Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi, seçim sonuçları gündemiyle toplandı.
İstanbul Cezayir toplantı salonunda yapılan toplantı öncesinde, HDP Eş Genel Başkanları Sebahat Tuncel ve Ertuğrul Kürkçü basın toplantısı düzenleyerek, seçim sonuçlarını değerlendirdi.
İlk sözü alan Kürkçü şunları ifade etti:
"Yoğun ve yorucu bir mücadelenin birinci evresinden başarıyla çıktık. Katkıda bulunan bütün yoldaşlarımızı kutluyorum. Siyasi kuruluşumuzdan yalnızca 4 ay sonra girdiğimiz yerel seçim mücadelesi boyunca, yaygın medyanın susuş kumkumasıyla eşlik ettiği ırkçı çetelerin Urla, Aksaray ve Fethiye'de katliam eşiğine varan; Ordu ve Bulancak'ta ağır yaşamsal tehdit halini alan linç girişimlerine; 30'u aşkın yerleşimde seçim bürolarımızın, Ankara'da Genel Merkezimizin tahrip edilmesine, çalışmalarımızın her yerde AKP'nin kolluk güçlerince engellenmesine karşın, yılmadan usanmadan, her saldırıdan sonra çoğalan bir azimle amaçlarının peşinde koşmayı sürdüren kadın/ erkek, genç/yaşlı bütün yoldaşlarımızın mücadelesiyle gurur duyuyoruz. Bugün buradan bütün bileşenlerimize, bütün birimlerimize, bütün üyelerimize sevgi ve selamlarımızı gönderiyoruz.
Sandıkların kapatılmasının üzerinden 6 gün geçmiş olmasına karşın YSK henüz seçim sonuçlarını resmen açıklayabilmiş değil. 1980 sonrasında en çok yolsuzluk, usulsüzlük ve hileye tanık olduğumuz yerel seçimler aslında Norşin, Ağrı ve Ankara'da hala sonuçlanmadı. AKP Ceylanpınar'da olduğu gibi bu yerleşimlerde de BDP'nin hakkına el koymak için her türlü hile ve baskı peşinde; Mersin Akdeniz ilçesinde ise halkın emeğine CHP göz dikiyor. Halklarımız isyanda. Hiç kimse, hiç birimiz, adil ve demokratik bir seçimden geçtiğimize inanmıyoruz... Ancak bütün bu baskı ve usulsüzlüklere karşın Halkların Demokratik Kongresi'nin iki partisi Barış ve Demokrasi Partisi (BDP) ile Halkların Demokratik Partisi (HDP) omuz omuza bloklar halinde girdiğimiz 30 Mart seçimlerinden hem sayısal hem oransal en yüksek başarıyla çıktığımızı mutlak bir güvenle söylüyoruz. Evet tekrar ediyorum mutlak bir başarı elde ettik.
Geçmişe kısa bir göz atış bu saptamanın sahiciliğini sınamaya yeter. Halkın Demokrasi Partisi (HADEP) 1995 genel seçimlerinde 1,171,623 oyla seçmenlerin yüzde 4,6'sının, 1999'da 1,482,196 ile yüzde 4,75'inin; 2002 erken seçimlerinde DEHAP 1,990,660 ile yüzde 6,22'sinin, 2007 genel seçimlerinde bağımsız adaylar 1,835,486 ile yüzde 5,23'ünün, 2009 yerel seçimlerinde DTP 2,277,777 ile yüzde 5,68'inin; 2011 genel seçimlerinde bağımsız adaylar, 2,103,395 ile yüzde 5'inin desteğini almıştı. 2014 genel seçimlerinde ise HDP 879,252 oyla seçmenlerin 1,96'sının, BDP 2,068,022 oyla yüzde 4,61'inin iki parti toplam 2,947,274 oyla seçmenlerin yüzde 6,57'sinin desteğini kazandı. 