Kocaeli (Kandıra) Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü inceleme raporu şerhi

TBMM  İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na
    
Kocaeli (Kandıra) Ceza İnfaz Kurumları Kampüsü İnceleme Raporu hakkındaki muhalefet şerhim aşağıdaki gibidir.
Bilgilerinize sunarım.
                                    

Ertuğrul Kürkçü
Mersin Milletvekili



1. Raporun değerlendirme ve sonuç bölümünde cezaevine girerken yapılan çıplak arama dayatmasından söz edilmemiştir. Ceza infaz kurumlarında istisnasız yapılan bu uygulama, insanlık onuruna aykırı, kişinin beden bütünlüğüne yönelen en önemli saldırılardan biridir.
Türkiye cezaevlerinde; gözaltından, başka bir cezaevinden veya hastane/mahkeme sevkinden getirilen mahkumlara çıplak arama dayatması rutin olarak uygulanmakta, bazı cezaevlerinde görüşe gelen ailelere veya yakınlarına da yapılmaktadır. Kandıra Cezaevinde de bu uygulamadan şikayetler gelmiş ancak bunun engellenmesi veya mevzuat değişikliğine yönelik herhangi bir yaklaşım raporda yer almamaktadır.
2. Çıplak arama dayatmasıyla ilgili bir önemli sorun da bu aramaya direnen mahkumlara verilen disiplin cezalarıdır. Cezaevi personeli arama sırasında herhangi bir direnişle karşılaştığında mahkumlara otomatikman disiplin soruşturması açılmakta ve bütün bu soruşturmalar mahkumların aleyhine sonuçlanmaktadır.
3. Disiplin soruşturmaları ikinci bir infaz rejimi halini almıştır. Disiplin cezası alan bir mahkum, infazını tamamlamış olsa bile, aldığı cezalardan dolayı cezaevinde tutulmakta kimi zaman bu uygulama birkaç yılı bulabilmektedir. Hukuksal dayanağı çok zayıf olan disiplin cezaları genelde cezaevlerinde idarenin keyfi uygulamasıyla hayata geçirilmekte olup slogan atmak, kapı dövmek, çıplak aramaya karşı direnmek, yüksek sesle şarkı söylemek…vb gibi davranışlar disiplin cezalarının konusunu oluşturmaktadır.
4. Haftalık 10 saat olarak uygulanması gereken sohbet hakkının cezaevinden cezaevine farklı uygulanması, genel olarak da fiziki şartlar bahane edilerek kısıtlanması da F tipi cezaevlerinde rutin bir uygulama olmuştur. Hatırlanacağı gibi bu hak, cezaevindeki mahkumların açlık grevleri, ölüm oruçları ve yoğun protestoları sonucu kazanılmış, tecrit ve izolasyonun insani tahribatlarını küçük de olsa azaltmaya yönelik bir haktır. Ancak bunun Türkiye cezaevlerinde tam uygulandığı yerler istisna, kısıtlanarak uygulandığı yerler ise geneldir. Bu hakkın her cezaevinde 10 saat olarak uygulanabilmesi gerekmektedir.
 5. Raporun cezaevindeki mahkumların daktilo, bilgisayar hakkına ilişkin bölümleri olumlu olup bunun tüm tutuklu ve hükümlüler için uygulanmasının savunma hakkını geliştiren bir hak olarak ortaya konulması gerekirdi. Elektronik daktilo ve bilgisayar arasındaki fark, raporda gözden kaçmıştır. Aslen mahkumların istediğinin internet erişimi olmayan bilgisayar olduğu, bunun verilmediği durumda elektronik daktilonun talep edildiği “ayrıntı”sına yer verilmemiştir.
Bilindiği gibi günümüzde dava klasörleri binlerce sayfayı bulabilmekte, okumak, tasnif etmek, içinden bazı bölümleri işaretlemek, üzerinde çalışmak ancak elektronik ortamda olduğunda mümkün olabilmektedir. Dolayısıyla dava dosyasının tutukluya elektronik cd ortamında verilmesi, bunun üzerinde çalışmasının sağlanması, savunma imkanlarının genişletilmesi ve adil yargılanma hakkı açısından önemlidir. Bilgisayar bunun için gereklidir. Günümüzde “dışarıdakilerin” her yazılı belgeyi bilgisayar üzerinde çalışması mümkünken “içeridekilere” böyle bir hak kısıtlamasına gidilmesi modern ceza infaz rejimine uymamakta hele hele bunun “örgütlü siyasi suçlularda” daha sıkı sıkıya uygulanması açık bir ayrımcılık göstergesi olarak görünmektedir. Ayrıca savunma hakkı tutukluların haklarından en önemlisi olup örgütlü siyasi tutukluların bu talebinin cezaevi idaresi veya infaz hakimliği tarafından “siz örgüt yöneticisisiniz o yüzden veremeyiz” diyerek karşılanmaması henüz dava dosyası bile mevcut olmayan tutuklular açısından bir “peşin hüküm” niteliği taşımaktadır.
Dolayısıyla raporun değerlendirme ve sonuç bölümünde bunun vazgeçilmez bir hak olduğu konusunun altı çizilmelidir.