HDK İstanbul 10. Dönem 1. İl Meclisi Sonuç Bildirgesi
26.10.2020
Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) İstanbul İl Meclisi 26 Ocak 2020 tarihinde toplandı ve siyasal gelişmeleri değerlendirerek, kent gündemi hakkında tartışmalar gerçekleştirdi.
Elazığ depreminde şimdiye kadar yaşamını yitiren 36 canımızı kaybetmenin ve binden fazla insanımızın yaralanmasının derin üzüntüsünü yaşayan; yaşamını yitirenlerin ailelerine ve halklarımıza başsağlığı, yaralananlara acil şifalar dileyen meclisimiz; önlem almayarak can kaybının artmasına neden olan iktidar sahiplerinden hesap sorma kararlılığını deklare etmiş ve halklarımıza dayanışmayı büyütme çağrısında bulunmuştur.
Halklarımızın ortak kardeşlik köprüsü olan sevgili Hrant Dink şahsında Ocak ayı basın şehitleri selamlanmıştır.
Hem tarihsel sürecin arz ettiği önem hem de daha özel olarak yeni dönemin mücadele ve örgütlenme doğrultusunu belirlemek açısından; iktidar sorunsalının toplumsal her düzlemde yol açtığı tahribatlara karşı direniş ve inşa hattının belirleneceği meclis toplantımız, küresel, bölgesel, ülke ve kent bağlamında siyasal süreci değerlendirerek başlamıştır.
2020 yılı, İran’da Kudüs gücü komutanı Kasım Süleymani, Haşdi Sabi Başkan Yardımcısı Ebu Mehdi El-Mühendis’e yönelik suikastler ile başladı. Suikastlerin Ortadoğu’daki hegomanya mücadelesinin İran ve Irak’ta yoğunlaşacağının işaretleri olarak okunabilir. Hemen ardından İran’da ve Irak’ta kitle şiddetinin öne çıktığı hareketlerin gelişmesi dikkate değerdir. Rojava’da çetelerin saldırıları ve öz savunma direnişi kesintisiz olarak sürdürülmektedir. Özü kapitalist pazar paylaşımı olan emperyalistler arası mücadele, tüm acımasızlığı ile devam ederken, Ortadoğu’da Rojava halkları “bu bizim savaşımız değil” diyerek yeni yaşamı kurmakta ısrar etmektedir. Libya için çıkartılan savaş tezkeresi halkların barışına hizmet etmediği çok geçmeden açığa çıkmıştır. AKP’nin ve emperyalistlerin Libya’daki sömürgeci dayatmaları iç savaşı daha fazla içinden çıkılmaz bir hale dönüştürmüş tür. Libya’da ve Ortadoğu’da barışın yolu halkların kendi kaderini tayin hakkının tanınmasından geçmektedir.
Türkiye, AKP-MHP ittifakının, Kürt halk gerçekliğini inkar ve imha hedefli politikalarında en açık haliyle ifade edilen anti-demokratik, otoriter siyaset anlayışı ve kesintisiz olarak sürdürdüğü neo-liberal ekonomi politikaları nedeniyle büyük bir ekonomik krizin içerisine sürüklenmiştir. AKP-MHP ittifakı talancı, soyguncu, ekonomi politikalarında ısrar ettikçe kriz derinleşmekte; ekonomik kriz siyasal ve sosyal krizlerle birleşerek yapısal krizi derinleştirmektedir. Emekçilerin, işsizlerin, gençlerin ve göçmenlerin intiharları bu krizin en çarpıcı göstergeleri olarak yaşanmaktadır. Kürt halk önderi sayın Abdullah Öcalan’a karşı yürürlükte olan tecrit politikası, gelinen aşamada siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutlarıyla birlikte günden güne derinleşen krizin düğüm noktası olmaktadır. Sayın Öcalan şahsında Kürt halkının örgütlü ve politik bilinç sahibi iradesi boğulmaya çalışılırken, Türkiye halkları ve emekçi sınıfına da işsizlik, açlık ve nihayetinde intihara varan çaresizlik dayatılmaktadır.
Tecridin bir toplum kırım politikası olması gerçeğinden hareketle, HDK, Sayın Öcalan’a karşı uygulanan tecrit politikasını reddedip teşhir etmeyi esas alır. Yaşanan ekonomik krizin faturasının ezilenlerin ve emekçilerinin omzuna yığılması nedeniyle derinleşen yoksulluğun, siyasi bağlamları ile beraber, nedenlerini ortadan kaldırma perspektifi ile mücadelesini örgütler.
