Ankara’da, 12 Kasım 2016 tarihinde Türkiye ve Kürdistan’dan yaklaşık 100 kadın delegenin katılımıyla “OHAL’de Özgürlüğümüz ve İrademiz için Direniyoruz, Kadın Meclislerinde Örgütleniyoruz” şiarıyla HDK 7. Kadın Genel Kurulu’nda bir araya geldik. Kadın Genel Kurulumuzu, sarayın savaş politikaları ve kadın iradesi gaspına dönük yapılan saldırılara karşı Gebze Kapalı Kadın Cezaevi’nde bedenini yakarak direnen Zehra Epli yoldaşımıza adadık.
AKP Hükümetinin 14 yıllık iktidarı boyunca kadın özgürlüğüne yönelik devam eden saldırıları, 7 Hazirandan sonra ilan ettiği sivil darbe süreci ile birlikte yeni bir aşamaya geçmiştir. Kürdistan’da yürütülen savaşla beraber, başta emekçiler olmak üzere pek çok toplumsal kesime açılan savaşın yanı sıra, kadınlar da iktidarın baskı, şiddet ve sömürü politikalarının temel hedefi olmuştur. Yaşam hakkı ihlalinin kadın düşmanı politikalarla beraber sistematik hizaya getirme yöntemi olarak uygulandığı, cinsel şiddetin her düzlemde mubah sayıldığı, kadın emeğinin tamamen ikincil ve ucuz-emek gücü olarak görüldüğü katmerli erkek egemen devlet yaklaşımı yeni rejimle beraber saldırılarını ivmelendirmiştir. Kadını ikincil gören, kadın erkek eşitliğine inanmayan bu zihniyet kadın düşmanı politikalarını siyasal ve toplumsal alanın her düzleminde uygulayarak kurumsallaştırmayı hedeflemektedir.
Kadın emeğinin gaspına dönük çıkartılan torba yasalarla, kadınlar sadece “anne” olma durumu üzerinden okunmakta, eve kapatılmaya çalışılmakta ve dinci muhafazakarlık bütün tahakkümcülüğüyle kadınları esir almaya çalışmaktadır. Eşit işe, eşit ücret, istihdam, güvenceli çalışma ilerici bir talep olarak kalmaktadır.
Saray ve AKP iktidarı, Ortadoğu’da beslediği IŞİD zihniyetini Türkiye ve Kürdistan topraklarında da uygulamaya çalışmaktadır. Rojava’da kadın devrimi öncülüğünde büyük bir hezimete uğrayan Saray ve devletin birimleri, Türkiye’de de özgür kadın gerçekliğine yönelttiği saldırı dalgası ile birlikte özgürlüğü teslim almaya çalışmaktadır. Dinci muhafazakarlık eliyle, yakın bir zamanda örneğini gördüğümüz üzere, şort giyen kadınlar sokak ortasında şiddete uğrarken, Ensar Vakfı ve Adıyaman İmam Hatip Lisesindeki sistematik çocukları istismarı aklanmakta fakat bunları açığa çıkaran Gündem Çocuk gibi çocuk dernekleri kapatılmaktadır. Yine çocuk “evliliği” devlet tarafından desteklenmekte, karma eğitim büyük bir tehdit olarak görülmekte, eğitim tamamen cinsiyetçi, ırkçı ve militarist bir müfredatla doldurulmaktadır. Saray ve AKP eliyle kadın katilleri “haksız tahrik” gerekçesiyle, cezai indirimlerle yargılanırken, yaşamını savunmak durumunda kalan kadınlar ağırlaştırılmış müebbet cezalarıyla yargılanmaktadır. 25 Kasım Dünya Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Günü’nde, kadınlar olarak özgürlüğümüze yöneltilen her türlü saldırıyı şiddet kapsamında görerek, mücadelemizi yükselteceğimizi bir kez daha deklare ediyoruz.
