Ya Bu Devran Dönecek Ya da SIFIR GELECEK!

 

Bugün yaşadığımız en önemli küresel sorunlardan biri, ekolojik krizdir. Ekolojik kriz; toplumsal, ideolojik, politik, kültürel ve ekonomik krizden bağımsız değildir ve endüstriyel kapitalist sistemin bir sonucudur.

Kapitalizmin doğaya tahakküm ve saldırılarından kaynaklanan küresel boyuttaki tahribat, ekosistemde birçok anomaliye sebep olmuş; buzulların erimesi, canlı popülasyonlarının azalması, türlerin yok olması, sulama düzenlerinin değişmesi, kuraklık, canlıların barınma ve beslenme sorunları, zorunlu göçler, oluşan çevresel koşullardan dolayı meydana gelen hastalıklarla sorunlar silsilesi açığa çıkmıştır.

Kapitalizm, doğaya ve insanlığa savaş açmıştır!

Tüm canlılar bugün iktidarların inşa ettikleri tahakkümcü, tüketim merkezli ekonomik ve politik düzen sebebiyle yaşamsal tehdit altındadır. Bu tahakkümcü sistemler, dünyada her gün yaklaşık 200 canlı türünün ortadan kalktığı  kitlesel bir yok oluşa yol açtı. Son 44 yılda canlı popülasyonları yüzde 60 azaldı. Sadece 2018’de dünyada 17 milyon insan çeşitli sebeplerle göç etmek zorunda kaldı. 2050 yılına kadar 200 milyon insanın daha göç etmesi bekleniyor. Dünyadaki yoksul bölgeler, karbon salımının sadece yüzde 10’nuna sebep olduğu halde, krizin yükünün yüzde 75’ini sırtlamaktadır. İklim krizi yüzünden önümüzdeki 10 yıl içinde yaklaşık 200 milyon insanın beslenme, barınma ve su gibi temel yaşamsal olanaklardan mahrum kalacağı öngörülmektedir. Öte yandan Türkiye’nin de içinde bulunduğu Akdeniz havzası, son 900 yılın en ağır kuraklığını yaşamaktadır. 2100’e kadar deniz suyu seviyesinin 2 metre yükseleceği ve bu durumun milyonlarca canlının yok olmasına veya göç tehlikesiyle karşı karşıya kalmasına yol açacağı sır değildir.

Tüm bunlara rağmen kapitalizm kendi yarattığı krizi derinleştirerek endüstriyel üretimi ve tüketim motivasyonunu arttırmaktadır. İklim krizi, Türkiye ve Kürdistan’da ise özellikle enerji, madencilik ve endüstriyel üretim yapılan tarım alanlarındaki kapitalist yağma ilecan yakıcı bir noktaya ulaşmıştır. Başta kömür olmak üzere her türlü madencilik özel teşviklerle desteklenmekte, faaliyette olan termik santrallerin iyileştirilmesi için alınan yasal önlemler alınması dahi ertelenebilmektedir. Ve yeni termik santraller için teşvikler verilmektedir!

HES’lerle sular, JES’ler ve güneş panelleriyle tarım arazileri, madencilikle ormanlar ve dağlar, endüstriyel tarımla toprak ve sular kirletilirken; dünya Çernobil’i, Fukuşima’yı yaşamamış gibi, iki nükleer santralin inşa hazırlıkları da sürmektedir.

Türkiye’de AKP-MHP iktidar bloku Kaz Dağları’ndan Hasankeyf’e, Salda Gölü’nden Munzur Dağları’na, Cerattepe’ye kadar her yerde saldırıda bulunmakta, kapitalist sistemin maddi değerlerini üretirken aynı zamanda insan ve doğa arasındaki ilişkiyi tarihsel olarak değiştirmek, tarihsel insanlık hafızasını yok etmek, binlerce yıldır var ettiğimiz ortak kültürel-manevi değerleri yok etmek istemektedir. Tüm bu saldırılara karşı mücadeleler başlamış, her yer direniş alanı olmuştur. Bu direniş alanlarını birleştirmek ve çöküş stratejilerine, yıkım politikalarına karşı etkin-politik bir hat olabilmek hepimizin önünde birincil görev ve sorumluluktur. Bugün için açığa çıkan kitlesel-küresel direnişler, artarak devam edecek ve daha büyük direnişlere dönüşecektir.

Bu bağlamda HDK Ekoloji Meclisi olarak herkesi, ekoloji mücadelesini bulundukları yerlerde büyütmeye, “İklim İçin Acil Durum” ilan etmeye, bunun gereklerini yerine getirmeye, 20 Eylül Cuma günü gerçekleşecek olan iklim grevi için eylem, etkinliklerine katılmaya ve dayanışmaya çağırıyoruz.

Ya bu devran dönecek ya da Sıfır Gelecek!

20 Eylül 2019

HDK EKOLOJİ MECLİSİ