HDK, 3. Yol’un Adıdır

13.08.2021

Eşsözcülerimiz Esengül Demir ve Cengiz Çiçek, kongrenin hedeflerini ve yetersizlikleri Yeni Yaşam gazetesine değerlendirdi.

 

Yusuf Özdemir/İstanbul

“Umuda yolculuk” ve “Bu daha başlangıç” şiarlarıyla 15 Ekim 2011’de yola çıkan Halkların Demokratik Kongresi (HDK) günümüzde toplumsal muhalefetin Türkiye’deki önemli örgütlenme mecralarından biri. Başlarken emek ve demokrasi güçlerini, azınlıkları, ezilenleri ve iktidara itirazı olan herkesi çatısı altında güçlü örgütlenmeye çağıran HDK, hem örgütlenme tarzı hem de sorunlara ürettiği çözümlerle 3. Yol olma iddiasını sürdürüyor. “Yeni yaşam kazanacak” şiarıyla 10 Haziran’da gerçekleştirdikleri 11. olağan genel kurullarında Eşsözcülük bayrağını Esengül Demir ve Cengiz Çiçek devraldı. Yeni seçilen Eşsözcüler Esengül Demir ve Cengiz Çiçek, HDK’yi ve yeni dönem hedeflerini gazetemize değerlendirdi.

 

‘3.Yol’un adıdır HDK’

HDK’nin kuruluşundan beri ulus devlet okuması yapıp Türkiye’nin tarihini değerlendirerek yola çıktığını söyleyen HDK’nin yeni dönem Eşsözcülerinden Cengiz Çiçek, “Yapılan okumadan ulaşılan sonuç inşa edilen ulus devletin demokratik karakter kazanmadığı oldu. Kürt halkı gibi kadim halkların sorunlarını çözemedi. Sosyalist hareketlerin hak arama mücadelelerine duyarsız kaldı. Bu anlamıyla cumhuriyet bir yandan kendisini Beyaz Türkçülük olarak inşa etmeye çalışan hegemonya ile kendisini Yeşil Türkçülük olarak inşa etmeye çalışan hegemonyalar arasında sıkıştırıldı. HDK, bu hegemonyalara karşı barış ve adalet değerlerini esas alarak bunları Türkiye’nin temel karakteri yapmayı hedefleyen 3. Yol’un adıdır. Başlangıçtan beri ortaya koyduğu 3. Yol iddiasını ne kadar gerçekleştirdi, nereden güçlendi, nereden sakatlandı onu tartışmak lazım” diye belirtti.

 

Mücadele örgütlerinin örgütü

HDK’yi mücadele örgütlerinin örgütü olarak tanımlayan Çiçek, “HDK de bir mücadele örgütü. Hedef ve misyonunu ne kadar oynadığını ve potansiyelini ne kadar açığa çıkardığını değerlendirmek zorunda. HDK ile bileşenleri arasındaki ilişkiyi doğru yere oturtmalıyız. Eğer HDK’ye bir mücadele örgütü hüviyeti kazandırılmayıp sadece sembolik bırakılıyorsa bunu sadece HDK yönetimi değil tüm bileşenlerin sorgulaması gerekir. Bileşenlerin büyüyen mücadeleleri HDK’yi büyüteceği gibi HDK’nin büyüyen mücadelesi de bileşenlerine güç katacaktır. Birbirini besleyen bir mücadele söz konusu ama bileşenleri dışında da mücadele örgütü olarak kendini konumlandırması gerekiyor. Bu çoklu mücadele bilinci ve kültürünü aynı zamanda bu toprakların bir kültürü haline getirmek zorunda” dedi.

