İdil Uğurlu: İkizdere ve Zap aynı, toplum nefessiz bırakılıyor

14.05.2021

Türkiye'de uzun yıllar devam eden çatışma süreçlerinin çözümü için 2013-2015 yılları arasında büyük bir adım atılmış ve çok önemli sonuçlar doğurmuştu. “Demokratik Çözüm Süreci” olarak ifade edilen bu süreç, her geçen gün güç kaybeden AKP iktidarı tarafından bozulmuş ve  yeniden çatışmalı ortama dönülmüştü. Sürecin bitirilmesiyle başlayan operasyonlar, bugün Federe Kürdistan Bölgesi’ne bağlı Metîna, Avaşîn ve Zap bölgelerine yönelik operasyonla sürdürülüyor. 

Çatışmanın ve operasyonların bir çözüm olmadığını ifade eden Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Eşsözcüsü İdil Uğurlu, çözümün cesur ve kararlı bir şekilde çoklu mücadele ve örgütlenmeden geçtiğini vurguladı.

İNKAR DAYATMASI 

2013-2015 döneminin Türkiye’de başta Kürtler olmak üzere halklar açısından önemli bir süreç olduğuna vurgu yapan Uğurlu, “Bu topraklarda yaşayan kadim halklar, tarih boyunca hegemonik güçlerin savaşlarına, talanlarına maruz kalmış; yaşadıkları coğrafya adeta zulme uğramalarına zemin oluşturulmuştur. İnkar edilen halklar bir yandan kırımdan geçirilirken, diğer yandan zorla yerlerinden edildiler. Ermeniler, Süryaniler, Rumlar, diğer kadim halklar ve farklı inançlardan toplumlar için farklı olmak ağır bedeller ödemelerine gerekçe olarak görülmüştür” dedi.  

SÜRECİN ÖNEMİ

Bu topraklarda Kürt sorununun yıllarca güvenlikçi politikalarla çözülmeye çalışıldığını ancak sorunun çözülmediğine dikkat çeken Uğurlu, 2013-2015 sürecinde sorunun müzakere ve demokratik yöntemlerle çözülmeye çalışıldığında herkesin rahat bir nefes aldığını anımsattı. Uğurlu, şunları söyledi: “Bu çok rahatlıkla görülmeye başlandı. Çözüm süreciyle birlikte ekonomik, siyasi, toplumsal açıdan bir rahatlama; anaların gözyaşı dökmediği bir süreç başlamış ve yaşanmıştı. Farklılıklarımızla bir arada yaşayabileceğimizi ve birisinin farklı olmasının, diğerinin varlığı için tehdit oluşturmadığını deneyimleyerek görmüş olduk. Toplumda ikna ve karşılıklı rızanın zemini oluşmaya başlamıştı.”

TEKÇİ ANLAYIŞ 

Bu sürecin kendini tekçilik üzerinden tanımlayan iktidar tarafından bozulduğunu ifade eden Uğurlu, tekçi anlayışın kadınlara, gençlere, emekçilere, işçilere itaat etmekten başka vereceği bir şeyin olmadığını söyledi. Tekçi iktidarın çözüm masasını tek taraflı devirdiğini hatırlatan Uğurlu, “İktidar, toplum adına söz söyleyecek ve karar verici olarak kendini görmüş ve tekrar çoklu kriz sarmalı içerisinde toplumu adeta abluka altına almıştır. Kendini Türklük, erkeklik ve Sünnilik üzerinden inşa etmek isteyen ve yayılmacı bir politika izleyen iktidar için, demokrasi ve eşitlik tahammül edilebilir bir durum değildir. Bu iktidar kendini var ederken ötekileri kendisi için tehdit olarak gösterir. İşte tam da günümüzde bu politikaların yaşamlarımızda nelere mal olduğunu yaşayarak görüyoruz” diye belirtti.

TOPLUM NEFESSİZ BIRAKILIYOR

İkizdere’de doğaya ve halkın yaşamına saldırı ile sınır ötesi operasyonların aynı olduğunu söyleyen Uğurlu, “Halklar bu politikalar sonucu her geçen gün daha da yoksullaşıyor. Bu politikalardan dolayı ödediği bedeller gittikçe artıyor. Toplum adeta nefessiz bırakılmaya çalışılıyor. Bunların hepsi birbiriyle bağlantılı meseleler” diye konuştu.

ÇÖZÜM DEMOKRASİ İTTİFAKI

Çözüm süreciyle toplumdaki tüm sorunların çözümü için muhatabın PKK Lideri Abdullah Öcalan olarak görüldüğünün altını çizen Uğurlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “2015’te masanın devrilmesi ile İmralı’da tecrit uygulamaya konulmuş ve bu durum Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) tarafından da işkence olarak tanımlanmıştır. Yaşanan bu durum bugün daha ağır bir şekilde devam ettirilmektedir. Bu tecrit sadece İmralı ile sınırlı kalmamış, toplumun farklı kesimlerine de yansımıştır. İktidar kendisi için toplumun bir arada yaşama isteği ve iradesini yok sayıp istediği toplumu yaratmak istemektedir. Muhalif kesimler tüm bu uygulamaları görüp gereken sorumluluğu ve iradeyi göstermelidir. Tüm bu baskıları olanaklara çevirip, tecridin kaldırılması için cesur ve kararlı bir şekilde çoklu mücadele ve örgütlenme yöntemlerini geliştirmeli ve yan yana durmaktan çekinmeden olabilecek en geniş demokrasi ittifakını oluşturmak gibi tarihsel bir sorumlulukla karşı karşıyayız.”

(Ferhat Çelik / MA)