1995'ten bu yana Kürdistan Özgürlük Hareketi'nin her seçime ittifaklar ile girdiğini akılda tutarsak bu çerçevede bir ortak tarihten söz etmek yersiz olmaz ve bu sonuçlar ortak siyasi tarihimizde elde edilmiş en yüksek niceliksel başarıdır. Elbette bu başarı tablosunun içinde göreli başarıszılık ve gerilemeler de var. Ama elde ettiğimiz sonuca sevinmek, başarımıza başarı demek elbette hakkımız. Hiçbir mugalata bu mutlak haktan vazgeçmemizi icap ettirmez. Gene de üstesinden gelmekle yükümlü olduğumuz tarihsel görevlerin büyüklüğü karşısında bu sonuçlarla avunamayız, bunları sadece geleceğe güvenle bakmak için yüreklendirici bir başlangıç olarak görebiliriz
Ne var ki, bize başarı olarak görünen bütün bu hakikatler, “Bremen Mızıkacıları”na sorarsanız, HDP'nin “başarısızlık”ının bir kanıtı. Daha doğduğu günden başlayarak HDP'yi entelektüel ve fiziksel lince uğratmakta birbirleriyle yarışanlar, beş aydır HDP'yi her gün bir kanalda, birkaç gazetede sırayla yorumcu ve gözlemcilerine boğdururken bir kez olsun onun gerçek temsilcilerine söz hakkı tanımayanlar; potansiyel seçmenleri HDP'ye oy vermekten caydırmak için en sofistike teorik maruzattan, tezvirat, açık iftira ve kışkırtmaya kadar her türlü manevi şiddetti esirgememiş olanlar, ırkçılar, her iki milletin, milliyetçi ve liberalleri hep bir ağızdan haykırıyor: “Başarısızlık: Belediye Meclisine giremediler”, “Başarısızlık: Barajı geçemediler”, “Başarısızlık: Türkiye Partisi olamadılar”, “Başarısızlık: İstanbul Büyükşehiri alamadılar” vs. Böylece görevlerimiz arasına bir yalanı kırk kez tekrarlayınca bunun hakikat olacağını sananları bozguna uğratmak da girmiş oluyor.
Kasıtlı çarpıtma çabalarının yanı sıra, dar kafalılığın ürünü olan HDP'ye dair üstünkörü tanımlar ve yaftalamalarla sürüp giden bu propaganda savaşının saflarımızda da bir ölçüde kafa karışıklığı ve ufuk kaybına yol açması, kabul etmek gerekir ki, bir ölçüde de partimizin 2014 yerel seçimlerine ilişkin bir çıkış vizyonunu bütün bileşenlerimiz ve birimlerimizle eşbiçimli olarak paylaşmakta gösterdiği zaaf ve sözcülerimizin gerçeğe uyup uymadığına bakmadan ileri sürdükleri çelişkili hedeflemelerden de kaynaklanıyor.
Oysa, yeni kurulmuş, henüz gerçek anlamda yerel teşkilatlanmasını tamamlamamış, birçok yerde adaylarını son günde belirleyebilmiş, bütçesi tamtakır, ağır bir medya blokajı altında mücadeleye girmek zorunda kalmış olan partimiz için gerçekçi hedef seçime girdiği yerlerde 2009 yerel seçimleri ve 2011 genel seçimlerinde DTP ve bağımsız adayların elde ettiği sonuçların gerisine düşmemek olabilirdi. Bu gerçek her zaman her yerde açıkça ortaya konabilmiş, ve partimiz adına söz söyleme yükümlülüğünü üstelenmiş olanlar ağız birliği içinde hareket edebilmiş olsalar, kampanya sırasında ve seçimler sonrasındaki yakıştırmaları tamamen etkisizleştiremesek bile bunların saflarımızda da kafa karışıklığı yaratmasını, siyasetimize dair ulu orta suçlamalarda hikmet aranmasını kolayca önleyebilirdik!
