HDK Muğla Kadın Meclisi “Hapiste Kadın” konulu panel düzenledi.

01.03.2020

MUĞLA - HDK Muğla Kadın Meclisi “Hapiste Kadın” konulu panel düzenledi. Panelde cezaevinde bulunan kadınların sorunları ve çözümlerine ilişkin “Kadın Ağı” oluşturulurken, tutuklu siyasetçi Gültan Kışanak’ın 8 Mart için gönderdiği “Yürüyün ve dans edin” mesajı iletildi.
 
Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Muğla Kadın Meclisi “Hapiste Kadın” başlığı ile Hakan Aykan Kültür ve Sanat Merkezi’nde panel düzenledi. Panele İnsan Hakları Derneği Eş Genel Başkanı Eren Keskin, tutsak siyasetçi Gültan Kışanak’ın kızı Evin Jiyan Kışanak, Barış Akademisyeni Meral Camcı, Hapiste Kadın Ağı temsilcisi Mine Akarsu ve Yeni Yaşam Gazetesi’nden Hicran Ürün katıldı. 
 
‘Cezaevlerinde kadın sayısı arttı’
 
Panelin moderatörlüğünü üstlenen Dilek Gökçin, 2000 yılında cezaevlerindeki kadın sayısının bin 825 iken 2018’de 10 bin 285’e çıktığını belirterek, “Kadınlar ekonomik koşulların kötüleşmesi, meslekten mahrum bırakılan birçok kadının çocuklarının geçimini sağlamak için suç işlemek zorunda kalıyor. Şiddet gördükleri veya mutlu olmadıkları eşlerinden ayrılmak isteyen kadınların kendilerini fiziksel olarak savunmak zorunda kalıyor. Evli kadınlar eşleri tarafından mali sorumluluk almaya zorlanıyor ev soncunda hapis yatıyor. Siyasal baskının artması nedeniyle birçok kadın hapse giriyor” dedi.
 
‘Hak savunucusu kurumların cezaevine girişleri fiilen yasak’
 
İlk sözü alan Hapiste Kadın Ağı temsilcisi Mine Akarsu, sivil toplum kuruluşlarının mevzuatta olmasına rağmen 2012 yılından bu yana fiilen yasaklı olduğunu belirterek, bu iletişimi mektupla sağlamaya çalıştıklarını ancak mektupların da ulaştırılmadığını söyledi. Mine, “2018 yılı verilerine göre Türkiye toplam mahpus sayısı 258 bin 660 mahpustan 10 bin 208 kadın mahpus bulunuyor. Kadın mahpusların 7 bin 111’i hükümlü 3 bin 067’si tutuklu. 9’u kapalı 7’si açık olmak üzere 16 cezaevi var. Türkiye’de cezaevi söz konusu olduğu zaman veri tutulmuyor, sorunun görmezden gelmesinin en önemli yanı bu. Sorunu tespit etmemekten kaynaklanır. Devlet veri tutmuyor, uluslararası sözleşmeleri ve sorumluluklarını yerine getirmiyor” dedi.
 
‘Cezaevindeki kadınların ihtiyaçlarına erişimi daha zor’
 
Cezaevinde en sık karşılaşılan hak ihlallerinin başında hastane sevklerinin yapılmaması, rutin tedavilerin yapılmaması, cezaevi hastanelerinde binlerce kişiye bir ya da iki doktorun ilgilenmesi geldiğini söyleyen Mine, “Ring araçları tabut gibi dar, rahatsız ve burada geçen süre fazla. Kelepçeli muayene yapılıyor. Kadınlara erkek jandarmalar refakat ediyor. Kadın jinekoloğa dahi gitse odada erkek jandarma bulunuyor, erkeklerin yoğunlukta olduğu yerlere gidiliyor ve öncelik erkeklere veriliyor. Smear testi, kadın olmaktan kaynaklı sağlık sorunları için tetkik yapılmıyor. Ücretsiz ped verilmiyor. Bu konuda kampanya yapıldı ancak gönderilen pedler idarenin inisiyatifine bağlı olarak veriliyor. Gündelik ihtiyaçlara erişim erkek cezaevlerine göre zor. Tuvalet çıkışlarına bakacak şekilde kameralar yerleştiriliyor ve bu kameralar erkekler tarafından izleniyor” diye belirtti. 
 