 

‘Çok yönlü mücadele’

HDK’nin yan yana geldiği yapılar ile bütün mücadele hatlarını birleştirme ve sorunları olan toplumsal alanları örgütleme işlevi olduğunu vurgulayan yeni dönem HDK Eşsözcüsü Esengül Demir de, “Son on yılını değerlendirdiğimizde elbette HDK ilk kurulduğu dönemlerden bugüne çok önemli işlevler gördü. Yan yana gelemeyen yapıların yan yana gelişi, ekoloji hareketlerinden, Gezi direnişinde ortak mücadele hattıyla bir komünal yapının kurulmasına kadar HDK fikriyatının hayata geçirildiği mecralar oldu aslında. Toplumun ihtiyacı ve beklentisi doğrultusunda HDK’nin seçime giren partisi HDP’nin öne çıkması HDK’nin görünürlüğünü azalttı. Bu anlamıyla bir talihsizlik yaşamış olsa da HDK bildiğimiz mücadele ağlarının içinde varlığını sürdürüyor. Son 4-5 yılda gücün ağırlıklı olarak demokratik siyasete kaymasından dolayı bir durağanlık olduğunu söyleyebiliriz. Elbette tek başına mesele gücün siyasete kayması değil, bizzat devletin demokratik siyaset yürüten mekanizmaya saldırıları söz konusu. Bir yanıyla bu saldırılar söz konusuyken öte yandan toplumsal tahribatın çok hızlı bir şekilde devam ediyor oluşu çok yönlü mücadeleyi zorunlu kılıyor. Dolayısıyla HDK’nin misyonu dün olduğu gibi hatta daha fazla önem taşıyor. Farklı farklı yürüyen mücadeleleri yan yana getirme ve burada yaratılan sinerjiyle güçlü bir yapı çıkarma ihtiyacı yakıcı bir şekilde önümüzde duruyor” diye değerlendirdi.

 

Bir özeleştiri hareketidir

HDK’nin Türkiye’deki tüm toplumcu güçlerin kendi özeleştirileri ile ortaya çıkan bir hareket olduğuna işaret eden Çiçek, “Bir özeleştiri hareketi dememizin bir nedeni de o. Buradan yola çıktığımızda kuruluşundan beri bu özeleştirinin içini ne kadar doldurdu, önemli olan bu. Kapitalist sistem ve bizim siyaset yapma tarzımız arasındaki farkı ne kadar ortaya koyabildik sorusunu sadece HDK yönetim kademeleri değil, HDK’nin bütün bileşenleri ve partisinin sorması gerekiyor. Kapitalizmin gücünün kendi zihniyet kalıplarını topluma enjekte etmesinden kaynaklandığını görmek gerekiyor. Buradan baktığımızda toplumsal mücadele ne kadar örgütlendirildi, kitleler kendi mücadelelerinde ne kadar söz sahibi kılınabildi? Siyaset yapma tarzımız sistemin bize dayattığı sınırların dışına çıkabildi mi? Bu gibi soruları hepimizin kendisine sorması gerekiyor. 6.3 milyon oyu veren kitlenin, her türlü zorlukta partisine destek veren kitlelerin günlük mücadeleye katılımı, müdahale ve belirleme düzeyinin ne olduğu HDK ve onun partisi HDP’nin hedeflerini ne kadar gerçekleştiği sorusunun da cevabı olacaktır. Yani halk-örgüt ilişkisini sistem kalıplarına göre mi yoksa özgürlük tanımımıza göre mi kuracağız sorusunu şimdi daha çok sormamız gerekiyor” dedi.

 

Meclislere dayanıyor

HDK’nin kendini meclislere dayandırdığını ifade eden Demir de, meclislerin 2017 referandumunda hayat bulduğunu söyledi. “Hayır” meclisleri oluşturulduğunu hatırlatan Demir, “O meclisleri oluşturanlar da HDK bileşenleriydi. O süreçte tek adam rejimine karşı toplumun farklı kesimlerinden insanlar bir tutum aldılar, tartışmalar yürüttü. Sonrasında bu meclisleşmeler farklı mecralarda kendini sürdürdü. Hala dayanışma meclisleri, ekoloji meclisleri ve çeşitli başlıklarda kendisini sürdürüyor” diye konuştu. 