Ancak, bir kez daha bütün açıklığıyla belirtmemiz gerekirse, HDP karşısına koymuş olduğu hedefi esasen yakalamıştır. HDP, seçime girdiği yerlerde yalnızca DTP ve BDP'nin taşıdığı yığınağı korumakla kalmamış, Samsun'da, Ankara'da, İzmir'de, Antalya'da, Balıkesir'de, Kürt seçmenlerin oylarının üzerine oy eklemeyi başarmış, önceden hiç girilmeyen yerlerden 140.000, toplam 658.000 yeni oy; nüfus artışından arındırıldığında toplam 399.705 yeni oyu hem diğer partilerin seçmenleri hem yeni seçmenler arasından sandığa taşımayı başararak “HDP olmasa da olurdu” diyenleri haksız çıkarmıştır. BDP ise seçime girdiği yerlerde oransal olarak önceki konumunu korumayı, üçü Büyükşehir olmak üzere 11 kent belediyesini kazanmayı başarmıştır. 30 Mart seçim sonuçları mevcut sistemle bir genel seçimde parlamentoya yansısa BDP-HDP'nin şimdi 35 olan milletvekili sayısının 45'e çıkacağı, AKP'nin ise gerçekte yüzde 43 olan belediye ve il genel meclis oy toplamıyla kazanabileceği milletvekili sayısının 284'e düşeceği hesaplanıyor. Nesnelliğin hiçbir yoruma yer bırakmaksızın ortaya koyduğu apaçık gerçek budur. Ortak “başarı” öznel bir yakıştırma değil bir mutlak hakikattir. Biz gücümüzü ve dayanışmamızı koruduğumuz takdirde bundan böyle BDP-HDP'yi hesaba katmadan Türkiye'nin geleceğine dair hiçbir politik öngörüde bulunmak mümkün olmayacaktır.HDP'nin devreye girişiyle birlikte Türkiye'nin siyaset denklemi karakteristik bir biçimde değişmiş, HDP bu değişimde bir kritik kitle rolü oynamıştır.
Şimdi çok daha iyi anlaşılabilir, başbakanından son bakanına, yan bakanından, bakar görmezine kadar “Bremen mızıkacıları”nın neden HDP'nin ve başarısının yok sayılması için, bin dereden su getirdikleri. HDP'nin doğuşuyla birlikte, Kürdistan Özgürlük Hareketi'ni Kuzey Kürdistan yerelliği içine hapsetmek artık siyaseten olanaksızlaşmıştır. Kürdistan Özgürlük Hareketi Batı'nın toplumsal ve demokratik güçleriyle bir arada, bir sosyal değişim dinamiği olarak Türkiye'yi bir halklar hapishanesi olmaktan çıkaracak ortak gücün kurucu ögesi haline gelmekte, yerel özerkliklere dayalı demokratik bir cumhuriyet hedefi bir ortak özneye kavuşmaktadır.
Bununla birlikte, seçim çözümlemesinin yalnızca bir tek gücün, kendimizin aldığı sonuçlar üzerinden yapılması toplam gerçek açısından yanıltıcı sonuçlar vermesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan HDP-BDP ortaklığının kendi doğrusal gelişimini sürdürmekle birlikte, tarihsel işlevinin gereği olarak mevcut siyasal güç dengesinde köklü bir değişiklik gerçekleştirme zorunluluğunu karşılayacak elle tutulur bir sonuca ulaşamadığı apaçık bir gerçektir. HDP-BDP'nin mutlak seçim başarısına göreli bir siyasal başarısızlığın da eşlik ettiğini görüp teslim etmemek kendimizi menkıbelerle avutmak olur.
Birinci olarak, HDP'yi doğrudan hitap ve tarihsel ilgi alanımızda yer alan “Gezi İsyanı”nın önemli bileşenleri için bir çekim merkezi haline getirmekte başarılı olamadığımız, tersine CHP-MHP-Cemaat ortaklığının bu kesimler için “fareli köyün kavalcısı” rolünü oynadığı açık. İzmir, Ankara ve Mersin'de belediye meclisi ve belediye başkanları için kullanılan oylar arasındaki belediye başkanları aleyhine gözle görülür fark, üstelik bizim seçmenlerimiz arasında da AKP'yi durdurma gailesi içinde CHP-MHP-Cemaat koalisyonuna oy verildiğinin açık göstergesi. İstanbul'daki önemsenmeyecek fark ise “tatava yapma basgeç” çağrısının, potansiyel seçmenimizin hatırı sayılır bir bölümünü etkilediğine bir işaret sayılabilir.
