Salgın sürecinde kurulan dayanışma ağlarıyla yeni bir yaşam tahayyülünün toplumsal örgütlülüğe büründürülebileceğini söyleyen HDK Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, bunun öncülüğünü ise neolitik dönemindeki gibi kadınların yapması gerektiğini belirtti.
Dünyada genelinde etkisini sürdüren koronavirüs (Kovid-19) salgını Türkiye’de de ölümlere yol açmaya devam ediyor. İktidarın salgına karşı aldığı önlemler çokça tartışılırken, önleyici tedbir olarak yapılan “Evde kal” çağrıları beraberinde kadınlara dönük şiddeti de arttırdı. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre; 11-31 Mart tarihlerinde 29 kadın, Nisan ayında ise 20 kadın öldürüldü, 20 kadın da şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
Hazırlanan raporlarda salgın sürecinde kadın katliamlarının attığına dikkat çekilerek, şiddet gören kadınlar için kurulan irtibat hatlarına yapılan başvurularda yüzde 55 artış olduğu, en çok başvurunun ise fiziksel şiddet nedeniyle geldiği kaydedildi.
Hakların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, salgın döneminde kadına yönelik artan şiddeti, nedenlerini ve buna karşı yapabilecekleri ile kurulan dayanışma ağlarının önemini değerlendirdi.
100 MİLYARIN 2’Sİ YOKSULA
Dünya genelinde birkaç ülke haricinde bütün devletlerin salgın sürecinde sermayedarları korumaya yönelik tedbirler aldığını belirten Uğurlu, Türkiye’nin de böyle bir yol izlediğini dile getirdi. AKP Hükümeti’nin salgının etkilerini azaltmak için ‘Ekonomik İstikrar Kalkanı’ adı verilen 100 milyar liralık kaynaktan sadece 2 milyar lirasını yoksullara ve emekçilere ayırdığına söyleyen Uğurlu, ancak yoksula ve emekçiye ayrılan bu bütçenin de SMS yoluyla geri alındığını kaydetti.
‘YA AÇ KAL YA DA ÖL’ TERCİHİ
HDK Eş Sözcüsü, iktidarın salgınına karşı aldığı önlemlerin ise “sürü bağışıklığı” geliştirme politikasından öteye bir durum olarak açıklanamayacağını vurguladı. Salgın sürecinde sağlık sistemi kötü olan devletleri örnek göstererek buradan bir başarı hikayesi yaratmaya çalışan iktidarın aldığı birçok kararın halkın sağlığının düşünülmediğinin göstergesi olduğunu ifade eden Uğurlu, halkın “ya aç kal ya da öl” arasında bir tercihe zorladığını söyledi. Uğurlu, “Bu tercihle karşı karşıya kalanlar da her gün işe gitmeye devam etti. Ekonomik durumu kısmen daha iyi olabilen ve varlıklı insanlara ‘sen evinde kal’ ama emekçiye ‘sen çalış’ talimatı verildi. Bunu böyle okumak gerekir. İktidar, kendi yurttaşlarına maske dağıtamazken, ‘başka ülkelere tıbbı malzeme gönderdik’ diye bir başarı öyküsü yaratılmaya çalıştı. Aslında bu ülkeyi yönetememe halidir. Sadece kendini revize eden, beli bir kesimi kurtarmaya çalışan bir politika izlediler” diye konuştu.
İKTİDAR KULAĞINI TIKADI
Salgının başlamasıyla birlikte yapılan “Evde Kal” çağrılarından sonra kadına yönelik şiddetin artması konusunda ise Uğurlu, şunları söyledi: “Kadınların yaşamının aslında eve sığmayacağını, evlerin kadınlar için en tehlikeli yerler olduğunu öngörüyorduk. Bu öngörüyle kadın örgütleri olarak yetkililere bu minvalde birçok uyarılarda bulunmuştuk. Zaten İçişleri Bakanı da bu izolasyon döneminde evde gelirimin artığını ve gelirimin azaltılması gerektiğini söyleyip, veri vermekten kaçındı. Aynı şekilde Mart ayında artan kadın cinayetleri ve şiddetine karşı iktidar kulaklarını tıkadı.”
