İmralı F Tipi Kapalı Cezaevi’nde ağır tecrit koşullarında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan, en son 2 Mart’ta kardeşi Mehmet Öcalan’la görüştürüldü. Koronavirüs (Kovid-19) salgını nedeniyle yasal olarak her tutuklu ve hükümlünün hakkı olan telefon görüş hakkı ise 21 yıl aradan sonra ilk kez 27 Nisan’da kullandırıldı. Salgın dolayısıyla yapılan telefon görüşmesinden bu yana Öcalan'dan haber alınamıyor.
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eş Sözcüsü İdil Uğurlu, Öcalan üzerinde devam eden tecride karşı herkesin ses çıkarması gerektiğini söyledi.
‘ÇÖZÜM İÇİN ENERJİ HARCAYAN BİR İNSAN’
Öcalan üzerindeki tecridin sadece onunla sınırlı kalmadığını ifade eden Uğurlu, bunun Öcalan şahsında tüm Kürtlere ve Ortadoğu halklarına uygulanan bir tecrit olarak düşünmek gerektiğini dile getirdi. Bu tecridin halkların kaderini belirleyen bir tecrit olarak görmek gerektiğini belirten Uğurlu, “Sayın Abdullah Öcalan’a her fırsat verildiğinde hem Türkler, hem Kürtler hem de Ortadoğu halkları açısından onurlu bir barışın sağlanması ve eşit koşullarda yaşanması için hizmet ettiğini hepimiz gördük. Bunun için enerji harcayacağını yapılan görüşmelerde defalarca dile getirmiş bir insan” diye konuştu.
TEK DİL, TEK DİN, TEK IRK…
Öcalan’ın savunduğu düşüncelerle, topluma ulaşan fikirleriyle hem Türkiye halklarının hem de Ortadoğu halklarının barış içerisinde yaşayabileceği bir projeyi HDK fikriyatıyla halkların önüne koyduğunu anımsatan Uğurlu, “Sayın Öcalan bu ağırlaştırılmış tecrit koşullarına rağmen hala barış için çaba harcayan bir da insan. Fakat iktidarda bulunan tekçi anlayış hem Türkiye’yi hem Ortadoğu’yu tek dil, tek din, tek ırk çerçevesinde şekillendirmek istiyor. Hatta şuan da Afrika’ya doğu yayılması söz konusu” dedi.
‘TECRİT SADECE TÜRKİYE İLE BAĞLANTILI DEĞİL’
İmralı’daki tecridin sadece Türkiye ile bağlantılı olmadığına vurgu yapan Uğurlu, Ortadoğu coğrafyası sürekli kan ağlayan bir coğrafya halini aldı. Ortadoğu’ya barışı, umudu götürdüğünü iddia eden hegemonik güçler bu çatışmaları körüklediğini görüyoruz. Ama bunun karşısında Sayın Öcalan’ın fikriyatı doğrultusunda sürekli mücadele içerisinde olan halklar var. Aslında bu büyük tabloya baktığımız zaman İmralı’daki tecridin neden bu kadar derin olduğunu görebiliriz” diye konuştu.
‘HERKES İTİRAZ ETMELİ’
Bu tecridin kaldırılması için sadece Kürtlerin değil Türkiye’de yaşayan ve tekçi anlayışa biat etmeyen tüm kesimlerin buna itiraz etmesi gerektiğini sözlerine ekleyen Uğurlu, şöyle devam etti: “Çünkü bu tecrit kaldırılırsa barışın yolları açılacak ve birlikte yaşamanın nefes boruları açılmış olacak. Barış için yaşanan çatışmaların sona ermesi için tüm kesimlere görev düşüyor. Bakın halktan alınan bütün vergiler güvenlikçi politikalara yatırılıyor. Ama bu tüm halkın geliri ve toplumla paylaşılması gereken gelirlerdir. Buna dur demek için halkın beraber, omuz omuza mücadele etmesi gerekiyor.”
ÇÖZÜM SÜRECİNE ATIF
2013-15 yılları arasındaki “Çözüm Süreci”ne de değinen Uğurlu, bu dönemin Türkiye’de yaşayan halklar için bir umut olduğunu belirtti. O süreçte bu topraklarda yaşayan herkeste bir arada ve özgürce yaşama umudunun perçinleştiğini hatırlatan Uğurlu, şunları dile getirdi: “İnsanların bu dönemde yan yana gelme umudu arttı ve insanlar birbirine tereddütle yaklaşmadığı bir süreci yaşadık. Artık cenazeler gelmiyordu, hiçbir ana gözyaşı dökmüyordu, hiçbir genç toprağa düşmüyordu. Aynı zamanda bu durum ekonomiye de yansıyordu. Güvenlikçi politikalara para aktarılması yerine hizmet alanlarına, toplumun yaşamını kolaylaştıracak alanlara para aktarılıyordu. Ama devletin kurucu aklı bunun böyle gitmeyeceğini ve iktidar alanlarının daralacağını görünce masayı yerle bir etti. Bu barış süreci Türkiye’yi yöneten tekçi aklın işine gelmedi.”
‘HALKLAR RIZA GÖSTERMİYOR’
Çözüm sürecinde AKP’li milletvekilleri ve grup başkanvekillerinin dahi Öcalan’dan söz ederken Sayın kelimesi ile başladığının altını çizen Uğurlu, Dolmabahçe’deki masanın devrilmesinden sonra Öcalan’ın ismi kriminalize edilmeye çalışıldığını söyledi. Bu süreçten sonra iktidarın ayrıştıran ve kutuplaştıran politikalarına geri döndüğünü belirten Uğurlu, şöyle devam etti: “Toplum en azından 2013-15 dönemi ile bu dönemi karşılaştırırsa aradaki farkı çok rahat bir biçimde görüp bir sentez yapabilirler. Beraber yaşama umudunun ne kadar önemli olduğunu görebilirler. Bu topraklarda yaşayan tüm kesimlerin üzerine uzlaşabileceği ve beraber yaşayabileceği yeni bir sürece bir anayasaya ihtiyaç var. 1923’ten beri defalarca bu şekilde yürümek denendi. Ama halk buna rıza göstermedi. Eğer toplum buna rıza göstermiyorsa demek ki bu rıza gösterilecek bir yol değil. Peki, ne yapılmalı? HDK fikriyatında ortaya çıkan üçüncü yoldan gitmek gerekiyor. Yeni yaşamı birlikte kurmak gerekiyor. Örneğin Rojava bunun için bir örnek. Hem Rojava modeli incelenirse hem de Öcalan’ın önü açılırsa Türkiye’nin rahat nefes alacağına inanıyorum.”
(Ferhat Çelik/MA)