Faşizme Karşı Yaşasın Kadın Ve Hayat!
HDK Kadın Meclisleri 8. Kadın Konferansı Sonuç Bildirgesi
16.ARALIK.2017
I.
Faşizmi kurumsallaştırma girişimi pek çok alanda, yoğun saldırılarla kendine vücut bulmaya çalışmaktadır. Tüm bu süreç aynı zamanda, Türkiye özelinde olduğu kadar, Kürdistan ve Ortadoğu topraklarında da en üst sınırdan saldırılarını sürdürmektedir. Bir yandan cinsiyetçi, tekçi, milliyetçi, militarist hat saldırı dalgasını küresel bir biçimde de sürdürürken, bir tarafta da özellikle Rojava ‘da oldukça güçlü bir biçimde açığa çıkan kadın Devrimi, tekçiliğe, cinsiyetçiliğe her türden sömürüye karşı çoğulcu anlayışın mücadelesini sürdürmektedir. Cinsiyetçi çete IŞİD ‘in kalesi olan Rakka'yı insanlığa geri kazandıran Kürt öncülüğündeki kadınların, manifestoyu Arapça okuması bir detay değil, yaratılmak istenen sistemin, kadın dayanışmasının, halkların, inançların tüm ezilenlerin eşit ve özgür bir biçimde bir arada yaşanma taleplerinin en temel işaretidir. Faşizme, örgütlü kötülüğe karşı kadın özgürlükçü, Demokratik Cumhuriyet'in mücadelesi sürdürülmektedir. Tam olarak bu noktadan, bu iki çizgi mücadelesinin üstünü örtmek için kullanılan suni seçim gündemini değil, tüm toplumun, tüm ezilenlerin, kadınların özgürlük değerleri ile birlikte eşit ve özgür bir biçimde bir arada yaşaması, yani Demokratik Cumhuriyet'in inşası temel gündemimizdir. Tek Adam Diktatörlüğünün devletin ve aygıtlarının her bir düzleminde hüküm sürdüğü, OHAL düzeninin ivmelendirildiği, savaşın olağanlaştırılmaya çalışıldığı bu süreçten çıkış, seçim ve/veya seçim gündemine sıkışmak değil, çeşitli toplumsal kesimden, aidiyetten, ezilen sınıftan, emekçilerden kadınların kendi özgün talepleriyle kendi toplumsal sözleşmelerini oluşturmaları ve bunun mücadelesini yürütmelerindedir. Bu kapsamda, faşizme, cinsiyetçiliğe karşı Demokratik Cumhuriyet'in inşası, biz kadınların temel hedefidir.
II.
Türkiye ve Kürdistan topraklarında, son iki yıldır faşizmin tahkimat süreciyle birlikte ivmelendirilen savaş politikaları bir bütün yaşamın hedef alındığı, şiddetin olanca biçimiyle toplumsallaştırıldığı bir sonucu beraberinde getirmiştir. Kürdistan özelinde ivmelendirilen savaşla birlikte, militarizme edilen milliyetçi erkeklik kolluk güçlerinden, medyaya, bürokratlardan yargıya kadar bir devlet gerçekliği olarak karşımızda vücut bulmuştur. Kadın bedenleri sistematik erkek aklın ürünü olarak teşhir edilmiş, Kürt Halkı ve kadınları cinsiyetçi söylemlerle aşağılanmaya çalışılmış, cinsel işkence olağan bir uygulama haline gelmiştir. Önce Sara’ların sonra ise Seven’lerin katli bir tesadüf değildir, Taybet Ana'dan Xatun Ana'ya cenazeye dahi yapılanlar, erkek devlet aklının, milliyetçi, erkek şiddetinin en temel yansımasıdır. Aynı şekilde, barışa karşı kirli savaştan yana olmanın bir sonucu olarak Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit daha da katmerlendirilmiş, tecrit hapishaneler başta olmak üzere, yaşamın bütün alanlarında bir politikaya dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Son süreçte Elazığ T Tipi Hapishanesinde, kadın tutsaklara yönelik saldırılar, kadın özgürlük bilincini teslim alma çabasıyla hızlandırmıştır. İşkencenin olanca biçimiyle yoğunlaştırıldığı, Elazığ, Bolu, Van, Tarsus başta olmak üzere direnen bütün kadınları selamlıyor, tecride karşı mücadeleyi yükselteceğimizi deklare ediyoruz. Ayrıca içeride, dışarıda nerede olursak olalım kadın özgürlük mücadelesini yükseltmeye devam edeceğiz.
Kürdistan boyutuyla savaş en ağır koşullarda sürdürülürken, Türkiye'deki kadınlar da savaş politikalarının dışında kalmamıştır. Erkek Şiddeti yaşamın her alanında beslenmiş, kadınlar, LGBTİ’ler olarak yaşam hakkımız başta olmak üzere, her türlü toplumsal, insani hakkımız heteroseksist erkekliğin donatılması sonucu gasp edilmektedir. Artan kadın cinayetleri, nefret cinayetleri daha da kötüsü bunun alenileşmesi, cinsel istismar ve saldırı savaş gerçekliğinin dışında gelişen olgular değildir. En tepedeki cinsiyetçi, militarist, milliyetçi şiddetin ilk hedefi kadınlar ve kadın özgürlüğüdür.
