25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü’nde bir kez daha erkek şiddetiyle çevrelenen yaşamlarımızı değiştirme, şiddete ve savaşla harmanlanan erkek egemenliğine karşı direnişi yükseltme iradesini deklare etmekteyiz. Özellikle Kobane’ye karşı gelişen savaşla beraber, zaten var olan erkek şiddeti, gerek Ortadoğu gerekse de Türkiye’de militarizmden de beslenerek katmerlenmiş durumda. Yaşamın her alanında kadınlara karşı adı konulmamış bir savaş var; sadece Türkiye’de 2014 yılının ilk 10 ayında en az 207 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
30 yıldır devlet tarafından devam ettirilen savaşın ivmelendirdiği ve hızlıca toplumsallaştırdığı erkek şiddeti, son dönemde IŞİD cinsiyetçiliğiyle bezenmiş durumda. Ortadoğu’da kadınlar IŞİD tarafından cinsel şiddet başta olmak üzere şiddetin her türlü biçimine maruz kalıp, satılıp, kimi yerlerde sünnet edilirken, Türkiye’de de durum bu vahşetten farklı sürdürülmemekte. Bizler kadınlar olarak, her zaman AKP’nin neo-liberal ve mezhepçi politikalarda olduğu gibi cinsiyetçi politikalarda da IŞİD’den farklı olmadığını deklare ettik. Bu 13 yıllık iktidarında uygulamış olageldiği gibi cinsiyetçi politikalarına hız kesmeden devam ederken, erkekler, sistemden aldıkları güçle de artık aymazca “öldürme hakkını” kullandıklarından bahsetmektedirler. Bu durumun yanı sıra, son dönemde IŞİD saldırıları, polise çıkartılan özel yetkiler, tırmandırılan savaş koşullarıyla daha da tehditkâr hale gelen militarizm ve milliyetçilik de erkek-devlet şiddetini tırmandırmaktadır. IŞİD’in uygulamış olduğu şiddet biçimleri hızlıca yaygınlaşmakta, örneğin, “Kafa kesme” hızlıca kadın cinayetlerinde, bir erkek şiddet yöntemi haline gelmiş bulunmaktadır. Bütün bunların yanı sıra, 25 Kasım'a günler kala genç bir kadın arkadaşımız, Kader Ortakaya Kobanê sınırında devletin barış nöbetine açtığı ateş sonucunda, hukuksal olarak ‘Türkiye’ sınırlarını geçmiş olduğu halde, bir uzman çavuş tarafından hedef alınarak katledilmiştir. Çünkü Kader, Kobanê'deki mücadelenin bir neferi olmak için yola çıkan 44 kişilik ekibin içindeki tek kadındı. Türkiye ve Rojava'da yükselen direnişin kadınların örgütlü gücünden beslendiğini iyi bilen egemenler bu hukuksuz saldırılarıyla dünyanın pek çok noktasında olduğu gibi kadınların direnişini kırmayı hedefledi. Aynı zamanda, bu Türkiye tarafından gerçekleştirilen bu kadın katliamı, AKP’nin IŞİD’in destekçisi, aralarındaki göbek bağını göstermesi bakımından da oldukça önemli bir yerde durmaktadır.
Artan katliam oranlarının yanı sıra, uygulanan beden politikalarının bir yansıması olarak Türkiye’de kadın üzerindeki cinsel şiddet artmış durumda. Devlet tarafından yıllarca gerek Kürdistan’da gerekse de devrimci kadınlar üzerinde sistematik bir işkence yöntemi olarak kullanılan cinsel şiddet, AKP döneminde de kolluk güçleri eliyle kullanılmaya devam edilmiştir. Erkek devlet tarafından kullanılan cinsel şiddetin yanı-sıra, taciz ve tecavüz, uygulanmaya çalışılan beden politikaları ile gittikçe daha meşru görünür hale gelmiştir. Tecavüz davalarında kadınların “teşhirci” olmaları bahane edilerek, “haksız tahrik” indiriminden yararlanmayan erkek yokken, “teşhirci” olmanın sınırı gittikçe daralmaktadır. Artık, kırmızı pantolon giymek, pembe telefon kullanmak, oje sürmek, mini etek giyinmek, kahkaha atmak rahatlıkla tecavüz sebebi sayılabilmektedir.
