Ortadoğu, emperyalist güçler tarafından desteklenen IŞİD çetesi ve sömürgeci zihniyet eliyle kan gölüne çevrilmiş durumda. 1 Eylül Barış Günü'nde; IŞİD'in Rojava ve Şengal merkezli katliam eylemleri devam ederken, İsrail'in Filistin üzerindeki sömürgeci katliamının boyutları ateşkesten sonra daha da net bir biçimde görülmektedir. Bu süreçte AKP Hükümeti'nin Ortadoğu'daki katliamda payı olmasının yanı sıra, kendi "iç" politikasında da güvenlik politikaları adı altında savaş hazırlıklarını sürdürmekte, halkların demokratik ve özgürlük taleplerine saldırmaktan geri durmamaktadır. En son olarak Lice'de TSK tarafından hedef gözetilerek katledilen Mehdin Taşkın ise, maalesef bu durumun somut bir kanıtıdır.
Türkiye'nin terörist örgüt demekten ısrarla imtina ettiği ve gerek insani gerekse de maddi olarak beslediği IŞİD çeteleri; Aleviler, Ezidiler, Süryaniler, Türkmen ve Kürtlerin yaşam alanlarını elinden alıp katlederken, kadınlara ise sünnetin de içinde olduğu türlü işkence ve cinsel şiddet uygulayarak, kadınları pazarlarda açık arttırmayla satıyorlar. Şengal'de uygulanan vahşet sonucu binlerce Ezidi kutsal mekânlara ve dağlara sığınmak durumunda kalıyor, açlık ve susuzluk sonucu ölümlerin de yaşandığı oldukça zor bir sürgün yolculuğunun sonucunda Kuzey Kürdistan'a sığınıyorlar. IŞİD'i her açıdan besleyen, geçişleri hiçbir noktada sorun etmeyen AKP Hükümeti, Ezidiler için sınırlarda pasaport koşulu koyarak, Roboski sınırında da gaz bombalarıyla saldıracak kadar hangi tarafta olduğunu açık bir biçimde gösteriyor. Ortadoğu'da halkların eşitçe yaşayacağı bir ortam hazırlanması bir tarafa, savaşın bölgeye yayılması politikasını sürdürüyor.
Filistin, Gazze'de kendi topraklarında sömürge statüsünde yaşayan halk ise, adeta soykırıma tabii tutuluyor. İsrail'in sivil gözetmeden 54 gün boyunca süren bombardımanının ardından 2 bin 114 Filistinli İsrail tarafından katledildi. Katledilen Filistinlilerin 578'ini ise çocuklar oluşturuyor. Filistin'deki yıkım için hazırlanan raporlara göre Gazze'nin bombardımanın yıkıcı etkilerini silmek, yaralarını sarmak için 20 yıl ancak yeterli olabilecek.
Bütün bu kan deryası ve sömürü dalgası içinde, Ortadoğu'dan barış için yükselen mücadeleyle dayanışma kurduğumuzu belirterek, halkları; ırkçılığa, sömürüye ve cinsyetçiliğe karşı, farklı inanç ve kimliklere karşı bir arada yaşamanın mümkün olduğunu göstererek dayanışmaya çağırıyor, yetkilileri ise kalıcı barışı sağlamak için gerekli önlem ve yükümlülükleri almaya davet ediyoruz. Rojava, Şengal, Ninova ve Gazze'deki halkların, kadınların, çcoukların yalnız olmadığını bir kez daha duyuruyoruz.
HDK Yürütme Kurulu olarak, bütün bu sürecin takipçisi olduğumuzu belirtirken, halklara ve inançlara eşitlik ve barışı sağlamak için mücadeleden bir an dahi geri durmayacağımızı bir kez daha 1 Eylül Barış Günü vesilesiyle ifade ediyoruz.
Halkların Demokratik Kongresi Yürütme Kurulu
1 Eylül 2014