Ortadoğu topraklarında emperyalistler eliyle sürdürülen savaş, IŞİD ‘in yaratılması özellikle Suriye topraklarında büyük bir savaş ve yıkımı beraberinde getirmiştir. Bu savaş sonucunda mülteci/göçmen statüsünde olan Suriye halkı ama en çok da kadınlar tarif edilemez bir sömürünün ve şiddet döngüsünün içinde kalmışlardır. Yoksunluk, savaşın getirdiği sürgün halinin yanında, kölece yaşam koşulları, ucuz emek gücü, işyerlerinde sırtını güvencesizliğe dayanan erkek patronlar tarafından cinsel tacize maruz kalma ve yaşamın her alanında cinsel saldırının, şiddetin olağanlaştırılması. Bebeğiyle beraber katledilen El Rahmani şahsında savaşın göçmen kadınlar üzerindeki etkisi de somutlaşmıştır.
Tüm bu kapsamda, artan savaşla da birlikte, ekolojik sisteme yönelik saldırılar da artmış, dağlar, ormanlar, dereler, canlı türleri bütün bu sermaye ve faşist saldırıların hedefi olmuştur. Bizler HDK Kadın Meclisleri olarak, Sur ‘da, Şırnak’ta Dersim’de, Yırca ‘da, Alakır’da her türlü yıkıma, tahribata, ranta karşı bütün doğayı her türlü saldırılardan koruyacağımızı deklare ediyoruz.
Tüm bu umutsuz ve yoğun saldırı tablosuna rağmen, Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu topraklarında kadın direnişi bitmemiş, Rojava şahsında kadın devrimiyle kendini ve gücünü göstermiştir. Bu çağın küresel çetesi IŞİD'e ve hamilerine karşı Kobane'den Rakka'ya direnişi öcüleştirmiş ve yaşamın her alanında kadın akademileri, evleri, asayiş birimleri, siyasetteki öncülüğüyle yaşamı kadınlaştırmıştır. Aynı şekilde, başta Taksim olmak üzere Türkiye ve Kürdistan'da kitlesel kutlanan 25 Kasım gösterileri, akan kadın seli kadınların asla İtaat Etmeyeceğini göstermiştir. Bu umudu yaratan kadınlar olarak birleşik inadımız ve direniş gücü olduğumuz unutulmamalıdır. Bizler HDK Kadın Meclisleri olarak, mücadeleyi süreklileştireceğimizin ve birleşik kadın mücadelesinde üzerine düşen görevleri eksiksiz yerine getireceğimizin sözünü veriyoruz.
III.
Tahkim edilmek istenen yeni rejim, yeni toplum mühendisci politikalar sonucunda kadınların aileye içkinliğini daha güçlendirerek, "fedakar ve vatansever annelik-eşlik" rollerini yeniden ön plana çıkarmıştır. Bu kapsamda işsizliğin gerekçesi olarak lanse edilen kadın istihdamı, torba yasalarla ve fiili uygulamalarla daha da zorlaştırılmış, ucuz, esnek, güvencesiz emek gücü kadın işçi, emekçilere dayatılmıştır. Aynı şekilde kadınların işçi sınıfı pozisyonu içinde ezilen konumu günden güne daha perçinlendirilmiş, "eşit işe, eşit ücret" talepleri AKP iktidarı döneminde telaffuz dahi edilemeyen bir talep olmuştur. Tarım işçisi, ev içi emekçisi kadınların, göçmen kadınların sömürüsü sistematik bir biçimde desteklenmiştir. Kadının anneliğe içkinliği ile birlikte, devlete ait olan yükümlülüklerin kadınlara yüklenmesi daha da ivmelendirilmiştir. Bakım emeği, ev içi emek sadece kadınların görevi olarak tanımlanmıştır. HDK Kadın Meclisleri olarak, fabrikada, tarlada, iş yerlerinde, plazada, evlerde emeği sömürülen bütün kadın işçilerle, göçmen kadın işçilerle dayanışmasını yükseltirsek, her türden sömürüye karşı kadın emekçilerin yanında yer alır.
IV.
Faşizmin kurumsallaşma süreci, temelde kendini OHAL ve KHK hukuksuzluğu ile sürdürebilmiş, halihazırda temsil oranı oldukça düşük olan anayasanın dahi fiiliyatta rafa kaldırıldığı, Meclis'in tamamen içinin boşaltıldığı bir sürece evriltmiştir. Bu süreçte yaşam hakkı infazları olduğu kadar, örgütlenme, sendikal mücadele, barış ve demokrasi mücadele verme noktasında da bir "infaz" hukuku devreye girmiştir. Barış Akademisyenleri ile başlayan süreç, pek çok eğitimcinin, sağlık personelin görevden ihracına, pek çok derneğin, medya kuruluşunun kapatılmasını beraberinde getirmiştir. Kadınlar özelinde tüm bu saldırı dalgası, pek çok kadın emekçinin hukuksuz bir biçimde işsiz kalmasına sebep olmuştur. Bu hukuksuzluğa karşı dayanışma akademileri, sokak eylemleri, grevler yoluyla direnen tüm kadın emekçileri selamlıyor, ayrıca 280'i aşkın gündür açlık grevinde bulunan Nuriye Gülmen'i sevgiyle selamlıyoruz.