HDK’nin kendi içinde eksiklikleri olduğunu ama Kazdağları direnişinden orman yangınlarına, Hasankeyf’ten İkizdere’ye büyütülen ekoloji direnişi olduğunu vurgulayan Demir, “Buralarda inşa edilen dayanışma ve örgütlenmenin geçmişe nazaran güçlü olmasında en büyük etkenlerden biri de HDK’nin kuruluşundan bu yana bu topraklardaki mücadeleye bir birlik fikriyatı aşılamasıyla alakalı. Bu yanıyla aslında mayanın tuttuğu ve birlik etrafında bir araya gelen bir toplumsal muhalefet gerçeğini görebiliyoruz. Kendi içindeki eksikliklerden vareste olarak HDK fikriyatı yani çoklu mücadele fikriyatı, 21. yüzyıl okumaları ve antikapitalist mücadele açısından sadece ülkemizde değil tüm dünyada ne kadar doğru olduğu ve toplumların ihtiyaç duyduğunun da bir göstergesidir” dedi.

 

‘İnsansızlaştıma politikası’

HDK’nin batıda örgütlü olduğunu, Kürdistan’da ise Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) olduğunu hatırlatan Demir, “Fakat ekoloji bütün coğrafyanın yakıcı bir problemi. Bu anlamıyla HDK’nin temel mücadele alanlarından biri ekoloji. Biz Kürdistan’daki doğa kıyımını sadece sermayenin kendisine alan açma ve doğayı sömürmesi olarak değerlendiremeyiz. Orada devletin Kürdistan’a bakışı açısını simgeleyen bir yaklaşım söz konusu. Dolayısıyla orman yangınları aslında devlet eliyle çıkarılan ve doğayı yok ederek yaşayanların yaşam alanını yok etme, yani insansızlaştırma politikalarının bir sonucu. HDK ekolojik mücadeleyi yürütürken Kürdistan ve Batı arasındaki bağlamı da kuran bir yerden yürütmek zorunda. Evet Batı’da ciddi bir ekolojik yıkım ve talan var ama Kürdistan’ın ekolojik yıkımını savaştan bağımsız düşünmek mümkün değil. Ortak ve demokratik mücadele yürütülürse, Kürdistan ve Batı’daki ekolojik mücadele sonuç alabilir. Bu mücadeleyi ortaklaştırma görevi de HDK’nin oluyor ki, HDK de bunu hedefliyor” diye ifade etti.

 

HDK’nin yaptığı iktidar okumaları temelinde tüm iktidar alanlarına karşı bir reddiyeyle yaklaştığını söyleyen Çiçek, “Demokratik halk yönetimi diyoruz, toplumun kendi yönetimini eline alması diyoruz. Bu bağlamda tüm sorunların kaynağının aynı olduğunu görmemiz gerekiyor. Kazdağları’na saldırının temelinde kapitalist üretim ilişkilerinin, sermaye gruplarının merkezinde olduğu bir sorunken Kürdistan’daki orman yangınları da kapitalizmin yol açtığı ancak merkezinde ulus devletin olduğu bir sorundur. Elbette Kürdistan’daki kıyımın savaşla bağını kuracağız ancak bunun aynı ideolojiden beslendiğini unutmayacağız. O nedenle sömürü düzeni diyoruz. Ekolojik mücadeleler ile kadın mücadelesini, siyasal mücadeleler ile Kürt halkının özgürlük mücadelesini ortaklaştırmak zorundayız” diye ifade etti.

 

‘Her şey İmralı’da başladı’

