HDK’nin yeni sözcüleri: Kürt sorunu başat faktör

15.06.2021

HDK Eşsözcüleri Cengiz Çiçek ve Esengül Demir, Ortadoğu’da Kürt sorununun çözümsüzlüğünün başat faktör olduğunun altını çizerek, Öcalan’a tecrit uygulanarak Kürt sorununun kangren halinde tutulduğunu belirtti. 

Halkların Demokratik Kongresi (HDK), “Yeni Yaşam Kazanacak” şiarıyla 10 Haziran’da 11’inci Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştirdi. Kurulda, HDK Eşsözcülüğüne Cengiz Çiçek ve Esengül Demir seçildi. Çiçek ve Demir, HDK’nin yeni dönemini, Kürt sorununu, PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridi, açlık grevlerini, sınır ötesi operasyonu, KDP’nin yaklaşımlarını, AKP iktidarının politikalarını, kadın mücadelesini, ekonomik krizi ve ekolojik talanı değerlendirdi. 

HDK’NİN ROLÜ

HDK’nin tarihsel sorunlara cevap olmak için kurulduğunu dile getiren Cengiz Çiçek, “Türkiye Cumhuriyeti devletinin kendini ulus-devlet formunda inşa etmesi süreciyle birlikte hepimizin malumu olan bir tarihsel ve aynı zamanda her gün derinleşen güncel gerçek var. O da şu: Cumhuriyet tekçi kalıplar üzerinden ortaya çıktı. Bu cumhuriyet inşa edilirken, tarihsel, kültürel, toplumsal farklı kimlik ve kesimler işin dışında bırakıldı. İşte HDK, bu devletin yüzyıllık tarihinde inkar edilmiş, dışarıda bırakılmış, ötekileştirilmiş, baskı altında tutulmuş, dezavantajlı bütün grupları, halkları, kimlikleri ve ifade biçimlerinin toplamı konumunda yer alıyor. HDK, bu yönüyle ‘Üçüncü Yol’. Malumumuz, iki kutup var; biri beyaz Türkçülükte kendini ifade eden, ikincisi ise yeşil Türkçülükte ifade eden bir kutup. HDK, bu iki tarihsel hegemonik çizginin dışında toplumsal özgürlüğü, demokrasiyi ve eşitliği savunan bütün kimliklerin, farklılıkların bir arada bir politik ve ideolojik formatta süreklileştirmeye çalışan, toplumsal mücadelesini bu yönüyle sürdüren bir mücadele hattını ifade ediyor” dedi.

YÜZYILLIK TECRİT

PKK Lideri Abdullah Öcalan’a uygulanan tecridin toplumun geneline sirayet ettiğini vurgulayan Çiçek, “Tecrit olgusu bu topraklarda resmi anlayışın dışındaki herkese uygulandı. Tecrit bu yönüyle yeni bir şey değil. Tarihsel bir arka planı var. Örneğin Romanların bir halk olarak kabul edilmemesi, kadının yaşamın her alanından dışlanması, gençlerin geleceksizleştirilmesi ve sınırsız kar arzusunun karşısında emekçinin yoksullaştırılması, emeğinin sömürülmesi, sermaye çıkarının öncelenip doğanın kırımı da aynı zamanda tecrit olgusuyla doğrudan bağlantılı. Tecrit, özetle yüz yıllık süreçte Kürt halkının kendi anadilinde özgürce yaşayamaması demek. Aynı zamanda Çerkeslerin, Arapların ve bir bütün olarak tarihsel halkların ve kimliklerin kendisini ifade edememesi demek. Sayın Öcalan’ın üzerindeki tecrit ile bu tarihsel tecrit politikanın bağlantısını bağdaştıramazsak, bunları yan yana getiremezsek, bunlarla diyalektik bir bağ kuramazsak ve bunu somut bir mücadele hattına çeviremezsek bir tekrarın içinde debelenen durumun doğrudan failleri olacağız” tespitinde bulundu. 

HERKESİN SORUNU

HDK Eşsözcüsü Cengiz Çiçek, bu tarihsel sorunu güncel mücadeleyle harmanlamanın doğru olacağını belirterek, şunları söyledi: “Sayın Öcalan, Kürt sorununun demokratik çözümünü esas alırken, Türkiye’nin demokratikleşme sorunlarının içerisinde başat bir sorun olarak ele aldı. Bizim kuruluşumuz da doğrudan bu temele dayanıyor. Sayın Öcalan yıllar önce şunu söylemişti: Kürt halkının demokrasi ve özgürlük mücadelesi, Türkiye halklarının mücadelesiyle buluşmazsa, Kürtlerin üzerinde devam eden soykırım tehlikesinin ortadan kalkmayacağını ifade etmişti. Aynı zamanda Türkiye halkının Kürt sorunun çözümsüzlüğü üzerinden yoksulluğa, açlığa, sefalete, doğa kırımına ve kadın katliamına muzdarip olacak. Bu yön bu sorunlar için anahtar rolünde.” 

