Yeni Çorumlara İzin Vermeyeceğiz

29.05.2020

Halkların yüz yıllarca bin bir emek ve mücadele ile yarattığı değerlerin düşmanlaştırılması, birlikte yaşam iradesinin imkânsızlaştırılması, toplumsal hafızanın inkârı… İktidarların tüm bu politikaları halkları tahakküm altına almak için uyguladığı toplum dışı uygulamalardır.Çorum katliamı tam da bu toplum dışı politikaların yeni bir hafızayı, tekçiliği inşa ön adımı olarak gerçekleşmiştir. Tıpkı Maraş gibi, 6-7 Eylül olayları gibi, Dersim gibi…

12 Eylül 1980 darbesi egemen siyasal güçlerin kendi sistemlerini tesis ettikleri bir süreç olmuştur. Bu sisteme karşı olanlar, din ve mezhep farklılığı olanlar düşmanlaştırılmış, bunun üzerinden hem katliam hem de darbe kabul ölçülerine çekilmek istenmiştir. 27 Mayıs - 4 Temmuz 1980 tarihleri arasında gerçekleşen Çorum katliamı geçen 40 yıla rağmen yüzleşilmeyen toplumsal bir yara olmaya devam ediyor.

27 Mayıs 1980 tarihinde MHP Genel Başkan Yardımcısı Gün Sazak’ın öldürülmesini bahane ederek sokağa çıkan Ülkücülerin saldırıları ile başlayan Çorum Katliamı, Alevi yurttaşların yoğunluklu olduğu mahallelerin direnişi ile karşılaşmış ve bu sayede saldırganların amaçlarına ulaşması büyük oranda engellenmiştir.

Ancak,  3 Temmuz 1980 günü Alâeddin camisinin bombalandığı yalan haberi ile katliamın ikinci aşaması hayata geçirilmiş, dini değerler ve kimlikler en tehlikeli, en onarılamaz halleri ile katliam aracı haline getirilmiştir. Bu haber dönemin tek kanalı TRT ekranlarında yayınlanması ve hükümetin sadece bir günlük sokağa çıkma yasağı dışında genel olarak izlemekle yetinmesi katliamın merkezi bir organizasyon olduğu ve geniş bir amacının olduğunu net bir şekilde göstermiştir.

Olayları yatıştırmak için sorumluluk almak isteyen Alevi dedesi Veli Solmaz fırında yakılarak katledilmiştir. Tedavi için hastaneye gitmek isteyenler engellenmiş, insanlar kan kaybından hayatlarını kaybetmiştir. 57 yurttaşın katledildiği, yüzlerce yurttaşın yaralandığı Çorum Katliamı yeni sistemin inşasında topluma verilen bir mesaj olarak organize edilmiştir.
Zor günlerden geçtiğimiz bugünlerde, yaşananlar bu tekçi, kutuplaştırıcı zihniyetin, eski yol, yöntem ve argümanları kullanmaya devam ettiğini göstermektedir. Beka söylemi ile dayatılan tekçi iktidarın bekasına karşılık, halkların geleceksiz bırakılmasıdır. İzmir’de cami hoparlöründen Çav Bella ve müzik çalınmasını toplumsal hassasiyetleri uçlaştırarak gündemleştiren iktidar bloğunun bu kapsamda failleri bulma yerine söylem ve pratiği ile hedeflediği kesime yönelmesi, tıpkı Çorum katliamı sürecindeki gibi bir provokasyonun varlığına işaret etmektedir. Cem evine, kiliselere, cenaze ve mezarlıklara saldırı karşısındaki tutumu ise aynı politikanın tehlikeli, tamamlayıcı unsurları olmaktadır.

Cezasızlık politikaları ile kendilerine ve kendinden olanlara korunaklı alan yaratma, bir devlet politikası olarak halklara dayatılmaya devam etmekte, kutuplaştırma derinleştirilmektedir. Ancak tüm bu yaşananlar karşısında Halkların eşit, birlikte yaşam iradesi bu mücadelenin esas belirleyeni olacaktır. Bizler halkların mücadelesinden aldığımız inanç ve güçle Çorum Katliamı'nda yaşamını yitiren tüm yurttaşlarımızı anıyor, bu katliamın aydınlatılması ve bir daha yaşanmaması için mücadele sözü veriyoruz.

Halkların Demokratik Kongresi

Halklar ve İnançlar Meclisi