“Sayın Öcalan üzerinde oluşturulan kötülük düzeni nasıl tüm topluma yayıldı diyorsak, tecride karşı verilen mücadele ile Kazdağları’nda verilen mücadele, İkizdere’de verilen mücadelenin paralellikler taşıdığını görmeliyiz” diyen Çiçek, “Kürt halkının özgürlük mücadelesinin tasfiyesi tüm bunların temelinde yatıyor. Her şey İmralı’da başladı. Toplumun nefes alamaz hale gelmesinden önce İmralı’da bu koşullar dayatıldı. Çünkü AKP-MHP iktidarı sınır ötesi operasyon düzenlerken şunu hesap ediyor; zayıflayan Kürt özgürlük hareketi, tecrit sistemiyle nefessiz kılınmış Öcalan eşittir Türkiye’nin özgürlük ve demokrasi mücadelesinin nefessiz bırakılmasıdır, tasfiyeyle yüz yüze bırakılmış Türkiye devrim hareketidir, bu bağı çok güçlü kurmamız gerekiyor. Ermeni meselesinde hani hep diyoruz ya Ermeniyi dövdürmeyecektik diye, işte şimdi de Kürdün dövülmesine izin vermek ilerleyen dönemde tüm demokrasi güçlerinin dövülmesi demek. Kürdün nefessiz bırakılması, tüm Türkiye demokratlarının, sosyalistlerinin, devrimcilerinin, Alevilerinin, kadınların nefessiz bırakılması demek. Bu nedenle HDK zamanı, HDK zihniyeti korunmalı diyoruz. HDK tüm bu mücadelelerin ortak bir çatı altında buluşması demek” diye konuştu.

 

‘İktidar krizi derinleştiriyor’

Topluma savaş var denilerek dayatılanın çözümsüzlük olduğuna dikkati çeken Demir, “Bu bağı görmek lazım. Eğer bu bağ görülmezse toplumun nasıl teslim alındığı da anlaşılamaz. Yüz yıldır işlenmiş bir devlet ideolojisi var bu nedenle toplumun bir kesimi bunu algılamakta zorlanıyor. Ancak son yıllarda yaşanan ağır sorunlar toplumun farklı kesimlerinin de bunu görmesini sağladı” dedi. Sistemin ciddi bir kriz içinde olduğunu belirten Demir, “Bu sadece Türkiye’deki iktidarın yaşadığı bir sorun değil, kapitalist sermayenin içinden nasıl çıkacağını bilemediği bir kriz. Bu krizden çıkış yolları arıyor sistem. Bu kriz Türkiye’ye de yansıyor. Ama iktidar sorunları derinleştiriyor. Yürütülen baskı politikaları krizi derinleştiriyor. Bu kriz karşısında toplumun tüm kesimleri bir mücadele yürütüyor ama yetmiyor. Bu nedenle HDK zamanı, tek başına yürütülecek bir mücedeleyle sonuç almak mümkün değil. Siyaseten HDK’nin yürüttüğü paradigma doğru ancak sonuç alıcı olması için biraz da pratik lazım” diye belirtti.

 

Özsavunmamızı geliştirmeliyiz

AKP-MHP faşizminin toplumun tüm hücrelerine saldırdığına dikkati çeken Çiçek, “Kendisine itirazı olan tüm nefes alanlarına bir nefessizlik operasyonu yapıyor. Kendini ‘Cumhuriyetin 2. yüzyılına girerken hegemonyamı geri dönülmez şekilde tesis edeceğim’ diye şartlamış durumda. O yüzden demokrasi güçlerinin tarihsel sınavı bu. Ya Cumhuriyete demokratik bir içerik kazandıracağız ya da faşizm bunu yapacak. Bu anlamda 3. Yol örgütlenmeli ki onun merkezi temsilcisi HDK oluyor. HDK kendini büyüterek buna cevap olmalı. Deniz Poyraz olayında gördük, sistem bizi katlediyor. Kadınlar, gençler, toplum özsavunmasız kılınmak isteniyor. Hepimiz bu anlamda açık hedefiz. Bu nedenle toplum her yönüyle özsavunmasını geliştirmelidir” dedi.

 

“AKP’ye karşı her toplumsal hareket politiktir” diyen Çiçek son olarak şunları belirtti; “AKP-MHP faşizmine karşı da HDK zamanı. Bu çoklu mücadele fikriyatı, gerçekten kendisini büyüttüğü oranda göreceğiz ki AKP-MHP faşizmi geri dönülmez şekilde kaybedecek. Göreceğiz ki 2. yüzyılında cumhuriyet demokratik cumhuriyet fikriyatına daha yakın olacak. Bu bizim sadece güncel değil tarihsel başarımız olacak. Bizim inancımız bu şekilde.”

via: Yeni Yaşam Gazetesi