HDK 10. Dönem 2. Genel Meclis Toplantısı Sonuç Bildirgesi!

20.04.2020

Halkların Demokratik Kongresi 10. Dönem 2. Genel Meclis toplantısı 19 Nisan 2020 tarihinde toplandı. Genel Meclis toplantısı COVID-19 pandemisi nedeniyle çevrimiçi şekilde gerçekleştirildi.

Genel Meclis toplantısı salgının küreselleştiği, Türkiye’de ve dünyada ekonominin derin bir depresyona doğru ilerlediği ve salgını fırsata dönüştürme anlayışıyla hareket eden AKP-MHP rejiminin toplumsal muhalefet üzerindeki baskısını artırma yönünde adımlar attığı koşullarda gerçekleşti. Toplantıda içinde bulunulan duruma ilişkin değerlendirmeler yapılarak dönemin ihtiyaçlarına cevap oluşturan kararlar alındı.

Salgının Türkiye’de ve dünyada kapitalist iktidarların ezilenlere dönük süregelen saldırılarında bir tutum değişikliğine yol açmadığı açıktır. AKP-MHP iktidarı pandemi sürecinde de Kürdistan’da HDP’li belediyelere kayyum, Türkiye de AKP’li olmayan belediyeler baskılanmış, İdlib ve Libya’da savaşı derinleştirmeye devam etmiştir. Geçtiğimiz günlerde Maxmur Mülteci Kampı’nın Türkiye’ye ait insansız hava araçları ile bombalanması ve saldırıda üç kadının yaşamını yitirmesi iktidarın savaş politikalarındaki ısrarını gözler önüne sermektedir. Agit İpek'in cenazesinin Diyarbakır’daki ailesine kargoyla gönderilmesi, iktidarın uygulamakta olduğu düşman hukukundan bir an bile vazgeçmediğini göstermektedir.

Türkiye’de toplum hem COVID-19 ile hem de halk düşmanı bir iktidarla mücadele etmektedir. İktidar, salgını hazırlıklı karşıladığını ve gereken her türlü tedbirin alındığını propaganda etse de, gerçekler bu durumun tam tersini işaret ediyor. Halk sağlığının değil kâr hırsına dayanan kapitalist üretimin öncelendiği, evde kalamayanların yaşamlarının yok sayıldığı, ücretsiz izin dayatmasının ve işten çıkarmaların şiddetlendiği, emekçilerin işsizlik ile ölüm korkusu arasında sıkışmaya ve mutlak bir seçeneksizliğe itildiği, sağlık emekçilerinin risk altında çalışmaya zorlandığı bir sürece tanıklık ediyoruz. Tüm bunlara ilaveten 10 Nisan gecesi alelacele ilan edilen sokağa çıkma yasağı, dağıtımı gerçekleştirilemeyen maskeler, gerekli karantina koşullarının uygulanmaması için ekonomik maliyetlerin gerekçe gösterilmesi, iktidarın salgının yol açtığı ve açmaya devam edeceği ölümlerin sorumlusu olduğunu göstermektedir.

Erdoğan’ın açıkladığı “Ekonomik İstikrar Kalkanı” paketi, emekçileri değil sermayedarları korumakta; her gün milyonlarca işçi çalışmak zorunda bırakılmakta, toplu taşıma araçlarını kullanmaya mahkûm edilmekte, fazla mesai ve üretim baskısı ile karşılaşmaktadır. Kasiyerler, motorlu kuryeler, kargo dağıtım işçileri, bakım hizmeti verenler, toplu taşıma araçlarında çalışanlar her an virüs kapma riskiyle yüz yüze çalışmaya devam etmektedir. Sağlık emekçileri koruyucu ekipmandan yoksun biçimde uzun saatler çalışmak zorunda kalmaktadır. Sağlık, temizlik, gıda gibi acil ve zorunlu sektörler dışındaki tüm işyerleri kapanmalı, ücretsiz izin dayatması son bulmalı ve çalışanlara ücretli izin verilmelidir. Çalışma koşulları ortadan kalkan, günlük çalışmak zorunda kalan dezavantajlı güvencesiz kesimlerini oluşturanların salgın esnasında karşı karşıya kaldıkları işsizlik ve yoksulluk, temel gelir talebinin vurgulanmasını zorunlu kılmaktadır.

