Mülteci Hakları İnsan Haklarıdır

20.06.2020

Türkiye’deki 5 milyonun üzerindeki mülteci 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü’ne yine mülteci statüsüne sahip olmadan giriyor. Üstelik içinden geçtiğimiz COVID-19 salgın süreci onların yaşadıkları hak ihlallerinin daha da artmasına neden oldu.

Son yayınlanan raporlara göre, 2019 yılında 79,5 milyon insan yerlerinden edildi. Mülteciler; savaş, çatışma, siyasi baskı, işkence ve kötü muamele riski, yoksulluk vb. nedenlerle çoğu zaman yaşamlarını riske atan göç yollarına çıkmak zorunda kalırken, yapılan çalışmalar sadece iklim krizi ile önümüzdeki 10 yıl içinde on milyonlarca insanın yer değiştirmesinin beklendiğini gösteriyor.

Mülteciler dün olduğu gibi bugün de dünyanın en çok mülteci bulunduran ülkelerinden biri olan Türkiye’de eğitim, barınma, sağlık gibi en temel haklarına ulaşamıyor. Mültecilerin hayatlarının sık sık bir tehdit ya da pazarlık unsuru haline getirilmesine, seçim kampanyalarında kullanılmasına, Türkiye ile AB arasındaki ilişkide ya da Türkiye’nin Suriye ve Ortadoğu’daki yayılmacı politikalarında bir koz olarak kullanılmasına tanık oluyoruz. Medyada ise sadece suçla ilişkilendirilerek gündeme getirilirken mülteciler “Suriye mafyası”, “ülkemde Suriyeli istemiyorum” gibi ifadelerle sık sık hedef gösteriliyor, kriminalize ediliyor. Merhamet ve mağduriyetle ilişkilendirildiğinde, yani tehdit algısı yaratmadığında kabul görüyor; mültecilerle dayanışma gösterenler dahi alt metninde “egemen olana uyumlanmak” anlamına gelen “sosyal uyum” ve “entegrasyon” kavramlarını kullanıyor.

Devletlerin mültecileri herhangi bir şekilde yaşam ve özgürlüklerinin tehdit altında olabileceği ülkelere ya da sınırlara geri gönderilmesini yasaklayan “geri-göndermeme” (non-refoulement) ilkesi ise uygulanmıyor. Türkiye’deki geri gönderme merkezlerinde işkence, kötü muamele maruz kalıyor. Mültecileri korumaya yönelik yasalar uygulanmadığı gibi keyfilik söz konusu. Hırvatistan polisi Bosna sınırında mültecilere işkence yaparken, Yunanistan Moria Kampı’nda mültecilere insan onurunu ayaklar altına alan koşulları dayatıyor. Denizden ve kara sınırından Yunanistan’a ulaşmaya çalışan mültecileri işkence, gasp ve kötü muameleden sonra geri gönderiyor. Bütün bunlara Türkiye’nin emperyalist saiklerle Mahmur’daki mülteci kampını bombalaması eşlik ediyor. Yine Türkiye’nin İdlib’teki saldırıları neticesinde oluşturulan bir mülteci kampında dün akşam yaşanan sel felaketi sonucunda 3 çocuk hayatını kaybetti.

Özellikle Pazarkule süreci ve sonrasında AKP-MHP iktidarı; İzmir, Çanakkale ve Meriç Nehri kıyısına bıraktığı insanlara polisiyle, otobüs şoförüyle ve sivil görünümlü “devlet görevlileri”yle lastik bot almalarını ve denizi geçmeye teşebbüs etmelerini dayattı. Yani, Türkiye devleti mültecileri doğrudan ve dolaylı olarak insan kaçakçılarına yönlendirdi, yer yer devlet-insan kaçakçıları işbirliğinin görüntüleri sosyal medyaya yansıdı.

Dünyada ve özelde Türkiye’de mülteci emeği ise pandemi öncesinde güvencesizliğin, ırkçı sömürünün, iş cinayetlerinin ilk adresiyken; pandemi sürecinde ilk gözden çıkarılan emek gücü oldu. Bağımlılığı artıran, seçme şansını elinden alan, çok sınırlı, sürekliliği olmayan, koşulları belirsiz, “sadaka kültürü”nü pekiştiren sosyal yardımlar ise mültecilere ulaşmadı. Kamusal kaynaklara dayanan hak temelli, süreklilik, düzenlilik ve nakdi olma özelliklerini içinde barındıracak bir biçimde destek mekanizması yapılandırılmadı. Yetersiz beslenme, kötü barınma ve hijyen koşulları, sağlık sisteminden dışlanma COVID-19 için yüksek risk oluştururken bu koşullarda yaşamlarını idame ettiren mülteciler için hiçbir özel önlem ve çalışma yapılmadı. Kronik hastalıkları veya kritik tıbbi sorunları olan göçmenlerin salgın öncesinde dahi erişemedikleri veya sınırlı olarak eriştikleri sağlık hizmetlerine, salgın süreçlerinde erişebilmeleri tamamen imkânsız hale geldi. Mülteci kadınlar ve çocuklar evde, sokakta, işyerinde istismara, taciz ve tecavüze, şiddete daha da açık hale geldi.

Biz Halkların Demokratik Kongresi olarak 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü vesilesiyle bir kez daha söylüyoruz: Devletler mültecilere savaş açmaktan, ırkçılıktan ve sömürüden vazgeçmelidir. Mülteciliği yaratan nedenleri sorgulamalı, sömürgecilerin heykelleri tüm dünyada bir bir devrilirken kendi sömürgeci tarihleri ile yüzleşmeli, bu insanlar için bizzat yarattıkları yaşam koşullarındaki paylarına ilişkin sorumluluk almalıdırlar.

Göçmen/Mülteci hakları insan haklarıdır! Mülteciler merhamet, hoşgörü, misafirperverlik beklemiyor; haklarını istiyor ve eşitlik talep ediyor. Birlikte, eşit ve özgür bir yaşam için mücadelemizden, “yuvası dağılanın yurdunu genişletmek” için mücadele etmekten asla vazgeçmeyeceğiz!

Savaşsız Sürgünsüz ve Özgür Bir Dünya!

Halkların Demokratik Kongresi

Göç ve Mülteciler Meclisi