Üzerinden geçen iki yıla karşın Türkiye’nin en büyük işçi cinayetlerinden biri olan Soma Katliamı’nın hesabı hala verilmedi. Ailelerin mağduriyetleri giderilmedi, 301 işçinin hayatını kar uğruna hiçe sayanlar yargılanmaya devam etse de adaletin gerçekleşeceğine ilişkin umutlar zayıflıyor. Önceki ve sonraki katliamlarda olduğu gibi maden sahipleri ve CEOlar cezasızlıkla ödüllendirilmeye gidiyor. Ne Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanlığı ne de hükümet Soma Davasında gerçeklerin ortaya çıkması için yol açıyor. Madene inceleme yapmak üzere girmek isteyen bağımsız heyetlere bile ancak yangından 19 ay sonra izin verilebildi.
Soma
Katliamı, AKP’nin ekonomik politikalarının, “yandaş kapitalizmi”nin bir özetiydi. AKP iktidarı tarım alanlarını,
zeytinlikleri ve akarsuları inşaat, madencilik ve enerji sektörünün sınırsız
sömürüsüne açtı. Kamu işletmelerini ve kamu hizmetlerini özelleştirerek gözünü kar hırsı bürümüş vahşi kapitalistlere
haraç mezat sundu. Bir emme basma tulumba gibi ekonomik politikalarıyla
sefalete sürüklediği köylüleri AKP’nin zengin ettiği maden sahiplerinin
madencisi, HES’lerin çalışanı kıldı; işsiz bıraktığı kent yoksullarına geçim
kapısı diye kentleri istila eden gökdelen ve sitelerde, tersanelerde, taşeron
şirketlerinde işçiliği gösterdi. AKP ellerinden tuttuğu “yandaş
kapitalistler”in, çalışma yasalarını, ILO kurallarını, ÇED zorunluluklarını
ihlal ederek kasalarını doldurmalarına göz yumdu. Onlar da borçlarını,
Erdoğan’ın kurdurduğu vakıflara ballı bağışlar yaparak, işçilerini AKP
mitinglerine taşıyarak, her seçimde AKP’ye oy verdirerek ödediler. O yüzden her işçi cinayetinin, her doğa
katliamının, cinayetle sonuçlanan
her yolsuzluk ve “ihmal”in
arkasından bir AKP yöneticisinin,
bir AKP finansörünün,
Erdoğan’ın bir gözdesinin,
bir akrabasının çıkmasına şaşırmıyoruz.
Sonuç: Sadece 2015’te 1730, 2016’nın ilk 4 ayında da 586 işçi hayatını iş
cinayetlerinde kaybetti. AKP’nin iktidara geldiği 2002’den bu yana en az 17 bin
507 işçi öldü. Hiç birinin hayatına paha biçilemeyecek bu emekçilerin bir
sayıdan ibaret kalmalarının başta gelen nedeni olan devletin onların yaşam ve
emeklerine bakışını Soma Katliamı'nın ertesi günü dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan
hiç çekinmeden ifade edebilmişti: “Bu, işin fıtratında var.”
Toplumsal
muhalefetin, işçi ve insan hakları savunucularının davayı sahiplenmesiyle kamu
oyu ve TBMM harekete geçmiş olsa da yasalarda yapılan sınırlı değişiklikler
sektörü işçi cinayetlerini sıfırlamaya zorlayacak önlemler almaya yetmedi. İşçi
hakları ve sosyal haklar savunucuları ve TBMM komisyonu tarafından Soma
katliamının en önemli
nedenleri arasında sayılan üretim zorlaması, “rödövans uygulaması”, “dayıbaşılık" sistemi,
taşeronlaşma olduğu yerde duruyor. Hükümet, sorumluluğu şirkete atıyor. Kamusal
yükümlülüklerinden kaçmasının hesabını vermeye yanaşmıyor. Öte yandan vurulan
her kazmayla birlikte madencilerin ciğerlerinde biriken tozlar her 3 işçiden birinde pnömokonyoza (tozun akciğerleri tıkaması)
yol açıyor. Sessiz bir katliam bütün madenlerde her gün süre gidiyor.
Halkların Demokratik Kongresi, Soma Katliamının ikinci yılında emek hareketini ve emek güçlerini olumlu düzenlemelerin sonuç verebilmesi, yeni önlemlerin alınması ve katliamların önüne geçilmesi için “işçi denetimi” talebiyle hareketeye geçmeye çağırıyor. İşçilerin üretimin her aşamasında söz sahibi olabileceği “işçi denetimi”nin bütün çalışma kollarında uygulanmasıyla işçiler kendileri ve çalışma koşullarına ilişkin her tür güvenlik tedbiri, üretim planlaması, örgütlenme gibi konularda söz hakkı sahibi olarak çalışabilir ve kendi gelecekleri konusunda karar verebilirler.
Halkların
Demokratik Kongresi, Soma katliamının unutulmasına, unutturulmasına asla izin
vermeyecek. İnsanlık dışı çalışma koşullarının son bulması; söz, yetki ve karar süreçlerine katılmaları için işçi sınıfıyla
omuz omuza mücadeleyi büyüteceğiz.
13 Mayıs 2016
Halkların
Demokratik Kongresi Eşsözcüleri
Gülistan
Kılıç Koçyiğit-Ertuğrul Kürkçü