Mahir Çayan, Hüdai Arıkan, Cihan Alptekin, Nihat Yılmaz, Ertan Sarıhan Ahmet Atasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, Sabahattin Kurt, Ömer Ayna ve Saffet Alp’in Niksar’ın Kızıldere Köyü’nde bir evde katledilmeleri, tüm halklarımızın belleğinde ve gönlünde unutulmaz izler bırakmıştır. Kızıldere direnişi ve katliamı başta olmak üzere, 6 Mayıs 1972’de Deniz, Yusuf ve Hüseyin’in boyun eğmez tutumları ve idamları, 18 Mayıs 1973’te İbrahim Kaypakkaya’nın Diyarbakır işkencehanelerindeki direnişi ve öldürülmesi ve daha bir çok olay aynı zamanda büyük dersler ve öğretilerle doludur.
Yaşananlar, sadece burjuvazinin sömürü ve baskıyı sürdürmek için başvurduğu her türlü zalimliği, halka ve devrimcilere duyduğu kini ve nefreti göstermesi bakımından değil, aynı zamanda halkın, halk çocuklarının, devrimcilerin direncini, kararlılığını, halka ve halkların kurtuluş davalarına bağlılığını, aralarındaki siyasi ve örgütsel farklılıklara rağmen birbirleri ve inandıkları davaları için neler yapabileceklerini gösteren önemli sonuçlarla doludur.
Mahirler, Denizleri Kurtarmak İçin Hayatlarını Ortaya Koydu
12 Mart 1971 darbesinden sonra yakalanan ve hızla idam kararı verilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için, THKP-C kurucularından Mahir Çayan başta olmak üzere, dönemin en etkili gençlik örgütü olan DEV-GENÇ yönetici ve üyeleriyle birlikte, THKO üyeleri Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, 27 Mart 1972’de NATO’nun Ünye’deki üssünü basmış ve iki İngiliz, Gordon Banner ve Charles Turner ile Kanadalı John Law isimli görevlileri kaçırmışlardı. NATO Kuvvetleri’nin de desteğiyle, Tümgeneral Tevfik Türün’ün komutanlık ettiği Özel Kuvvetler operasyonunda on devrimci katledildi, Ertuğrul Kürkçü sağ kurtulabildi.
Kızıldere, Türkiye tarihinde, devrimci direnişin önemli kesitlerinden biri olarak anılıyor. Her ulustan, her kültürden ve her inançtan Türkiye halklarının devrimci evlatları olarak bir araya gelen; emperyalizme, oligarşiye, kapitalizme, faşizme ve her türden gericiliğe karşı ortak tutum alan dönemin gençlik liderleri, bağımsız, demokratik ve sosyalist bir Türkiye özlemi ve ideali taşıyorlardı. Ulusal baskının, inkarın ve asimilasyonun karşısında, eşitliğin, özgürlüğün ve kardeşliğin Türkiye’sini kurmak için çırpınıyorlardı. Bu uğurda çıktıkları yolda Kızıldere’de toprağa düşen On’ların teslimiyete prim vermeyen direniş ruhu bugün de halkların yoluna ışık tutuyor.
Onlar, dönemin devrimci-demokratik örgütlenmelerinden olan THKP-C ve THKO’nun kadroları olarak, tüm grupçu, rekabetçi tutumların aksine, hayatlarını davaları ve birbirleri için ortaya kayacak kadar cesur ve kararlıydılar. Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Arap, Süryani, Ermeni, Alevi, Sünni, Hıristiyan, Yahudi, ezilen ve sömürülen halklarımızın evlatları olarak harekete geçtiler ve uzlaşmaz bir direniş tutumu sergilediler.
Bugün, Kürt halkının on yıllardır sürdürdüğü ve yeni bir safhaya vardırdığı mücadele Mahirlerin, Denizlerin, İboların, Mazlumların direniş çizgisinin bıraktığı birikimden ve mirastan ayrı düşünülemez. Mücadele ve birikim On’ları yaşatmaya devam ediyor. Çayanların hayatları pahasına Denizleri kurtarmak için giriştikleri eylemden çıkarılması gereken sonuç, her türden farklılığı bir yana bırakarak, baskıya, sömürüye ve zulme karşı birleşmek, mücadeleyi ve direnişi daha da büyütmektir. Her ulustan, her dilden, her kültürden ve her dinden Türkiye halkları 30 Mart 1972’de Kızıldere’de katledilenleri unutmadı, unutmayacak...
HDK Yürütme Kurulu
29 Mart 2013