Çatışma Değil Müzakere, Ölüm Değil Çözüm

Dünyanın çeşitli ülkelerinde ezilen ve sömürülen halkların adalet, eşitlik ve özgürlük mücadelesinin ve muhalefetinin yükseldiği şu günlerde, Başta ABD olmak üzere emperyalistler, bir yandan Arap dünyasındaki halkların isyanını bastırıp kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak yeni işbirlikçi rejimlerin oluşumunu sağlarken, diğer yandan da Lübnan, Suriye ve İran gibi ülkelere ait hesaplarından vazgeçmeyeceklerdir.

Suriye ile yaşanan savaş uçağının düşürülmesi krizinde ise Türkiye, gerçek beyanda bulunmayarak uluslararası alanda inandırıcılığını da tartışma konusu yaptı. Suriye’deki Kürtlerin yerleşim alanlarında özerk bölgeler oluşturmaya başlaması ise AKP’ye Irak’ın yanı sıra birde “Suriye’nin Kuzeyi” sorunsalı ile yüz yüze bıraktı. Esad’e karşı ayaklanma çağrısı yapan Erdoğan, kendi kendini yönetme ve kaderini tayin etme konusunda adım atan Suriyeli Kürtlere ne diyeceğini bilemez oldu!

AKP Hükümeti içerde de halklara, farklı inanç gruplarına, işçi sınıfına ve emekçilere, kadınlara, köylülere ve gençlere saldırılarına devam ediyor. Roboski katliamının 7. ayının dolmasına rağmen hala sorumluları yargı önüne çıkartılmadı. Güvencesiz ve esnek üretim sürecinde olan işçiler, işten çıkarmalardan en çok nasiplerini alanlar oldu. Kadın bedenine Kürtaj açıklaması ile saldıran AKP, hemen her gün işlenen kadın cinayetleri konusunda sessiz.  Gençler, üniversitelerde ve eğitim kurumlarında yaşanan haksızlıklar ve baskılar karşısında seslerini yükselttikçe, yüzlercesi cezaevlerine tıkıldı.

Kentsel dönüşüm adı altında planlanan yeni rant alanlarının yaratılması çabası da AKP iktidarı ile birlikte şaha kalkmış durumda. Samsun’da TOKİ’nin çok övündüğü konutları insanlara mezar oldu. Bütün bu facialar karşısında “doğal afet” söylemine sarılan AKP, aslında kendi yarattığı ‘çevre felaketi’ ile yeni insan ölümlerine de kapı aralıyor.

İş kazaları artık Türkiye için o kadar sıradanlaştı ki, gazete sayfalarında yer bile bulamıyor. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ve Dünya Çalışma Örgütü'nün (ILO) yaptığı araştırmaya göre, yüksek bir işsizlik oranıyla karşı karşıya olan Türkiye, iş kazaları konusunda da başı çekiyor. İş kazalarında Avrupa'da lider konumundaki Türkiye, dünya ölçeğinde de üçüncü sırada yer alıyor.

AKP Hükümeti’nin yıllardır “sağlıkta reform” adıyla propaganda ettiği “sağlıkta soygun” ise hız kesmeden devam ediyor. Artık bütün vatandaşların GSS’nin yanında bir de TSS (Tamamlayıcı Sağlık Sigortası) yaptırmaları ve her iki sigorta için de prim ödemeleri gerekecek.
Uzun süren tutukluluk sürelerini ortadan kaldıracağı iddiası ile çıkartılan 3. Yargı paketi ise ülkücü faşistlerin tahliyesini sağladı. Seçilmiş milletvekilleri ve binlerce KCK tutuklusu içerde asılsız iddialarla yatarken yapılan bu tahliyeler halkın vicdanına da çarptı kuşkusuz…
En son çalışanların kıdem tazminatına göz diken, onların kazanılmış haklarını sermaye lehine ortadan kaldırmaya çalışan AKP, ciddi bir krizin kapıda olduğu şu günlerde krizin yükünü emekçilere yıkarak bu süreçten kurtulmaya çalışıyor.
Ancak hakkını yememek lazım, AKP’nin başarılı olduğu bir konu var gerçekten: Gözbağcılığı ve cambaza bak kurnazlığı...
Dersim katliam belgelerini açıklayıp CHP’yi sıkıştırırken, aynı zamanda Roboski’de kendi katliam yapıp, ardından da buna sahip çıkabiliyor. Yıllardır açılmaması ancak ilkel milliyetçilikle açıklanabilecek olan Heybeli Ada’daki Ruhban Okulu’nu açmaya girişirken, Mardin’de Süryanilere ait Mor Gabriel Manastırı’nın topraklarına el koyabiliyor. Sivas katliamının zaman aşımına uğramasını seyrederken, Meclis’te açılması istenen Cemevine ‘‘Alevilik bir din değildir’’ gerekçesiyle karşı çıkıp, milyonlarca Alevi’ye ibadet için camilerin yolunu göstererek, dinde tekçi bir anlayışa sahip olduğunu ortaya koyuyor. Malatya Sürgü’de Alevi Evli ailesine yönelik liç girişimi karşısında takındığı tutum da bunu gösteriyor. Kürt sorununda açılım derken, 1994 konseptinin bir başka türlüsüne dönüyor. Kuşkusuz bu gözbağcılığın bir sonu var ve AKP o sona hızla yaklaşıyor.