CHP-MHP-cemaat koalisyonunun son tahlilde sadece MHP'ye kazandırdığı, Adana ve Mersin'in MHP'ye gitmesine karşılık Ankara ve İstanbul'da beklenen başarının elde edilemediği, Kemal Kılıçdaroğlu'nun sağa açılarak iktidara yaklaşma taktiğinin bütünüyle fos çıktığı da seçim sonuçlarının gösterdiği bir başka gerçek. Ancak bu taktikle kaybedenin sadece Kılıçdaroğlu'nun CHP'si olmadığına, demokratik ve toplumsal muhalefet güçlerinin bu kutbun dayattığı milliyetçi hegemonya altında HDP-BDP odağından manevi ve siyasi olarak bugüne değin hiç olmadığı ölçüde uzağa düştüğüne dikkat çekmek gerek.
CHP'nin AKP'nin kasıtlı bir biçimde asıldığı “biz” ve “onlar” kutuplaşmasını kabul ederek ve AKP'yi İstanbul'da bozguna uğratma hedefiyle giriştiği seferberliğin demokratik ve toplumsal muhalefet güçleriyle faşist hareketin söz ve eyleminin birbirine karışmasına ve CHP-MHP-Cemaat blokuna dahil olmayı reddeden Kürtlere ve HDP-BDP'ye karşı düşmanlığın dolu dizgin yayılmasına yol açtığını görmemiz gerek.
HDP-BDP geleceğe seçimlerin getirip önümüze yığmış olduğu bu siyaseten yanlış tarihsel olarak gerici saflaşmayı kabullenerek siyaset sürdüremeyeceğinin bilincinde olarak bakacaktır.
AKP, aslında güç kaybını tescil eden yerel seçimlerden karşıtlarının dağınıklığı ve siyasi körlüğü nedeniyle siyasi üstünlüğü elde tutarak çıkmayı başarmış olsa da elinde toplumu yönetmek için kaba güçten başka hiçbir şey yok. Toplumun çoğunluğunu oluşturan karşıtlarının rızasını geri gelmeyecek şekilde yitirmiş olan AKP'nin hakimiyetini korumak üzere dar bölgeli seçim sistemi ve yarı-başkanlık rejimini dayatma girişimi içinde olacağına kuşku yok. Fransa'da 1968 ayaklanmasına karşılık rejimin stabilizayonu için icad edilmiş olan bu otoriter modelin Türkiye koşulları içinde bir çeşit Putincilik olarak tezahür edeceği, daha da kötüsü, bir ekonomik kriz eşliğinde pekala Ergenekon mahkumlarının iktidara tırmanmalarına imkan vereceğini öngörebiliriz.
AKP'nin Kürdistan'da uğradığı yenilgiyi kabule asla razı olmaksızın Ceylanpınar ve Ağrı'da görüldüğü gibi halk iradesine tecavüzden asla kaçınmayacağına şüphe yok. Ceylanpınar'da halk iktidarının gaspında ısrarın Suriye savaşını sürdürme ve Rojava'ya saldırı amacıyla doğrudan ilgili olduğunu biliyoruz. Başbakan'ın “Suriye'yle savaşta” olduğumuzu telaffuz etmesi bir dil sürçmesi değil, akıldakini ele veren bir lapsus olarak siyasi söylemde çoktan yerini almıştır.
Bu şartlar altında Halkların Demokratik Partisi'nin önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçimlerini, AKP'nin dinci otoriterliğine, ve CHP'nin otoriter milliyetçiliğne gerçek bir halk egemenliği alternatifiyle yanıt vermek için bir imkan olarak değerlendireceği kaçınılmazdır. Bu çerçevede, HDP'nin demokrasinin, sosyal hakların, ifade özgürlüğünün, Kürtlerin, Alevilerin, kadınların, gençlerin haklarının kararlı bir savunucusu, yeni bir hayatın dili ve sözü olacak şekilde kendisini yeniden örgütlemesi ve seçim başarısını bir siyasi başarıya dönüştürmek üzere derhal harekete geçmesi vazgeçilmez bir hedef olarak karşımızda durmaktadır.
HDP Parti Meclisi'nin bugünden tezi yok, elde ettiği momentumu demokrasi, özgürlük, toplumsal haklar ve insan hakları mücadelesinin kalbi olmak üzere değerlendirmeye başlayacağını, partimizi kendi temelleri üzerinde yeniden inşa etmeye girişeceğini, Türkiye'nin geleceğini kazanmak için elinden gelen çabayı göstereceğine kuşku yok. Başarımız Türkiye ve Kürdistan'a kutlu olsun."
05.04.2014