ERKEK VURDU, DEVLET KORUDU
Uğurlu, artan kadın şiddeti yetmezmiş gibi iktidarın “örtülü af” düzenlemesiyle kadınları katledenleri serbest bıraktığını da ekledi. Yürürlüğe giren infaz düzlenmesini “Erkek vurdu, devlet korudu” olarak tanımlayan Uğurlu, “Kadın cinayetleri ataerkil sistemin bir anlayışı olduğu için politiktir. Çıkan yasa düzenlemesiyle AKP ve MHP’nin kadına bakışı bir kez daha ortaya çıkmıştır. Ayrıca iktidarın kadını kendi zihniyetinde terbiye etme politikasını da göz önünde bulundurduğumuzda bu olayların iktidardan bağımsız bir şekilde düşünülemez. Yine Hakimler ve Savcılar Kurumu pandemiyi gerekçe göstererek, 6284 Sayılı yasayı rafa kaldırdı. Ama şu bilinmelidir ki; kadın mücadelesi devam ettirecektir. Kadınlar yaşamın eve sığmayacağın en iyi bilen sınıf. Salgın sonrasında kadınlar daha güçlenerek sokağa çıkacaklardır” ifadelerini kullandı.
ŞİDDETİ AZALTAN POLİTİKALAR
Kadına yönelik şiddet artsa da devletin bu şiddeti azaltan politikalar üretemediğini vurgulayan HDK Eş Sözcüsü, sığınma evlerine gitmek istediklerinde kadınlardan ya Kovid-19 testi istendiğini ya da alınmadıklarını, alındıklarında ise bu sefer yaşam alanlarından kopmak zorunda kaldıklarını belirtti. Bu nedenle sığınma evlerinin de kadınlar için çözüm olamayabildiğini söyleyen Uğurlui “Kadınların şiddete maruz kaldıkları zamanlarda başvuru yapabilecekleri irtibat hatları var. Peki evde şiddete maruz kalan kadın bu irtibat numaralarını arayacak imkanı ev içinde nasıl bulabilecek? Zaten kolluk güçlerine ulaşabilen kadınların başvuruları ‘bu aile içi meseledir’, ‘aile içinde çözülebilir’ gibi gerekçelerle geçiştirilebiliyor” diye konuştu.
DAYANIŞMA AĞLARI
Türkiye’de ve dünyada yaşanan kadın cinayetlerinin temelinde erk sistemine dayalı yönetim anlayışının olduğunun altını çizen Uğurlu, salgınla birlikte kurulan dayanışma ağlarının önemi üzerinde durdu. Uğurlu, “Dayanışma ağları, aslında insanların toplumsallaşmaya başladığı andan beri var olan topluluğun gereksinimlerini karşılayabilen kolektif bir zihniyettir. Yani dayanışma insanlığın kodlarında zaten var olan bir şey. Bu anlamda kolektif dayanışma dediğimiz dayanışma ağları bugün ortaya çıkan bir şey değil, kadın eksenli yaşamın ta kendisidir” dedi.
KOLEKTİF YAŞAMIN ÖNEMİ
Uğurlu, kadın eksenindeki toplumsal yaşamın kapitalist sistemin eliyle bireyselleştirildiği, bu bireyselleşmenin toplumun geneline kodlandığını da dile getirdi. Kadın eksenli bir yaşamın örülmesinde HDK Kadın Meclisleri’nin önemine dikkati çeken Uğurlu, “Salgınla birlikte dayanışma ağları ve meclisler yoluyla kolektif yaşam olan kodlarımızın önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Kadın cinayetlerinin bitirmenin de adil bir paylaşımla, ancak bu kodlara dönüşle mümkün olur” sözlerini sarf etti.
‘KADINLAR ÖNCÜ OLMALI’
Dayanışma ağlarının mevcut örgütlenmesinin yeterli olmadığını da söyleyen Uğurlu, “Dayanışma ağlarıyla toplumsal ilişkileri daha iyi örmek gerek. Daha sonrası bu ilişki ağıyla yeni bir yaşam tahayyülünü ve yeni bir dünya mümkün diyen toplumsal örgütlüğüne büründürmek gerekiyor. Kadınlar da neolitik dönemindeki öncülüğüyle; yeni bir dünya mümkün diyen toplumsal örgütlüğün öncülüğünü yapmalıdır” diye belirtti.
MA / Naci Kaya