Patriarkal kapitalist sistem, kapitalizmin derin krizlerini aşmak için dünyanın pek çok yerinde erkek, neo-liberal, otoriter, savaş yanlısı, doğa katliamcısı iktidarlarla kadınların hayatlarına, kazanılmış haklarına, özgürlük alanlarına müdahale ediyor. Erkek/erkek-devlet şiddeti artıyor. Kadınlar ve LGBTİ+lar çalışma alanlarından ya tümden dışlanıyor ya da esnek, güvencesiz ve düşük ücretli işlere mahkum edilmeye çalışılıyor; daha fazla yoksulluk dayatılarak görünmeyen ev içi emeğin yükü arttırılıyor.
Kadınların haklı taleplerini her türlü şiddetle bastırmaya çalışan AKP-MHP koalisyonu; kürtaj, nafaka, boşanma, kamusal alanda var olma, kadınların çalışma hayatında yer almasına karşı daha önce kabul edilmiş “kadına yönelik şiddeti önlemeye dair 6284 sayılı yasayı, İstanbul Sözleşmesi’ni ve nafaka hakkının sınırlandırılmasını bilinçli olarak tartışmaya açtı. Diğer yandan yasal düzenlemelerde değişiklik olmasa da yargının pratik uygulamalarında bu haklar geri alınmaya, yok sayılmaya başlandı. Toplumsal cinsiyet eşitliği kavramını bütçe düzenlemesinden ve diğer kurumsal yapıların bağlayıcı metinlerinden çıkardı. Asıl olarak aileyi koruyan, kadını yok sayan yeni bir zemini kurmaya başladı. Kadın düşmanı ideolojik zemini yazılı ve sözlü propaganda ile inşa etmeye çalışmaktadır.
Dünyanın birçok yerinde meydanlar, bu saldırganlığa dur demek için ayaklanan kadınlarla dolup taşıyor. Yoksulluğa, yolsuzluğa, ekolojik yıkıma, baskı politikalarına, erkek egemenliğine, insanlığı yok eden politikalara karşı yükseltilen isyan dalgalarını kadınlar ya kendileri gerçekleştiriyor ya da bu hareketlerin en önünde yer alıyor.
HDK Kadın Meclisleri olarak, bu politikalara, katliamlara, tacize-tecavüze, istismara, haklarımıza dönük saldırılara karşı örgütlenerek güçleneceğimizi bir kez daha belirtiyor, geçmişte olduğu gibi yeni dönemde de kazanımlarımızı korumaya, mücadelemizi yükseltmeye devam edeceğiz!
Grup Yorum üyelerinin hapishanelerde ve dışarıda konser yasaklarına karşı sürdürdüğü açlık grevi ve ölüm orucu 250’li günleri geride bıraktı. Grup Munzur’a 5 yıl sahne yasağı getirilirken, müzisyen Şenol Akdağ keyfi gerekçelerle halen tutsak ve Selahattin Demirtaş’ın “Devran” kitabı ile ilgili yapılan okuma tiyatrosu üzerinden linç kampanyaları düzenleniyor. Muhalif ve devrimci sanat da tekçi iktidarın hedefinde bulunuyor. Alternatif sanatın direnişle yaşatılması mücadelesi ile dayanışmak, yeni yaşam özleyen hepimizin ortak sorumluluğudur.
Kimi uluslararası araştırma şirketleri 2020’de ayaklanma yaşanabilecek ülkeler arasında Türkiye’yi de göstermektedir. Erdoğan da geçtiğimiz günlerde “Şehirlerimizin güvenliğini sadece kolluk güçlerimizle sağlayamayız” diyerek toplumsal kaynamayı ve isyan potansiyelini itiraf etmektedir. Egemenler krizi çözmeye değil yönetmeye çalışıyor, biz de krizleri toplumsal dönüşüm ve devrimlerin kaldıracına dönüştürmeyi bilmeliyiz.
Tüm bu siyasal değerlendirmeler ışığında HDK İstanbul İl Meclisi; yaşamsal öneme haiz bir konu olarak ‘kent mücadelesi’ üzerine de tartışmalar yürütmüş, bu bağlamda bir dizi değerlendirmede bulunarak önümüzdeki dönemin mücadele ve inşa görevlerini netleştirmiş bulunmaktadır. En önemli güncel konulardan biri olarak belirginlik kazanan ‘Kanal İstanbul projesi’ne karşı mücadele ve deprem konuları kent mücadelesi gündeminin somut iki başlığı olarak tartışmaya açılmıştır.
