Kürdistan’da yakılan sadece ağaç değildir, yaşamdır!
Çatışmasızlık sürecini bitiren Türkiye devleti, Temmuz 2015’ten beri Kürdistan’da yeniden bir savaş konseptini devreye aldı. Bu savaş konseptinin gereği olarak kentlerde hukuksuzca aylarca sokağa çıkma yasağı uygulandı, bu süre zarfında orada yaşayan halkın en temel yaşam hakları engellenmekle kalmadı, bombaların hedefi haline geldi ve kamuoyunun da bildiği gibi orada yaşayan bütün canlılar katledildi ve katledilmeye çalışıldı. Ardından binlerce insanın, canlının yaşadığı kentlerde “yeni rant planları” devreye sokuldu.
2015’in yazında Lice ve Dersim gibi Kürdistan’ın çeşitli kırsal bölgelerinde orman ve köy yakmalarına tanıklık ettik. İnsanlarla birlikte orada yaşayan bütün canlıların yaşam alanlarının hedef tahtasına konduğunu gördük. Ardından giden heyetler yakılan ekimlerin küllerini, zorunlu göç sırasında kentte birikimleriyle ekilen meyve ağaçlarının iskeletlerini, insanlarla birlikte sayısız katliama tanıklık etmiş asırlık bağların direnme çabalarını, köstebeklerin ve diğer canlıların kaçma çabalarının izlerini gördük. Ve söndürmek için giden insanların engellendiğini, hatta engellemek için gidenlerin üzerlerine ateş açıldığını da orada yaşayan halktan duyduk. Ardından, Cudi’de yakılan alanlar termik santral için belirlenen alanlar ile Diyarbakır’da yakılan alanların kaya gazı rezerv alanları ile çakıştığı belirlendi. Savaşın yeni sermaye biriktirmek için nasıl bir araç olarak da kullanıldığını kırsal üzerinden tanıklık ettik.
Bütün bu sahneler 1990’larda yaşanmıştı; mera çıkma yasakları ilan edilmiş; köyler, ormanlar yakılmıştı; insanlar ve orada yaşayan tüm canlılar hedef tahtasına konmuştu. Ve bu yaz, 2016’ının haziran başından itibaren yine aynı sahnelere tanıklık ediyoruz. Haziran 2016 başından beri Kürdistan’daki ormanlar, köyler, dağlar; savaş uçakları, helikopterler, top ve obüslerle bombalanmaktadır. Lice, Silvan, Kulp, Cudi, Gabar, Siirt, Şemdinli, Dargeçit’te devletin yaptığı bombalama ve obüs topları nedeniyle ormanlar yanıyor. Köylerde sokağa çıkma yasakları ilan ediliyor, insanların hayvanlara tarlalarına gitmelerini engellemekle kalınmıyor, ekinleri yakılıyor. Halkın kendi kimlikleriyle köylerinde kalmak ve tarımla geçimlerini devam ettirmek için savaş ve neoliberal politikaların tüm zorluklarına rağmen ısrarını, bu yönlü direncini kırmaya çalışıyorlar. Ve bizler, yangın alanlarından uzak olanlar; dumanlarını dağların arkasından şahitlik eden kurum temsilcileri, yerel halk özel güvenlik bölgeleri ismi adı altında Lice başta olmak üzere ablukaya alınan yangın bölgelerine sokulmuyoruz. Ancak her zamanki gibi bir takım medya kuruluşları çalışanlarının çökertme planı adı altında doğa katliamına ikna etmek için bölgede gezdiğini görüyoruz.
Bu yangınlar, doğanın kendisinin ürettiği değil, bilinçli olarak silahlar kullanılarak çıkartılan doğayı talan etmek ve yeni rant alanları açmak için çıkartılan “politik yangınlardır”; doğanın kendini yenilemesini engellemektedir. Kürdistan’da inatla tarım yapmaya devam eden insanları, katletmek veya yaşam alanlarını yok ederek yerlerinden etmek amaçlanmaktadır.
Bizler; ekoloji mücadelesi verenler biliyoruz ki insanlar ekosistemin bir parçasıyız ve burada insanlarla birlikte tüm yaşam alanları hedef tahtasındadır. Türkiye’de rant, Kürdistan’da hem savaş hem de rant için yakılan ormanlık alanlarda doğal denge bozulmaktadır. Bu yangınlardan çıkan şey sadece siyah bir duman değil, aynı zamanda yığınla toplum ve doğa katliamı, göç ve yok edilmek istenen bir halk, yani yaşamın ta kendisidir.
HALKLARIN DEMOKRATİK KONGRESİ