Başta Karadeniz kıyıları olmak üzere Türkiye’nin radyasyon yağmuruyla kirlenmesine yol açan Çernobil felaketinin üzerinden 34 yıl geçti. Sonrasında ortaya çıkan radyasyon bulutu nedeniyle Ukrayna, Belarus ve Rusya'nın batısındaki bölgelerde yaşayan yüz binlerce insan evlerini terk etmek zorunda kalmıştı. Hayvanlar ise felaketin farkına bile varamadan yaşamlarını yitirmişti, bölgede halen canlı yaşamın olmadığını, ekosistemin kendini onaramadığını biliyoruz.
Felaketin ardından 34 yıl geçmesine rağmen ne yazık ki etkileri hala geçmedi. Bu ayın başında Çernobil Nükleer Santrali’nin olduğu bölgede çıkan ve günlere söndürülemeyen orman yangını nedeniyle, bölgede radyasyon oranının yeniden normalin 16 katına çıktığı görüldü. Nükleer santralin yakınındaki Pripyat kentinde kazadan 34 yıl sonra hâlâ normalin üzerinde radyasyon ölçülüyor.
Bugün, Karadeniz'in her evinde, insanlar yakınlarını kanserden kaybediyor. Çernobil sonrası, radyasyondan birinci derecede etkilenen 150 bin kilometrekarelik alanda halen 7 milyonun üzerinde insan yaşıyor. Ukrayna Sağlık Bakanlığı'nın verilerine göre; 428 bini çocuk yaklaşık 2,5 milyon Ukraynalı, başta kanser olmak üzere, felaketten kaynaklanan birçok sağlık sorunuyla mücadele ediyor.
Zamanın nükleer enerji savunucuları hiçbir önlem almadıkları gibi böyle bir sorunun olmadığını ilan edip durmuşlardı. Hatırlayacaksınız… O dönem Karadeniz'de yetişen çayda yüksek oranlarda radyasyon tespit edilmiş, ancak dönemin Sanayi ve Ticaret Bakanı Cahit Aral, imha edilmesi gereken çayların zararsız olduğunu ispatlamak için canlı yayında çay içmişti. Aral, "Artık çayınızı gönül rahatlığıyla içebilirsiniz. Zaten radyasyon kaynayınca geçiyor. Günde 20 bardak çay güvenli!" demişti. Dönemin Başbakanı Turgut Özal da "Radyoaktif çay daha lezzetlidir" diyerek basına poz verirken, Kenan Evren, "radyasyon kemiklere yararlıdır" ifadesini kullanarak, Aral'a destek olmuştu.
Dünya daha Çernobil Felaketini unutamamışken 9 yıl önce Japonya’da yaşanan nükleer felaket ve ardından yaşanan acıları yok sayan AKP iktidarı, nükleere karşı 40 yıldır direnen Mersin Akkuyu’da, Çernobil felaketinin faillerinden Rosatum’un eliyle nükleer santral inşa ediyor. Çernobil kurbanı Karadeniz'in Sinop kentine yapmayı planladıkları nükleer santral ise Japon firma geri çekildiği için şimdilik başlamadı.
Kalkınma masallarıyla gözler boyanarak nükleer santralleri bizlere pazarlamaya çalışıyorlar. Oysa Çernobil kazasının Belarus'a maliyet 235 Milyar Dolar. Bu Türkiye'nin toplam ekonomisinin yaklaşık üçte biri. Aradan 34 yıl geçmiş olmasına rağmen hala her yıl Ukrayna ve Belarus yıllık bütçelerinin %5-9'luk önemli bir kısmını sadece Çernobil giderlerine ayırıyor. “Kalkınma” masalının milyonlarca insana sağlık hakkı, temiz su ve gıdaya erişimini, barış için insan onuruna yaraşır bir yaşamı sağlayamadığını, zenginliklerin küçük bir azınlığın kasalarında biriktiğini gördük.
Nükleer santrallerin gerek ekosisteme gerek halk sağlığına zararları artık saklanamıyor. Bu santrallerin büyük bir kamu borçlanmasına neden olarak aynı zamanda dışa bağımlığı arttırmaktadır. Sadece yapım aşamasında değil, sonrasında da gerek kaza riski gerekse nükleer atıkların depolanması sorunları çözümsüzdür. Bu nedenlerle dünyada birçok ülke nükleer santrallerini kapatma, Türkiye gibi ülkelere bu kirli teknolojiyi satma yoluna gitmektedir.
AKP iktidarının nükleer sevdası tamamen savaş politikalarının bir sonucudur. Ne enerji üretimi ne de başka bir amaç vardır. Esas hedef, bölge ülkeleri üzerinde daha fazla söz sahibi olmak, bölgesel yayılmacı politikaları için silah gücünü arttırmaktır.
Korona salgını, çok övündükleri teknolojileri, GSMH’ları, dünyayı birkaç kez yok edecek silahlarıyla devasa devletlerin halkın sağlığını korumak konusunda ne kadar aciz kaldıklarını gösterdi. Halkların en temel sağlık, su ve gıda hakkını karşılayamayıp kaynaklarını savaş teknolojilerine harcamayı tercih eden nükleer sapkınlarına, Türkiye'yi ve bölgemizi nükleer karanlığa mahkum etmek isteyenlere karşı sesimizi her zamankinden daha yüksek çıkartmak zorundayız. Akkuyu'da, Sinop'ta ya da dünyanın herhangi bir yerinde nükleer santral istemiyoruz, mücadelemiz devam edecek.
Halkların Demokratik Kongresi
Ekoloji Meclisi