Açıktır ki hiçbir ihtiyacı karşılamayacağı, ekonomik ve toplumsal açıdan yıkıcı sonuçları bariz ortada olan bir projenin faşist iktidar bloku tarafından oldubittiye getirilircesine halledilmeye çalışılması, faşizmin krizden de öte bir çöküş ve çözülüş sürecinde olduğunun göstergesidir. AKP-MHP iktidarı, içinde bulunduğu krizi aşmak için -siyasi, toplumsal, kültürel, güvenlik ve ekonomik/mali -hemen her alanda ömrünü uzatacak hamleler geliştirmeye dönük bir arayış içerisindedir. Yalnız her biri ilgili alanlarda ayrı ayrı bir yıkımı hedefleyen tüm bu hamleler, yaşanan iktidar krizini derinleştirmekten öte sonuç vermemektedir, vermeyecektir.
Kanal İstanbul projesi de, AKP-MHP iktidar blokunun ömrünü uzatmaya dönük, doğa ve insanlık için yıkımdan başka bir şey getirmeyecek olan hamlelerden biri olarak değerlendirilmiştir meclisimiz tarafından. Yaşanan depremler bu gerçeği tüm çıplaklığıyla ortaya çıkaran bir doğa gerçekliği olmuştur. İktidar bloğunun topluma karşıt bir pozisyonda bulunduğu bu iki aktüel olgu üzerinden tüm netliğiyle görülebilmektedir. En son yaşanan Elazığ/Sivrice depreminde de görüldüğü üzere, iktidarın, açığa çıkan çarpıklıklara dönük rahatsızlığı ve itirazları tehdit ve şantaj diliyle sindirmeye çalışmaktan başka yapacağı bir şey kalmamıştır. Depremden zarar gören yurttaşlarımıza “sabır” telkin eden yaklaşımla bir arada kullanılan bu tehdit dili, iktidarın, toplumların potansiyel olarak bağrında barındırdığı direniş gücüyle başa çıkacak noktada olmadığının itirafıdır.
İktidar sahiplerinin deprem vergilerine el koymasının hesabını sormak, kanala değil depreme bütçe ayrılmasını sağlamak ve deprem hazırlığı için toplumsal olarak topyekûn örgütlemeyi önümüzdeki dönem mücadele görevlerimiz arasında yer alacaktır.
Her toplumsal soruna çözüm perspektifi üretebilecek birleşik mücadele ve inşa zemini -ve çatısı- olarak HDK, kanal İstanbul projesine karşı mücadelenin de öznelerinden birisidir. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kanal karşıtı kent muhalefetinin parçası olacaktır. HDK İstanbullularla birlikte kanalı durdurma hedefiyle mücadeleyi büyütmeye kararlıdır. Tüm HDK’liler yerel meclislerde ve platformlarda, hayatın her alanında bu mücadelenin aktif bir parçası olacaklardır.
HDK, bu değerlendirmeler ve kararlaşmalar doğrultusunda; tüm toplumsal mücadele dinamikleri ile birlikte, topluma yoksulluğu, çaresizliği ve kendi kültürüne yabancılaşmayı dayatan ve toplumu örgütsüz bir konumda tutarak pasifize etmeyi amaçlayan her türden baskıcı, gerici odağa karşı yeni yaşamı örgütlemeye devam edecektir. Akp-MHP iktidarı şahsında somutlaşan toplum,doğa ve kadın karşıtı tahakküm odaklarına karşı yerel meclisleri örgütleyerek, varolan meclisleri ise eğitim çalışmalarıyla güçlendirip yetkinleştirerek, üstlenmiş olduğu tarihi misyonu önümüzdeki dönemde de yerine getirecektir.
Meclisimiz, belirlenen hedeflerin güncel ihtiyaçlarla beraber somutluk ve netlik kazanması kadar, gerekli mücadele ve inşa iradesinin ortaya konması açısından da büyük bir coşku ve moral açığa çıkarmıştır. Burdan aldığımız güçle, İstanbul’u,kendi iç çelişkileri ile çözülmeye başlayan kapitalist sisteme karşı, yeni yaşamı örgütlediğimiz önemli bir mücadele sahasına dönüştüreceğimizin kararlılığını vurguluyoruz.