‘Cinsel işkenceye maruz kalan kadınlar erkeklerden çekinerek susuyor’
 
Ardından söz alan İHD Eş Genel Başkanı Eren Keskin, 80’li ve 90’lı yıllarda Kürdistan’da ev baskınları, gözaltılar ve cezaevlerinde cinsel işkenceye maruz kalan kadınların eşlerinden veya babalarından çekinerek işkenceyi yansıtmadıklarını ifade ederek, televizyonlarda yapılan programlar sonrasında bir savaş suçu olduğu belirtilmesinin ardından başvuruların arttığını belirtti. 2005 yılına kadar kadına yönelik şiddeti düzenleyen bölümün başlığı “genel ahlak ve aileye karşı cürümler” şeklinde düzenlendiğini aktaran Eren,  “2005 yılına kadar kadın cinayetleri devlet destekliydi. Bir cinayetin namus nedeniyle işlenmesi indirim sebebi idi. Bunlar sonra 2005 yılında hem AB rüzgarı hem kadınların mücadelesi ile değişiklik oldu” ifadelerinde bulundu.
 
‘Tecavüzü psikolojik raporlarla belgelemeye başladık’
 
Cinsel işkenceyi belgelemenin güç olduğunu belirten Eren, “Eğer bakireyse ve tecavüze maruz kaldıysa ilk 10 gün içinde rapor almalı aksi halde eski yırtık olarak geçiyor ve belgelemek zor sadece vücudunda hiç yıkanmadıysa DNA kırıntısı kaldıysa tespit ediliyor. Bunun dışında psikolojik raporlarla belgelenmeli. Prof. Şahika Yüksel’le başladık raporlamaya. Bir trans kadının tecavüze maruz kalması üzerine başladık. Hepimiz adına örgüt üyeliğinden davalar açıldı. Cezaevini dolaşıp onları örgütlüyoruz gibi yaklaşıldı” dedi.
 
‘Türkiye İstanbul sözleşmesini uygulamıyor’
 
Bir kadın tutuklandığında tacize veya cinsel işkenceye maruz kaldığında bunu korktuklarından veya “kirlenmişlik” hissinden beyan etmediklerini söyleyen Eren, Türkiye’nin ilk imzacılarından olduğu İstanbul Sözleşmesine uymadığını hatırlattı. Eren, “Bu sözleşme kadına yönelik şiddeti kadına yönelik bakış açısını içeren bir sözleşme. Türkiye hiç uygulamadı. Açıkça ‘toplumsal cinsiyetçi ahlak anlayışını tartışmaya açacaksın ve mağdurdan yana delilleri anında toplayacaksın’ diyor. Kadına yönelik şiddette yargıya hemen devreye girme ve mağdurdan yana delilleri hemen toplama görevi yüklüyor. Ancak bu sözleşmeleri uygulamıyor” diye ekledi. 
 
‘Muhalif kurumlar homofobi ve transfobiyi aşabilmiş durumda değil’
 
Eren, trans kadınların toplumun her alanında şiddete maruz kaldığını ve “Kabahatler Kanunu”na göre “çevreyi kirletmek” ile yargılanarak ırkçılık yapıldığını belirtti. Eren, homofobi ve transfobi konusunda muhalif kurumların da henüz bu konuyu aşamadığını kaydetti. 
 
‘Sosyal tutuklular hak arama mücadelesinden uzak’
 
Gazeteci Hicran Ürün ise siyasi ve sosyal tutsakların farklı deneyimleri olduğunu belirtti. Sosyal tutuklu kadınların yoksulluktan kaynaklı cezaevlerinde çok düşük ücretlere çalıştıklarını ifade eden Hicran “Aileleri de reddetmiş. Suç erkeğe ait. Kadın suçlu ise kabul edilmiyor. Hukuki dayanışma az. Siyahi ve mülteci kadınlar temizlik ve yemekhanede çalışıyor ve düşük ücretlere çalışıyorlar Türkçe olmadığı için imzalamadıkları için bu para verilmiyor ya da koğuş ağalarının çamaşırlarını yıkayarak geçiniyorlar” dedi.
 
