Oysa, kadınların yuvası denilen aile, çoğu kez dövüldüğümüz, aşağılandığımız, öldürüldüğümüz cehennemimiz olabiliyor. Daha dün, Urfa’da Emine’nin evinde ses bombası patlatıldı, İzmir’de Ayşe, çocuklarının gözü önünde kocası tarafından boğuldu, Batman’da bir kadının hayvanlarca parçalanmış cesedi bulundu, İnegöl’de 3 yıldır kayıp Sinem’in battaniyeye sarılı cesedinden geriye kemikleri kaldı, turist Sarah öldürüldü… Her gün 3 kadın öldürülüyor, kadın cinayetleri %1400 arttı.
BDP’li kadın vekillere karşı cinsiyetçi tacizler sıradan olaylar haline geldi.
Bir kadın milletvekili koca dayağıyla karşılaştı; bir kadın vekil kürsüde, bir erkek vekilin sözlü tacizine muhatap oldu.
Kürtaj olup olmayacağımıza, sezaryenle doğum yapmamıza, kaç çocuk doğuracağımıza DEVLET, İKTİDAR karar vermek istiyor. Kendi hayatımıza, kendi bedenimize ne erkeklerin, ne devletin karar vermesine, hayatımızı-bedenimizi-ruhumuzu araçlaştırmalarına izin vermeyeceğiz!
Kadınların özgür ve eşit bireyler değil; sermayenin ucuz işgücü ve savaşta ölecekleri doğuracak araçlar, itaatkar ev köleleri olması isteniyor. Bir taraftan, yaşlı-hasta- çocuk bakımı gibi sosyal haklar ortadan kaldırılıyor, işyerlerinde kreşler kapatılıyor; ama kadınlara “3-5 çocuk doğurun” buyruğu veriliyor. Kadınlar daha fazla eve kapatılıyor. Kadının ev içi emeğine, hiç bir ücret ödenmeden daha fazla el konuluyor. Serbest bölgelerde, tekstil atölyelerinde, sanayide, en ucuz işgücü olarak, çoğu kez sendikasız ve sigortasız çalıştırılıyor, uzun-kontrolsüz iş saatlerinde sömürülüyoruz. Esnek çalışmanın tüm acımasızlığıyla vurduğu evde çalışan işçilerin tamamına yakını kadın emekçiler. Ev; her gün artarak kadın emeği ve kadın kimliğinin boyunduruğu haline geliyor.
Devlet bütçesi, bir rant ve savaş bütçesi olmaya devam ederken, sığınaklara bütçe-kadınlara duyarlı bütçe taleplerimiz daha da göz ardı ediliyor. Bugün Hükümet, bir taraftan patriotlar, bir taraftan radar üsleriyle Suriye merkezli bir emperyalist savaşın destekçiliğini yapıyor.
30 yıldır sürdürülen iç savaşta, tüm kadınlar olarak savaşın yükünü taşıyoruz. bu savaşın ekonomik, duygusal, psikolojik ve fiziksel yükünü en çok biz kadınlar çekiyoruz. Savaşın en korkunç yüzüyle ölüm, taciz ve tecavüzlerle biz karşılaşıyoruz. Savaş politikalarında ısrarın toplumu günden güne daha askerileştiren, erkekleştiren, şiddet toplumu haline getiren, daha da yoksullaştıran gerçekleriyle yaşamları kötürümleştirilen biz kadınlarız.
Çözüm sürecinden söz edilirken, Paris’te 3 kadının öldürülmesi tesadüf değil. Biz kadınlar, kadının eşitsizliğinin sona ermesi, anadilde eğitim ve kamu hizmeti hakkı, kadınlara karşı işlenen savaş suçlarının açığa çıkarılması, yoksulluğun-militarizmin-erkek egemenliğinin son bulması talepleriyle BARIŞ İÇİN TARAFIZ. Bu taleplerimizin gerçekleşmesinin güvencesinin biz kadınlar olduğunun bilinciyle, bütün ÇÖZÜM SÜREÇLERİNİN DE MUHATABIYIZ.
8 MART’ta EŞİTLİĞİ, BARIŞI, EMEĞİ GÜZELLEMEYE, ALANLARA!
YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!
HDK Kadın Meclisi