‘TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ AÇAR’ 

Devlet-mafya-siyaset tartışmalarına da değinen Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu durum, yeni bir durum değil. Bu ilişkiyi 90’lı yıllarda gördük. 1980 darbesi öncesi sol, sosyalist hareketlerin üzerindeki darbe mekaniğinde gördük. Darbeci mekanizma kendisini Kürtlere, sosyalistlere, demokrasi ve özgürlük iradesinden yana olan kesimlere karşı sürekli güncelledi. HDK, bu toplumsal ve siyasal tecride karşı, ‘Üçüncü Yol’un savunanlarına karşı olan tecridi kırmayı kendi varlık gerekçesi olarak görüyor. Öcalan’ın ada hapishanesinde tutulması, son 5 yıllık hikaye de gösterdi ki Kürt sorunu bir kangren halinde tutuyor. Kürt sorununun kangren hali Türkiye toplumunu, siyasetini ve bütün alanlarını kangren halinde tutuyor. Bu doğrultu da Sayın Öcalan, bu sorunun doğrudan muhatabıdır. Onun muhataplığındaki Kürt sorununun çözümü aynı zamanda Türkiye halklarının demokrasi ve özgürlük mücadelesinin önünü açacaktır.” 

‘AÇLIK GREVLERİ CİDDİYE ALINMALI’ 

Tecridin ortadan kalkması için başlayan açlık grevlerinin demokratik bir ülkede son derece olağan karşılanması ve ciddiye alınması gerektiğini kaydeden Çiçek, süren grevler için şunları kaydetti: “Grevdeki tutukluların taleplerinin karşılanmayacak talepler değil. Anayasa’nın uygulanmasını istiyorlar. Açlık grevleri bir yönüyle ülkeyi yönetenlere bir çağrı niteliğini taşıyor. ‘Demokratik ve hukuk devleti olun’ ve ‘Yasalarınızı uygulayın’ deniliyor. Bizim hayatımız dışında, bizden çok uzak talepler değil. Sayın Öcalan üzerindeki bütün anti-demokratik, gayri ahlaki uygulamalar ve tecrit politikaları zaman içerisinde kara cezaevi olarak adlandırdığımız bütün cezaevlerine sirayet etti ve bir saldırı konseptine dönüştü. Hem zindanlarda, hem sokaklarda direnen bütün toplumsal kesimlerin ve siyasal hareketlerin kazandığı kazanımlar geriye dönülmez bir şekilde heba edilmeye çalışılıyor. Grev bu yönüyle sadece bir grubun, yapının ve dünyanın kendine has talepleri değildir.” 

ÇÖZÜM NASIL OLUR? 

Kapital sistemin kaos içinde olduğunu vurgulayan HDK Sözcüsü Cengiz Çiçek, AKP iktidarının da içinde bulunulan bu kaostan bağımsız düşünülmemesi gerektiğini dile getirdi. “Bu kriz ve kaos hali, küresel kapitalist sistemin ve onun ulus-devletçi anlayışının bir doğal sonucu” diyen Çiçek, şöyle devam etti: “Türkiye’de ise bu krizi başta Kürt sorunu tetiklemektedir. Tüm halkların kaderini belirleyecek ortak sorunlarımızdan biri bu. Bu verili sistemde, ortaya çıkan bu toplumsal boşluğu dolduracak bir toplumsal hegemonya mücadelesi yürütmemiz gerekiyor. Tek seçeneğimiz var. Bunu sadece kürsülerden, sözlerden ibaret kılamayız. Bunun dışına çıkacak bir toplumsal hareketlilik, eylemsellik ve örgütlenme sürecine girmemiz gerekmektedir. Toplumu, bütün demokratikleşme önündeki problemlerinin muhatabı olarak kılarsak çözüm kendisini dayatacaktır.” 

‘KDP YANLIŞTAN DÖNMELİ’

Türkiye’nin 23 Nisan’da Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik başlattığı sınır ötesi operasyona dikkati çeken Cengiz Çiçek, Kürt halkının 40 yıllık birikiminin sınır ötesine yapılan son operasyonla tasfiye edilmek istendiğini söyledi. Bu nedenle Kürtler için ulusal birliğin çok önemli olduğunun altını çizen Çiçek, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Kürtlerin parçalı hali kendilerini hedef ve tasfiye kıskacında tutuyor. Bu durum Türkiye’de yaşayan Kürtleri, onlarla birlikte aynı yaşamı paylaşan halkları ve farklılıkları etkiliyor. Sınır ötesine operasyon yapmak, sorunu uzakta boğmuş olmuyor. 20’nci yüzyıl, Kürtlerin neden kendi özyönetimlerini kuramadığı ve statü sahibi olmadığı açısından bizler için tarihsel derslerle dolu. Halkın çıkarından önce kendi dar çıkarlarının gözetilmesi bir bütün Kürt halkına kaybettirdiği gibi Kürt halkı için yola çıktığını iddia eden bütün yapıları da kirletiyor. KDP, bu yanlıştan dönmeli. Ortaya çıkan durumun, kendi kazanımı olarak görmemesi gerekiyor. Kürt özgürlük hareketinin varlığı bugün KDP’nin de varlığının teminatı. Kürtlerin dört parça Kürdistan’da yürüttükleri özgürlük mücadelesindeki kazanım, bütün Kürtlerin kazanımı olarak değerlendirilmeli. Herhangi bir Kürt partisinin tasfiyesi Kürt halkının kölelik, sömürge koşullarında daha fazla yaşaması demektir.” 