Bununla beraber, Kürdistan’da yürütülen savaş, bize bu devletin kadın düşmanı yüzünü bir kez daha net bir biçimde göstermiştir. Cizre, Sur, Silopi, Derik, Şırnak, Nusaybin, Yüksekova, Silvan, İdil ve Varto’da bedenleri teşhir edilen kadınlar, cinsiyetçi duvar yazılamaları, cinsel şiddet bu uygulamaların somut sonuçlarıdır.
Bizler HDK Kadın Meclisleri olarak, Saray ve devletin bütün birimlerince yürütülen bu kirli savaşa karşı, kadın özgürlük mücadelemizden aldığımız güçle, barışın, eşit ve özgür yaşamın sesi olacak, başta Kürdistan'daki savaş ve yıkıma karşı kadın dayanışmasını örerek yaşam alanlarımızı yeniden kurarak, dünyanın her noktasında barış için enternasyonalist mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.
15 Temmuz darbe girişimin ardından, “Allah’ın bir lütfu” olarak tariflenen OHAL faşizmi, KHK’lar ile birlikte sokakları, alanları kadınlara kapatmayı hedeflerken; basından, temsil hakkına ve iradesine kadar saldırılarını ivmelendirmiştir. Necmiye Alpay ve Aslı Erdoğan gibi yazılarını barış vurgusuyla güçlendiren kadın yazarların tutuklanması, akademisyenliklerini barışa adayan Barış Akademisyenlerine yönelik baskı, tutuklama ve görevden almalar da barış hakkını ve barış iradesini teslim alma politikasının bir parçasıdır. Türkiye’nin ilk ve tek kadın haber ajansı olan JİNHA’nın kapatılması, DBP Belediyelerine atanan kayyumlarla eşbaşkanlık ve eşit temsiliyet ilkesinin özel hedef haline getirilmesi, son KHK ile KJA, Gökkuşağı, Bursa Panayır Kadın Dayanışması ve Van Kadın Derneği’nin gibi çok sayıda kadın derneğinin kapatılması da OHAL faşizminin kadın düşmanı uygulamalarıdır. Kadınlar olarak, irademize ve eşit temsiliyet şahsında kadın iradesine yapılan bu sivil darbe ile birlikte, atanan kayyumların ilk işi kendi “erkek” zihniyetlerine uygun bir şekilde, kadın destek ve kadın üretim alanlarını kapatmak olmuştur. Sivil darbe süreci DBP Belediyeleri ile sınırlı kalmayarak, DBP Diyarbakır Belediye Eşbaşkanı Gültan Kışanak ve KJA Dönem Sözcüsü Ayla Akat’ın tutuklanmasının ardından, 4 Kasım tarihinde bir üst aşamaya geçmiş ve HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın da içinde bulunduğu, HDP vekilleri Selma Irmak, Nursel Aydoğan, Gülser Yıldırım, Leyla Birlik ve DBP Eş Genel Başkanı Sebahat Tuncel de rehin alınmıştır. Bu karar, biz kadınların sokak sokak, ev ev, mahalle mahalle çalışma yürüterek seçtiği vekillerimiz şahsında topyekun kadın iradesine ve demokrasi mücadelesine vurulan bir darbedir.
HDP ve DBP seçilmişleri şahsında, tutsak alınmak istenen kadın özgürlük mücadelesi barış, demokrasi, seküler ve laik yaşam tarzıdır. HDK Kadın Meclisleri olarak, 4 Kasım darbesi ile birlikte, eşit temsil hakkımız ve irademize yönelik esir alma politikaları asla kabul etmeyecek, öncelikle mahallelerde kendini kadın gücünü örgütleyerek büyütecek, toplumsal direnişi kadınlarla ile birlikte büyüteceğiz. Bu kapsamda en geniş kadın birliğiyle, HDK Kadın Meclisleri olarak, savaşa, faşizme, OHAL’e, KHK’lara ve irademizin rehin alınmasına karşı özgün kadın kampanyasıyla sokakta, evlerde ve üretim alanlarında olacağız.
HDK KADIN MECLİSLERİ