HDK Genel Meclisi Toplantısı Sonuç Bildirgesi-17 Nisan

19.04.2016

17 Nisan 2016-İstanbul

 

Saray-AKP iktidarı içeride ve dışarıda yürüttüğü milliyetçi-mezhepçi ve çatışmacı –savaş eksenli politikalarla Türkiye’yi bir çıkmaza doğru sürüklemektedir. AKP yönetimindeki Türkiye uluslararası alanda hızla tecrit olurken, çareyi Suudi Arabistan ve Katar’a sarılmakta, şiddet ve savaşı tek seçenek haline getirmekte bulmaktadır.

Başta Kürtler, Aleviler, kadınlar ve emekçiler olmak üzere, kendi dikta rejimine tehdit olarak gördüğü her toplumsal kesime düşman kesilen Saray-AKP iktidarı, demokratik muhalefeti etkisiz kılmak ve ezmek için her yönteme başvurmaktan çekinmemektedir.

            Saray/AKP, 8 Haziran’da başlattığı darbeyi sürdürerek, başkanlık hevesi uğruna parlamentoya tümüyle el koyarak, Anayasa’yı rafa kaldırarak HDP milletvekillerini hapse atmak için milletvekilli dokunulmazlığını kaldırma çabasındadır. AKP,  İkinci Dünya Savaşı öncesinde Mussolini’nin İtalya’da, Hitlerin Almanya’da yürüttüğü devleti ele geçirme stratejileriyle çok benzer biçimde, parlamentoyu Sarayın noterliği konumuna indirgeme önündeki tek engel olan HDP milletvekillerini TBMM’den tasfiye etme peşindedir.

            Kürdistan’da halkın  kendi kendini yönetme talebine karşı savaşı, kentleri kuşatarak,  muhalefet merkezlerini tanklarla ezerek, halkın siyasi iradesini yıkmak için polis baskısı bir siyasi soykırım haline yükselterek  sürdürüyor. Sivil kayıplar bine yaklaşırken, Cizre, Sur ve Silopi gibi ilçeler yerle bir ediliyor. Aralarında seçilmiş belediye eşbaşkanları ve meclis üyelerinin de bulunduğu tutsakların sayısı çoktan bini aştı.

           AKP ve Sarayın sorumlularından olduğu Suriye savaşı göçmenleri, bir zorunlu iskan politikasının aracı haline getiriliyor. Saray, uluslararası alan başta olmak üzere her düzlemde mültecileri kendi çıkarları için pazarlık konusu haline getirip, mülteci düşmanlığını da uyguladığı savaş politikaları ile katmerlendirmektedir. diğer yandan başta Maraş-Terolar bölgesi olmak üzere Alevilerin yaşadıkları alanlar Selefilerin hegemonya merkezleri olacak şekilde sığınmacı kamplarıyla kuşatılmaktadır. Şark ıslahat planının güncellenmesinden başka bir anlamı olmayan bu politikayla devlet, Dersim, Maraş, Çorum katliamlarında yarım bıraktığını tamamlamaya çalışmaktadır. Kapitalist-Emperyalist güçlerin Türkiye’yi mülteciler için bir tampon bölge olarak kullanmasına karşı çıkamayan AKP iktidarı bunu kendi ulus-devlet ajandasında kalan projelerini hayata geçirmek için bir fırsata dönüştürmek peşinde. Mülteci haklarını sonuna kadar savunuyoruz. Yabancı düşmanlığı ve mültecilerin ötekileştirilmesine karşı mücadele içinde olacağız. Ancak mülteciler üzerinden kirli politika yürütenlere karşı da aynı duyarlılıkla tutum alacağız.

            Ensar Vakfı’ndaki çocuk istismarını, bütün insani evrensel değerleri zorlayacak kadar sahiplenmekten utanmayan Saray zihniyeti, Türkiye’yi nasıl bir geleceğe götürmek istediğini bize tüm açıklığıyla göstermektedir. Kendi bekâları doğrultusunda, “dindar nesil” yetiştireceğiz diyenlerin, çocuk istismarını meşrulaştıranların, bütün eylem ve söylemlerini kınıyor, çocuk hakları karşısında hiçbir kurum ve iktidarın çıkarlarının savunulamayacağını bir kez daha deklare ediyoruz.