KADIN MÜCADELESİ

11’inci Olağan Genel Kurul’unun ön açıcı olduğunu belirten HDK Eş Sözcüsü Esengül Demir ise, ülke gündemlerini kadın bakış açısıyla değerlendirdiklerini söyledi. Genel kurul öncesi gerçekleştirdikleri kadın konferansında çözüm yolları oluşturduklarını ifade eden Demir, 21’inci yüzyıldaki kadın mücadelesinin büyük bir ivme kazandığına kaydetti. Demir, “Bu çağda kadınların kazanım ve mücadeleleri çok daha büyük neticeler alacak ve kadınlar daha da özgürleşecektir. Patriarkal, erkek egemen sistem kadının özgürlük mücadelesi ve hak talepleri karşısında güçsüzdür. Kendi himayesi altına aldığı her türlü varlığı kadınlarla paylaşmak istemediği için de bu kadar saldırgandır” dedi.

ORTADOĞU’DA ÖNCÜ 

Ortadoğu’da devam eden 3’üncü Dünya Savaşı’nı hatırlatan Demir, egemenlerin Ortadoğu’yu dizayn etme sürecinde beklemedikleri bir özgürlük mücadelesiyle karşı karşıya kaldıklarını vurguladı. Ortadoğu’da kadın özgürlük mücadelesinin öncü durumunda olduğunu söyleyen Demir, “Burada yürütülen mücadele tüm dünyayı etkiliyor. Kadınlar, savaş sürecinde uğradıkları zulümler, katliamlar ve kadın kimliğinin yok sayılarak pazarlandığı bir süreçte kendi ayakları üzerinde durdu. İdeolojik mücadelenin yanı sıra fiziksel bir savaşla bu süreçten çıktılar. Yüz yıl geride kalmış Ortadoğu’da kadınların yürüttüğü mücadele, dünya genelinde ciddi bir değişikliğe yol açacaktır” diye belirtti.

PANDEMİDE KADIN 

Türkiye’de kadınlara dönük her türlü baskının temelinde de tecridin olduğunu vurgulayan HDK Eşsözcüsü Esengül Demir, iktidarın kadını yok sayan ve ötekileştiren bir politika izlediğinin altını çizdi. Bu politikaların, rejimin kendi zihniyetinin inşası olduğunu belirten Demir, kadın mücadelesinin iktidarın önündeki en büyük engel olduğuna dikkati çekti. Demir, “Salgın sürecinde de en fazla mağdur bırakılan kadınlar oldu. Özelikle emek alanında en fazla zorluğu kadınlar çekti. Güvencesiz işlerde çalışmaları bu süreçte daha da görünür oldu. Fakat iktidarın pandemiyi avantaja çevirerek, umudunu kurduğu inşa sürecini hızlandırmaya çalıştığı bu süreçte ilk sokağa çıkanlar da kadınlar oldu” ifadelerini kullandı. 

SAVAŞ SİYASETİ

İmralı’daki tecride dikkati çeken Esengül Demir, PKK Lideri Öcalan üzerindeki tecridin, devam eden savaş siyasetinin gerekçesi olduğunun altını çizdi. Tecridin altındaki devlet fikriyatını topluma anlatmanın elzem olduğunu vurgulayan Demir, tecridin yaşamın her alanında büyük bir engel teşkil ettiğini belirtti. Demir, “Sınır ötesi operasyon, baskı ve saldırılarla Türkiye’nin bölüneceği korkuları üzerinden topluma gözdağı veriliyor. Öcalan üzerindeki tecridin devam etmesi demek, toplumun bu sistemin sunduklarına mahkum olması demek. Derin devletin yapısının varlığının devam etmesi demek. Toplumun buna karşı sessiz kalması değil, ses çıkarması gerekir” diye ekledi.

HDK Eşsözcüsü Demir, HDK fikriyatının Türkiye’de büyük bir rol oynadığının altını çizerek, görev alacakları süre boyunca bu fikriyatı daha da genişleterek güç odağı haline getireceklerini ifade etti.

(Berfin Karaman - Mehmet Aslan / MA)