HDK İzmir İl Meclisi “Yoksulluk Türkiye Halklarının Kaderi Değil! diyerek başlattıkları çalışmalar kapsamında basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya Eş Sözcümüz Cengiz Çiçek, Yürütme Kurulu ve Kadın Meclisi üyelerimiz katılım sağladı. Açıklamada; Ekmeğin coğrafyasında bizi ekmeksiz bırakan bu iktidardan hesap sorup birlikte özgür, demokratik, adaletli refahın arttığı bir ülke yaratalım dendi.
Yoksulluk Türkiye Halklarının Kaderi Değil
Toplumun çok büyük kesimlerinin derdi yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı. Her gün giderek derinleşen ve yaygınlaşan sorunlar. Çalışanların yarıya yakını asgari ücret alıyor. Bu demektir ki, halihazırdaki işsizlerle birlikte toplumun en az yarısı açlık sınırında yaşıyor. Halkların neredeyse yüzde 80’i temel ihtiyaçlarını karşılayamıyor veya karşılamakta zorlanıyor.
Türkiye hiçbir dönem bu kadar yoksulluk sorununu konuşmadı. Dikkat edilirse ekonomik kriz, geçim sıkıntısı, işsizlik değil yoksulluk ve açlığı konuşuyoruz.
Yoksulluk sadece iktidarın ekonomi politikalarından mı kaynaklanıyor? Hayır.
Yaşadığımız yoksulluk ve yoksunluk (eğitim, sağlık, sosyal ve kamusal hizmetlere erişememe) sadece yanlış ekonomi yönetimiyle açıklanabilecek bir felaket değildir İktidarın son 10 yılda kurduğu tek adam ‘rejimi’ bir bütün olarak yoksulluk üretiyor. O ‘rejim’ değişmeden de yoksulluk bitmez, ekonomi düzeltilemez. Bu da halkların, ekonomik sıkıntıları ile otoriter yönetim, insan hakları ihlalleri, siyasal iktidarın her fırsatta sarıldığı savaş ve çatışma siyaseti, yargının siyasallaşması gibi ‘siyasal sorunlar’ arasında ilişki kurmasından geçiyor. Mevcut krizden böyle bir anlayışla çıkılabilir.
Yoksulluk Türkiye halklarının kaderi değil rejim politikasıdır. Yoksulluğun derinleştiği, toplumun nefessiz bırakıldığı tarihsel bir süreçten geçiyoruz. Bu yoksulluk politikası AKP-MHP rejiminin yönetme aracına dönüşmüştür. Türkiye gibi coğrafik zenginliğe sahip bir ülkenin dört mevsimin yaşandığı bir coğrafyanın halkları bu ekonomik koşullarda yaşaması akla mantığa, bilime sığmayan bir olgudur. Ama bizler bunun nedenini biliyoruz. Özelikle AKP-MHP ortaklığında halklara karşı yürüttüğü savaş politikasından kaynaklıdır. Bu yürütülen savaş politikasından kaynaklı, ülkenin birçok kaynağı bu savaş sermayesine aktarılmaktadır. Kendileri de bunu itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Cumhurbaşkanı ‘Bir kurşunun kaç para olduğunu biliyor musunuz?‘ sorusunu sormuştu. Bu savaş politikasından kaynaklı AKP-MHP rejimi içine girdiği antidemokratik uygulamalardan dolayı birçok mesleki nitelikleri taşıyan kesimlerin kendilerine yaşam alanı bırakılmadığından dolayı ülke dışına çıkmak zorunda bırakılmışlardır. Bu hem düşünsel hem bilimsel açıdan ülke ekonomisine, akademisine birçok iş kolunu niteliksiz duruma düşürmüştür. Sadece kendilerine biat eden bu haksız savaş politikasını şartsız koşulsuz destekleyenlerin mesleki hiçbir nitelikleri olmaya insanlardan oluşturmaları yaşamdaki üretim niteliğini de doğrudan etkilemiştir.
Otoriterleşen ve denetlenemeyen iktidar, siyasetin emrine giren hukuk ve medya liyakatsizliğe teslim edilen bürokrasi bumerang gibi geri dönüp herkesin elinden ekmeğini aldı.
Özgür basın yoksa kamu yönetiminin yanlışlarını duyuracak, yolsuzluklarını sorgulayacak bir mekanizma olamaz. Birileri haksız ihalelerle, çifte maaşlarla zenginleşirken halk yoksullaşır.
Yoksulluk sadece kötü ekonomi yönetiminin sonucu değil; rejimin kendisi yoksulluk üretiyor. Özgürlük ve hukuk olmadan refahın da olmayacağını bilelim. Bilelim, çünkü AKP sonrasında da özgürlüklerden vazgeçerek, demokrasiyi feda ederek, hukuku askıya alarak ‘yaşanabileceğini’ söyleyenler çıkacaktır.
Kimsenin kendini güvende hissetmediği bir ortamda gelişmekten de bahsedilemez. Yine tecrit politikası bu savaş aygıtının bir parçası olarak sürdürülmeye devam edilmektedir. Bu tecrit politikası bir kişiye veya bir kesime değil bütün topluma sirayet etmiş durumdadır. Gelişmenin refahın olabilmesi için özgürlüklerin, demokrasinin, kolektif emek ve aklın olduğu bir ortamda mümkündür. AKP-MHP son süreçlerdeki beyanatlarına baktığımızda bu her şeyi yok eden savaş politikasında ısrar edeceğini gösteriyor. Bu da beraberinde artık dayanılmaz sınırları çoktan aşmış yoksulluğu daha da derinleştirecektir.
HDK olarak İzmir’de bugünden itibaren mahalle mahalle, sokak sokak gezerek “bu yoksulluğa mecbur ve mahkum olmadığımızı, söyleyecek sözümüz, değiştirecek gücümüzün olduğunu haykıracağız. Aynı zamanda İzmir’de bulunan emek meslek örgütleri ile, bütün toplumsal, siyasal kesimler ile bir araya gelerek yoksulluğa karşı ortak mücadeleyi büyütmenin yol ve yöntemlerini tartışarak yoksulluğa karşı ortak mücadele ve direnişin zeminlerini yaratmaya çalışacağız.
HDK olarak halklarımıza çağrımız gelin bu yoksulluk iktidarı haline gelmiş bu savaş makinası iktidarı hep birlikte tarihte hak etiği yere gönderelim. Ekmeğin coğrafyasında bizi ekmeksiz bırakan bu iktidardan hesap sorup birlikte özgür, demokratik, adaletli refahın arttığı bir ülke yaratalım.
Halkların Demokratik Kongresi
İzmir İl Meclisi