            Kürdistan’da öz yönetim direnişlerine tank ve toplarla saldıran devlet ve hükümet, faşistlerin desteğini de arkasına alarak taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmamak için toplu katliam çağrılarına kulak kabartmakta ve gözlerimizin önünde şehir merkezlerini, mahalleleri ve binaları yıkarak yerle bir etmektedir. Kendi halkına bu kadar düşmanlık yapan ve savaş açan Saray-Akp iktidarının Esad Suriye’sinden ne farkı kalmıştır. Bütün tarihi ve ekolojik yapısını yıkarak yerle bir ettiği şehirlerimizi gasp ederek kamulaştıran bu zihniyet sahipleri, yapacakları beton yığınlarını da bize lütuf gibi sunmaktan geri durmamaktadır.

           24 Nisan 1915 Ermeni ve Süryani soykırımının 101. yılının dolduğu bu süreçte, yaşadığımız topraklarda hala tekçi ve katliamcı zihniyet hüküm sürmekte,  halklar ve inançlara karşı asimilasyoncu politikalar ısrarla devam ettirilmektedir. Saray’ınöncülüğünde bir devlet politikası olarak yürütülen, Türkiye'de halklar ve İnançlara dönük bu soykırımcı politikalara derhal son verilmeli, halklara ve inançlara karşı işlenen insanlık suçlarının sorumluları ve failleri ifşa edilmeli ve yargılanmalı, yaşanmış mağduriyetleri sonlandırılmalıdır. Bizler bütün bu suçların ve suçluların peşini bırakmayacağız.

              20 Nisan’da Karaman’da görülecek Ensar davasında mağdur çocuklara ve 22 Nisan’da Çağlayan’da görülecek tutuklu Barış akademisyenleri ile Can Dündar-Erdem Gül davasına destek için tüm halkımıza güçlü bir katılım çağrısında bulunuyoruz.

           Hükümetin bir bütün olarak işçi sınıfına yönelik saldırı ve hak gaspları da bitmek bilmiyor. Kamu emekçilerine yönelik tehdit ve saldırılarına, kiralık işçi büroları, kıdem tazminatının fona devri, taşeron işçilerini kadroya geçirme adı altında, mevcut haklarını bile geriye götüren çalışma yaşamında hiçbir hukuki karşılığı bulunmayan “özel sözleşmeli personel” adı altında güvencesizleştirme girişimleri eşlik ediyor. 1 Mayıs’a yaklaştığımız bu günlerde işçi sınıfının yaşama ve çalışma koşulları daha da ağırlaştırılmaya, örgütlenme zeminleri tümüyle ortadan kaldırılmaya, kapitalist sömürü derinleştirilmeye çalışılıyor. Bütün bu saldırılara karşı emekten yana güçlü bir mücadele içinde olacağımız açıktır.

            Ve  1 Mayıs! Dünya İşçi ve Emekçilerin Bayramı olan 1 Mayıs’ın arifesindeyiz. Devletin yukarıda sıraladığımız tüm baskılarına, 1 Mayıs’ın anlam ve ruhuna uygun olarak, alanlarda, sokaklarda, güçlü bir direniş ve görkemli bir kutlamayla karşılık vereceğiz.  Tüm işçiler, emekçiler ve ezilen halklar olarak devletin tüm yasak ve baskılarına inat Taksim başta olmak üzere bütün her yerde  1 Mayıs’ı direniş mirasına layık bir şekilde kutlayacağız.

            Tüm bu konuları değerlendiren Genel meclisimiz, Saray-Akp’nin tek adam rejimine karşı güçlü bir duruş sergilemek için tüm demokrasi güçlerini ortak bir cephede birleşerek demokratik direnişi yükseltmeye, savaşa karşı barışın, başkanlık sistemine karşı demokratik bir yönetimin, ölüp öldürmeye karşı yaşamanın yanında, sömürü ve köleliğe karşı özgürlüğün safında yer almaya çağırmaktadır. Siyasi partilerin baskı altında alındığı, meclisin işlevsizleştirildiği bu koşullarda halk olarak örgütlenmenin ve toplumsal muhalefeti açığa çıkarmanın en temel görev ve sorumluluğumuz olduğunun altını bir kez daha çizmekteyiz. Kürdistan’daki yıkıma karşı dayanışma ve yaşamı inşa kampanyamızı büyüterek sürdüreceğiz. Emeğin sömürüsüne ve tüm baskılara karşı da 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız.

            Bu temelde, örgütlenerek, direnerek kazanan biz olacağız…