Her yeni güne yeni bir iş cinayeti haberiyle uyanıyoruz. 22 Haziran’da Eskişehir’de Oto Tamirciler ve Tornacılar Sitesi’nde kaçak kimyasal madde üreten bir iş yerinde meydana gelen patlamada 4 işçi kardeşimiz hayatını kaybetti. Ne acıdır ki bu olayın yaşandığı iş yerinden iki sokak ötedeki bir mermer atölyesinde de bir işçi kolunu mermer kesme makinesine kaptırarak yaşamını yitirdi. Yine aynı gün Ankara’da yolda yürüyen bir kişi Metro inşaatında meydana gelen göçük altında kalarak hayatın kaybetti.
İşçi Cinayetleri Durmak Bilmiyor, Dün Esenyurt, Adana, Erzurum, Tuzla, Elbistan, Bugün Eskişehir…
Esenyurt’ta diri diri yanan inşaat işçilerinin, Adana’da, Erzurum’da barajlarda, HES’lerde, Elbistan Termik Santrali’nde çalışan enerji işçilerinin, Tuzla tersane işçilerinin, Eskişehir, Zonguldak, Bursa’da maden işçilerinin ve adını sayamadığımız pek çok iş cinayetinin sorumlularından ne hesap soruldu, ne de yargı önüne çıkarıldı.
Esnek çalışmanın, kuralsızlığın, sendikasız, sigortasız, taşeron işçi çalıştırılmasının yaygın olduğu ve teşvik edildiği bir ülkede iş cinayetlerine her geçen gün davetiye çıkarıldığı açık değil mi? Sermaye, işçilerin kanı üzerinde büyüyor, işçilerin cesetleri üzerinde yükseliyor. Sermaye büyüdükçe, iş cinayetleri çoğalıyor, ölen işçilerin sayısı artıyor.
Başbakan Erdoğan, Çalışma Bakanı, sermaye ve Hükümeti Türkiye’nin büyümesiyle, sermaye birikiminin artmasıyla övünüyor.
Her gün işçilerin katledildiği bu koşullarda kıvanç duyulacak, övünülecek hangi tabloyla yüz yüzeyiz? İşçilerin köle gibi çalıştırılmasının, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin hiçe sayılmasının ve kazanılmış işçi haklarını gasp edilmesinin ve iş cinayetlerinin sürdüğü bu koşulları değiştirmek yerine büyümeyle övünen AKP Hükümeti bu işçilerin katili değil mi?
Her iş cinayetinin arkasından “takdiri ilahi”, “bu işin doğasında var” gibi sözlerle, “işçi sağlığı ve iş güvenliğini” hiçe sayan patronları cesaretlendiren Başbakan Erdoğan ve Hükümet değil mi?
Patronların “maliyetleri düşürmek” ve “kar oranlarını azami ölçüde artırmak” için işçilere dayattıkları kölece çalışma koşullarını temel bir politika olarak benimseyen ve sürdüren AKP Hükümeti tüm bu olup bitenin sorumlusu değil mi?
Grevleri Yasaklayan, Telefonla İşçi Çıkaran AKP, Kölelik Düzeni İstiyor.
Grev gibi temel bir sendikal hakkı yasaklayarak, işçileri sermaye karşısında mücadele edebilecek en önemli mücadele imkanından yoksun bırakan, sermayenin keyfi uygulamalarını özendiren AKP Hükümeti’dir.
Yasal Düzenlemeler Patronların Elini Güçlendirmeye ve Göz Boyamaya Yönelik
TBMM’de, “İş Güvenliği Yasası”nın görüşüldüğü gün, TBMM’nin atık su gideri çalışmasını yürüten taşeron şirketin üç işçisinden Nadir Kekilli, toprak kayması sonucu göçük altında kalarak hayatını kaybetti. Başbakanın ve hükümetinin övünç ve kıvanç duyduğu bu tablodan başka bir tablo var mı?
Yaşananlar, kamuoyunu yatıştırmaya yönelik yasal düzenlemelerle işçi ölümlerinin ve iş cinayetlerinin önüne geçilemeyeceğini göstermiştir. Her şeyden önce taşeronlaştırma, esnek çalışma, sendikasız, sigortasız işçi çalıştırılmasının sürdüğü koşullarda iş cinayetleri artarak devam edecektir.
İşçi cinayetlerine son vermenin ve ölümleri en aza indirmenin yolu çalışma hayatına damgasını vuran kölece çalışma koşullarına son vermekten geçiyor. Sendikaların, meslek örgütlerinin devre dışı bırakıldığı, işçilerin çalışma yaşamlarıyla ilgili söz ve karar sahibi olamadığı bir iş güvenliği sisteminden farklı sonuçların elde edilemeyeceği açık değil mi? İşçinin sağlığı, yaşamı ve güvenliğinin esas alınmadığı, işletmenin karının temel alındığı bir çalışma sisteminde iş cinayetlerine son verilemez.
Çalışma Bakanı İstifa Etmelidir.
İş yerlerinde işçilerin iş güvenliği ve işçi sağlığı konusunda zamanında yasal düzenlemeleri yapmayan, yeterli önlemleri almayan, iş yerlerini denetlemeyen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ölümlerin yegâne politik sorumlusudur. Çalışma Bakanı istifa etmelidir. İş yerlerinde gerekli önlemleri almayan patronlardan hesap sorulmalı ve gecikmeksizin yargı önüne çıkarılmalıdır.
Halkların Demokratik Kongresi olarak yaşamını yitiren işçileri saygıyla anıyor, yakınlarının acılarını paylaşıyor, başsağlığı diliyoruz. HDK olarak, sendikaları, meslek örgütlerini ve demokratik kitle örgütlerini iş cinayetlerine karşı birleşik mücadele etmeye, işçi ölümlerine karşı insan onuruna yaraşır bir çalışma hayatını savunmak için her yerde tepki göstermeye çağırıyoruz.
HDK Yürütme Kurulu
23 Haziran 2012