İşsiz bırakma sürecinin yanında, kapatılan dernekler sonucunda kadın dayanışma ağının zarara uğratılmasıyla, kadınların erkeklere bağımlılığını ivmelendirştir. Başta şiddet olmak üzere pek çok yoksunluğa karşı kadının güçlendirilmesinin yerini, erkeğe, devlete muhtaç kılma politikası almıştır.
Siyasette de en üstten saldırıyı kadınlar gördü. Işık hızı bir kararla, Figen Yüksekdağ hakkında karar onanmış, Meclis'e getirilmiş ve parti üyeliği dahi düşürülmüştür. Aynı zamanda, kayyum atanan belediyelerle sadece eş başkanlık kurumu lağvedilmemiş, belediyelerin kadın birimleri saldırıların ilk hedefi olarak kadın özgürlüğünün iktidar tarafından ne denli büyük bir tehlike olduğu bir kez daha gösterilmiştir. KADEM eliyle kadınlar AKP'nin yeni kadın projesi bağlamında, "3-5 çocuk" söylemleriyle nesneleştirilmiş, bütün bu süreçte aynı zamanda AKP Genel başkanı Erdoğan "teröristler 15 çocuk yapıyor" söylemiyle, cinsiyetçi ve milliyetçi hırslarının ne denli iç içe geçtiği bir kez daha somutlamıştır. Düşman ilan edilen bir halka karşı, kadın bedeni üzerinden savaş ilan edilmektedir.
V.
Yeni rejim kendini milliyetçilikle, militarizmle ördüğü kadar dincilikle de örmektedir. Nüfus yasa tasarısından, müftülük yasasına, İstanbul Sözleşmesine aykırı bir biçimde uygulamaya konmak istenen boşanmada aracılık yasa tasarısı, eğitimde sürekli devam ettirilen cinsiyetçi, heteroseksist, gerici müfredat ve uygulamalar, toplumun muhafazakar, dinci politikalarla donatılmak istendiğinin somut göstergeleridir. Tekçilik ilkesi kendini laikliğe karşı "tek din, tek mezhep" boyutuyla yeniden konumlandırmış özellikle "dindar-kindar nesil" özlemiyle çocuklar büyük bir saldırıyla karşı karşıya bırakılmaktadır. Müftülük nikahıyla hedeflenen, çocuk cinsel istismarları, eğitimdeki bilinçli çürüme ve çürütme hamlesi, geleceğin kodlarını göstermektedir. HDK Kadın Meclisleri olarak, her türden erkek gericiliğine, tek tipçi, dinci yaşam tarzı dayatmalarına karşı, seküler yaşam tarzı noktasında, birleşik kadın hattında mücadelemizi büyüteceğimizi deklare ediyoruz.
VI.
HDK Kadın Meclisleri 8. Kadın Konferansımızda Kadınlar olarak, faşizme, cinsiyetçiliğe, heteroseksizme, milliyetçiliğe, militarizme karşı Demokratik Cumhuriyet'in inşasıyla, özgürlüğün kadınların birleşik örgütlü mücadelesinde ve Demokratik Birleşik Kadın Hareketinde olduğunu bir kez daha vurguluyoruz. Aynı şekilde tüm bu örgütlenmenin, ancak ancak tüm yerellerden, Yaşam, kadın evleri, kadın dayanışma ağları, atölyeleri, üretim alanları ile birlikte; mahallelerden, iş alanlarından, fabrikalardan, tarım, ev işçisi, tüm halklardan, inançlardan kadınlar olarak en geniş zeminde öz örgütlülük temelinde mümkün olduğunu beyan ediyoruz. Bunun birlikte, başta Ortadoğulu kadınlar olarak, tüm dünyada yükselen erkek egemenliğine ve gerici, faşist hatta karşı Dünya Kadın Enternasyonalinin kurucu öznelerinden biri olacağımızı deklare ediyoruz. Tüm kadınları, HDK Kadın Meclislerinde, örgütlenmeye, direnişi ve mücadeleyi birlikte, omuz omuza büyütmeye davet ediyoruz.
Umudu mücadelemizden, birlikteliğimizden, inadımızdan ve kadın özgürlük çizgimizin haklılığından alıyoruz. Çok iyi biliyor ve taahhüt ediyoruz ki, İtaat Etmeyeceğiz, Birlikte Güçlenerek Kazanacağız.
Biz Kazanacağız!
HDK KADIN MECLİSLERİ