Dayanışma ağı önerisi
 
Gardiyanların sosyal tutukluları politik tutsaklara karşı kışkırttıklarını da aktaran Hicran, tutsakların yaşadığı sorunları şöyle sıraldı: “Sohbet etmek isteyenler oluyor ama hakları elinden alınmakla tehdit ediliyor. Gardiyanlar da aynı mobbingi birbirine uyguluyor. Koğuşlara arama yaptıktan sonra birbirini arıyorlar. Cezaevlerini hiçbiri kadınlara göre ayarlanmış değil. Çocuklu kadınlar var. Çocuklar için zor. Suç bile erkeğe ait. Dışardaki çocuk anneyi suçluyor ama babayı görmeye gidiyor. Sosyal tutukluların içindeki kavgalar gardiyanlar kullanabiliyor. Ancak bütün bunlara karşın dayanışma ağının kurulabilmesi çok şeyi değiştirebilir.”
 
‘Tutsaklık benliğe ve bedene dair bileşenleri kırma süreci’
 
Akademisyen Meral Camcı da cezaevindeki kadınların varlığı bilindiği halde yok sayıldığını belirterek, tutsak olmanın hak gaspları benliğe ve bedene dair bileşenlerin kırılması süreci olduğunu kaydetti. Bakırköy Cezaevi’nde bulunduğunu belirten Meral, “Önce müşahede odasında anlıyorsunuz. Temiz değil. Bir sınama yeri orası. O demir kapıya tekme atmak istedim. Bir kere temizlik problemi var ve uyumaya imkan yok. Bir kadın tutukluyu erkek psikologla görüştürmek bile bir ihlal. Beni hücreye almak istediler. İstediğim koğuşa geçmem için bana şu terör örgütlerinin olduğu koğuşa yazılı belge imzalatmaya çalıştılar. Bu da bir ihlal” dedi.
 
‘8 Martta yürüyün ve dans edin'
 
Yerine kayyım atanan tutuklu Diyarbakır Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın kızı Evin Jiyan Kışanak ise bugün telefon görüşünde annesinin kadınlara 8 Mart mesajını iletti. Gültan 8 Mart’ın güzel şeylere başlangıç olmasını dilediğini belirterek “Yürüyün ve dans edin” mesajını iletti.
 
‘Görüş ve avukat odalarını erkek gardiyanlar izliyor’
 
Gültan’ın dosyasının Malatya’da, kendisinin Kandıra’da ve avukatlarının ise başka yerde olduğunu belirten Evin, erkeklere göre hazırlanmış cezaevinin duvarlarının pembeye boyanarak kadın cezaevine çevrildiğini söyledi. Erkek cezaevi olduğu için kantinden bile ihtiyaçlarının karşılanamadığını aktaran Evin, “Altı ay kadar tek kişi kaldı. Şimdi en fazla 3 kişi kalabiliyorlar. Diğerlerinden farklı olarak koğuşta kalabalık ve dayanışma var. Ama F tiplerinde izolasyon çok yüksek. Ayrıca görüş odalarında, avukat odalarında koğuşların önlerinde kameralar var ve bu kameraları sadece bir izleme odası var ve erkek gardiyanlar gözetliyor. Hatta Selma Irmak ve Çağlar Demirel’e genel ahlaka uygun davranmadıkları için dava da açılmıştı” ifadelerini kullandı. 
 
‘Kadın siyasetçiler nezdinde milyonlarca kadın cezalandırıldı’
 
Gültan’ın yıllar önceki konuşmalarının ayrı ayrı dosyalarda dava konusu yapıldığını söyleyen Evin, “Kadın siyasetçilerin tutuklanmasının çok daha etkisi var. Kadın başkan tutuklanınca yereldeki bütün kadın sığınma evleri ve kadınlara ücretsiz hizmet veren her yer kapandı. İdeoloji ve siyasetçi değil milyonlarca kadın da cezalandırılıyor. HDP’li 110 belediye vardı ve tamamen kadınsızlaştırıldı. Sistem yalnızlaştırıyor ötekinin de ötekisi kadın. O nedenle bizim birbirimizle dayanışmaktan başka şansımız yok, kadın siyasi tutsakların özgürleşmesi hayatı değiştirecektir. Onlara mektup yazmak, dayanışmak, köşe yazıları, kitapları okumak, eleştiren, tartışan yazılar göndermek önemli. Etkileşimin sağlanması önemli” dedi.
 
 
Panelde ayrıca cezaevinde bulunan kadınların sorunları ve çözümlerine ilişkin bir “Kadın Ağı” oluşturuldu. 

 

 

Kaynak:JinNews