Aynı zamanda kapitalizmden beslenen ve onu besleyen patriarkal sistem, kadının gerek ev, gerekse de piyasadaki emeğini değersizleştirerek, sömürüsünü daha katmerlendirmektedir. Bütün bakım emeği; ev işleri toplumsal cinsiyet rolleri sebebiyle kadına yüklenirken, aynı zamanda bir “iş” ya da “işçilik” biçimi görülmemesi sebebiyle de görünmez bir emek biçimi haline getirilmekte. Kadının piyasadaki
emeği de, ev üzerinden tariflenerek erkeğin yedeği ve ikincisi olarak kodlanıyor. Bizden niteliksiz, ucuz işgücü olarak çalıştırılmayı kabullenmemiz isteniyor. Son olarak Yalvaç’ta, gördüğümüz üzere, yük taşıma aracında “mal gibi” taşınan kadın işçileri, sermayenin kâr hırsı tarafından boğulmasını kader diye yorumlamamız bekleniyor. Bizden işyerinde patronun evde kocanın tacizine sesiz kalmamız bekleniyor. Kapitalist patriyarkanın sürdürücüsü olan AKP iktidarı eliyle çıkartılan torba yasalarla, tersten teşviklerle, kadınlar daha da fazla eve- “anneliğe” mahkûm edilirken, piyasada esnek, güvencesiz ve sömürünün yoğun olduğu alanlara itiliyorlar.
Kendini heteroseksüel erkeğin iktidarı üzerinden var eden bu sistem, LGBTİ’ler üzerinde de şiddetini her geçen gün arttırıyor. Erkekler tarafından, her gün en az üç kadın katledilirken, her gün en az bir trans kadın da erkekler tarafından katlediliyor. Lezbiyen, trans ya da biseksüel kadınlar yakınlarının ya da toplumun/sistemin eliyle intihara sürüklenerek, katlediliyorlar. Bir trans kadını katleden erkeklerin elleri, “kadın sandım” ya da “bana ilişki teklif etti” diye kurulan ezberlenmiş sözlerle erkek yargısı tarafından, “haksız tahrik indirim”leriyle temizleniyor.
Bir kez daha HDK Kadın Meclisi olarak, deklare ediyoruz, ses veriyoruz! Yaşamın her alanında biz de varız, kadınlar da vardır! Evde, okulda, işte, plazada, şantiyede, tarlada, cephede, her yerde!
Bu sebeple bizler HDK Kadın Meclisi olarak, Türkiye ve Kürdistan’da 22-23 Kasım kadın etkinlikleri ve 25 Kasım Geleneksel Feminist Gece Yürüyüşü’nü güçlendirmenin yanı sıra, savaşa karşı hep beraber durmak ve barış, özgürlük, eşitlik ve demokrasi talebimizi daha güçlü bir şekilde kadın dayanışması yoluyla kurmak için bütün kadınları “Kadınlar IŞİD’e geçit vermeyecek” şiarıyla 25 Kasım’da Suruç’a davet etmekteyiz. Katliamcı, tecavüzcü, kadın düşmanı IŞİD çeteleri ve işbirlikçilerine karşı direnen kadınların yanında olduğumuzu ve kadın dayanışmasının ‘sınır’ tanımadığını bir kez daha tüm dünyaya göstermek için bizler, “ Kadın Dayanışması Sınırları Aşıyor!” şiarıyla 25 Kasım sabahı Suruç’ta olacağız, direnişi büyüteceğiz!
Aynı zamanda bununla beraber, 25 Kasım haftasında her yıl sadece kadınlarla birlikte gerçekleştirilen HDP Grup Toplantısına da katılım göstereceğiz. HDP Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ ile birlikte mecliste farklı kesimlerden kadınların katılımıyla “erkek şiddeti” gündemli bir kadın grup toplantısı alarak, sesimizi belki de bizi en çok duymayan yer olan meclisin kalbinden duyuracağız!
HDK Kadın Meclisleri olarak, bu süreçte bulunduğumuz her alanda kadınları erkek şiddetine karşı birlikte ses çıkarmaya çağıyor ve bugüne kadar erkek şiddetin direnen ve maruz kalan bütün kadınları Arin Mirkan ve Kader Ortakaya şahsında saygıyla anıyoruz!
HDK Kadın Meclisi
20 Kasım 2014