12 Haziran seçimlerinden hemen sonra serbest bırakılacakları beklenen KCK tutuklularının yanına binlercesi eklendi. Seçimlerde Kürt halkının oylarıyla seçilen 6 milletvekili hala içerde. Hatip Dicle’nin milletvekilliği düşürüldü. Yoğun askeri ve siyasi operasyonlar hiç hız kesmiyor. Nusaybin sınırında onlarca tank ve binlerce askerle yapılan tatbikat ve Şemdinli’de günlerce süren çatışmalar ve yeniden boşaltılmaya başlanan köyler, AKP açıkça Kürt sorununda ezme politikasında ve tasfiyede ısrar edeceğini ortaya koyuyor. Poliste özel kuvvetleri yeniden yapılandırarak ağır silahlarla donatıyor. Sınır ötesi operasyonlar tekrar devreye sokuluyor.
Erdoğan’ın Kürt halkını kandırma siyaseti, erteleme ve gerekçeler bulma siyasetidir ve onları aza ikna çabasıdır. Özerklik yok, ama yerel yönetimlerin haklarının genişletilmesi var! Anadilinde eğitim yok, ama seçmeli ders olarak Kürtçe var! Leyla Zana ile buluşup görüşecek, ama aynı gün 3 saat sonra katıldığı AKP il kongresinde diz çöktürmekten bahsedecek! AKP en son Diyarbakır’da BDP’nin yapmaya çalıştığı mitinge hunharca saldırdı. Seçilmiş belediye başkanlarına, vekillere ve halka acımasızca gaz bombası attı, su sıktı. Newroz gösterilerinin intikamını almaya çalıştı. Ama onun sahte yüzü de bu saldırılarla birlikte bir kez daha açığa çıktı.

Önümüzdeki dönemde AKP Hükümeti’ni bekleyen; izlediği genel politikaların kaçınılmaz olarak toplumun ezilen, dışlanan, sömürülen, horlanan kesimlerini; Kürtleri, Alevileri, farklı inanç gruplarını ve halkları, cinsiyet kimliklerini, kadınları, işçileri, emekçileri, gençleri, köylüleri harekete geçireceği ve hükümetin hırçınlaşarak kırılgan olan dengelerinin daha da bozularak, onay tabanının daralacağı gerçeğidir.

Bizler, bir yıl önce 12 Haziran seçimlerinde oluşturulan Blok’la azımsanmayacak bir başarı elde ettik ve Halkların Demokratik Kongresi’ni birçok başka birikimle birlikte bu başarının üzerine inşa ediyoruz. HDK geleceğe taliptir. Dolayısıyla birleşmiş gücümüzün kıymetini bilmek ve onun hak ettiği mücadeleyi örgütlemek göreviyle karşı karşıyayız.

Şimdi önümüzdeki yerel ve milletvekili genel seçimlerine, Cumhurbaşkanlığı seçimine parti ile hazırlanıp, iktidarı talep eden bir güç olarak müdahale zamanıdır. Kasım ayında gerçekleştireceğimiz genel kurul öncesi,1 Eylül gösterilerini de kapsayacak biçimde barış talebini yükseltmemiz gerekiyor. “çatışma değil müzakere, ölüm değil çözüm” çalışmasını da örgütlenmemizi güçlendirecek bir faaliyet olarak değerlendirmek için görev başına.