Ekolojik bir toplum paradigmasını esas alan Halkların Demokratik Kongresi Ekoloji Meclisi 11 Nisan 2020 tarihinde, 10. Dönem 1. Genel Toplantısını internet ortamında gerçekleştirdi.
Tüm dünyada kapitalist uygarlığın korona virüsü karşısında iflasına şahit olduğumuz bir dönemdeyiz. Kendisini “tarihin sonu”, “mümkün olanın en iyisi” olarak sunan kapitalizm, iki yüzyıllık gelişimi sonucunda dünyayı ekolojik bir krizin eşiğine getirdi. Aynı zamanda gelir adaletsizliğinin ayyuka çıktığı, milyarlarca insanın en temel yaşam koşullarından mahrum olduğu, temiz suya ve gıdaya erişemediği toplumsal bir felaketin içine sürükledi. Korona virüsünün insanlara bulaşması, kısa zamanda pandemiye dönüşmesi ve binlerce insanın ölümüne neden olması tam da kapitalizmin yarattığı ekolojik ve toplumsal krizin bir sonucudur.
Korona salgını, neoliberalizmin uzun bir zamandır süren ekonomik ve siyasi krizine çare arayan iktidarlar için, toplumu eve hapsetmenin, muhalefet yollarını kapatmanın, yeni bir baskı döneminin inşasına gerekçe olmuş durumda. Neoliberal politikalarla eğitim, sağlık, gıda, enerji gibi temel toplumsal hizmetleri kâr peşinde koşan şirketlerin insafsızlığına terk eden, milyonlarca emekçiyi sosyal haklarından mahrum bırakarak kölece koşullarda çalışmaya zorlayan iktidarlar korona virüsü karşında da halk sağlığını değil şirketlerin kârlarını, üretimin sürmesini esas aldıklarını açıkladı. Türkiye’de de emekçileri çalışmaya zorlayarak, yaşlıları ve gençleri evlere hapsederek, mültecileri, evsizleri, ev içinde şiddet başta olmak üzere birçok baskıya maruz kalan kadınları koruyacak hiçbir tedbir almayarak, iktidar açıkça toplum düşmanı karakterini ortaya koymuştur.
Gerekli koşulları sağlamadan insanlara evde kalma çağrısı ve baskısı yapan devlet, salgın yüzünden sokakların tenhalaşmasını da fırsat bilerek doğa düşmanı uygulamalara tam tekmil devam etmektedir. Bursa Yenişehir’de orman katliamı yapılması, Artvin Yusufeli’nde HES inşaatına başlanması, Muğla İkizköy’de termik santralin genişletilmesine karşı çıkan köylülerin suyunun kesilmesi, Kanal İstanbul Projesi kapsamında ilk ihalenin yapılması, Hasankeyf’te Ilısu Barajı’ndan dolayı köylerin ve tarım arazilerinin su altında kalması, millet bahçesi yapılmak istenen Salda’ya iş makinelerinin girmesi, Afşin’de yeni bir termik santral için onay verilmesi, iklim krizine rağmen yeni termik santral planları yapılması gösteriyor ki, korona salgını da iktidarın şirketlerin kârları için doğa katliamlarından vazgeçmesini sağlamayacaktır.
Oysa korona salgınının bizi bir kez daha yüzleştirdiği küresel ekolojik ve toplumsal felaketler insanlık olarak bir yol ayrımında olduğumuzu göstermiştir: Ya kapitalizm koşullarında yokoluş ya da ekolojik demokratik bir toplumun inşası için örgütlenme, mücadele
Ekolojik toplum paradigmasını temel alan Kongre’miz, özyönetimci doğrudan demokrasi ilkesi doğrultusunda bütün toplumsal alanlarda meclis temelinde öz örgütlenmenin geliştirilmesinin hem toplumsal krizin aşılması hem de ekolojik krizin engellenmesi için “en acil çözüm” olduğunu düşünmektedir.
HDK Ekoloji Meclisi olarak, ekoloji ve demokrasi gündemlerinin birbirinden ayrı düşünülemeyeceğini ve ekoloji mücadelelerinin yerel, bölgesel ve ulusal düzeylerden meclisler temelinde örgütlü ağlarla geliştirilmesi gerektiğini bir kez daha vurguluyoruz.
Korona salgını karşısında, İktidarın emekçileri, kadınları, kimsesizleri, mültecileri bireysel tedbirler alarak sağlıklarını korumak zorunda bıraktığı bu koşullarda dayanışma ağlarının geliştirilmesi, sosyal haklarımızın korunması, geliştirilmesi için örgütlenmenin temel biçimidir. Dayanışma ağları sadece günlük ihtiyaçları karşılamanın aracı değildir, yerel ve merkezi iktidarları denetledikleri kaynakları toplumun sağlığı ve ihtiyaçları için kullanmaya zorlarken, karar süreçlerinden dışlananların özneleştiği, kendi kendilerini yönetecekleri bir yaşamı tasarlamaya başladıkları deneyimler olarak görülmelidir. Çanakkale Kazdağları’nda, Samsun’da Şahin Dağı’nda, Ordu Fatsa’da, Artvin Cerattepe’de, Erzurum Iliç’de, Uşak Murat Dağı’nda süren ya da planlanan siyanürlü altın madenciliği, Şırnak’ta, Maraş’ta, Zonguldak’ta, Çanakkale’de, Muğla’da, Sinop’da, Aydın’da ve daha birçok yerde havayı, toprağı, suy zehirleyen termik santraller, Samsun Çarşamba ovasında biyoenerji santrali, Mersin’de Akkuyu NES ve yeni nükleer santral projeleri, Aydın’da, Muğla, İzmir’de JES’ler, Kanal İstanbul Projesi ve Kuzey Ormanlarının yok edilmesini hedefleyen yapılaşma, Hasankeyf’i sular altında bırakan baraj ve HES’ler, gıdamızı şirketlerin zehirli tarımına bağımlı kılan gıda sistemi ve daha saymakla bitmeyen irili ufaklı birçok yıkım projesi, iktidarın her türlü baskı ve cebri ile yaşamı ve doğayı yok oluşa sürüklemektedir. Bu yok oluşa karşı direniş de her yerde sürmektedir.
HDK Ekoloji Meclisi olarak, bu direnişlerin tümünü sahipleniyor, saldırılara karşı koymanın ötesinde, doğa bir mülkiyet ve egemenlik nesnesi olmaktan çıkmadıkça insanın özgürleşmeyeceği bilinciyle örgütlenmeye, büyütmeye çağırıyoruz.