İmralı’da Sayın Abdullah Öcalan’a karşı uygulanan tecrit politikası, ağırlaştırdığı sorunlarla birlikte güncelliğini korumaktadır. Kürt Sorunu başta olmak üzere, anti-demokratik tüm uygulamaların kilitlendiği nokta olarak güncelliğini koruyan İmralı’daki tecrit politikasının derhal terk edilmesi gerektiği ortadadır. Dünyayı etkisi altına alan salgın koşulları ortadayken, demokratik çözüm iradesini boğmaya dönük tecrit uygulamalarındaki ısrarın, bedeli çok ağır sonuçlar doğuracağı açıktır. Siyasi tutsaklar pandemi sürecinde de iktidarın ayrımcı politikaları ile karşı karşıya kalmış, başta hasta olanlar olmak üzere, her koşulda sağlık hakkına erişmekte güçlük çeken tutsaklar ciddi tehlikelerle karşı karşıya bırakılmıştır. Siyasi tutsakların telefonla görüşme hakkının üzerinde sınırlamalar bulunmakta, cezaevlerinde keyfi uygulamalar sürmektedir. Halkların Demokratik Kongresi, İmralı tecridini kırmaya ve siyasi tutsakların yaşam haklarını savunmaya dönük şu ana kadar izlediği mücadele hattını etkinleştirerek sürdürecektir.

AKP-MHP koalisyonu salgını fırsat bilerek siyasi tutsakların kapsam dışı bırakıldığı ayrımcı infaz düzenlemesini meclisten geçirmiş, bu düzenlemeyle kadınlara yönelik şiddet suçlarının faili erkeklerin, Soma katliamının, Aladağ katliamının faillerinin aldıkları cezalarda indirime gidilmiş; siyasi tutsaklara karşı uygulanan düşman ceza hukuku derinleştirilmiştir. İktidarın 2016’dan beri sürekli dillendirdiği ‘çocuk istismarına af’ tartışması infaz düzenlemesi esnasında da gündeme gelmiş, cinsel istismar suçuna ilişkin infaz indirimi kapsam dışı kalsa da bu suçların faillerinin açık cezaevine geçişi erkene çekilmiştir.

Aynı fırsatçılık, Kanal İstanbul ihalesi başta olmak üzere, Salda gölü kıyısına "Millet Bahçesi" inşası, SİT alanlarını imara açma, madencilik şirketlerine ağaç kesim izni verme örneklerinde de görülüyor. İktidar, COVID-19’un ve 1980’lerden bu yana katlanarak artan bulaşıcı salgınların ormansızlaşmanın ve ekosistemlerinin tahribinin sonucu olarak ortaya çıktığı koşullarda da talandan geri durmamakta. Halkların Demokratik Kongresi olarak ekolojik bir toplumun inşasını meclisler temelinde örgütleme ısrarımızın altını çiziyoruz.

Kadınların, LGBTİ+’ların ve mültecilerin maruz kaldıkları şiddet salgın sürecinde katlanarak artmaya devam etmektedir. ‘Hayat eve sığar’ çağrıları ile artan ev içi şiddet ve kadın cinayetleri görünmez kılınmaya çalışılmaktadır. Kadınlar açısından hayati olan 6284 sayılı yasanın pandemi sürecinde rafa kaldırılması, kadınların şiddet sarmalıyla baş başa bırakılmak istendiğini göstermektedir. Mülteci, sığınmacı, emekli, yaşlı kadınlara yönelik ayrımcılık artarak sürmektedir. Ekonomik daralmanın yansımaları da en fazla hem ev içinde hem de üretim alanlarında emeği görünmez kılınan, pek çok sektörde olduğu gibi yine işten ilk çıkarılan, ücreti düşürülen ve her türlü ayrımcılığa uğrayacak kadınlar, LGBTİ+’lar ve mültecilerin üzerinde olmaktadır. Sağlık hizmetlerine erişimde ayrımcılığa uğrayan LGBTİ+’ların yaşadıkları sorunlar salgın süresince derinleşmiştir. Kadınların ve LGBTİ+’ların yaşam hakkının tehdit altında olduğu bir dönemde şiddetle mücadele en önemli mesele olarak önümüzde durmaktadır.

Yaşlılara ilişkin dile getirilen ayrımcı söylem ve uygulamalar, yaşlıları hem ekonomik olarak daha da kırılganlaştırmış hem de ayrımcılık ve zorbalığa maruz kalmalarına neden olmuştur. Halkların Demokratik Kongresi olarak, bu ifade ve uygulamaları kınıyor ve yaşlıları kapitalist üretim sürecinin dışında kaldığı için toplumsal yaşamın da dışına iten bir anlayışı reddediyoruz.

Toplumsal muhalefetin en önemli kesimlerinden biri olan gençlik, tüm kesimleriyle, AKP-MHP iktidarının hedefi konumunda bulunuyor. KYK ve kayyum rektörler eliyle üniversite öğrencilerinin siyasal mücadeleleri kriminalize edilmeye çalışılıyor; öğrenciler kaldıkları yurtlardan atılarak, bursları kesilerek cezalandırılmak isteniyor. Salgın döneminde işsiz kalan gençlere yoksulluk ve geleceksizlik dayatılıyor. Halkların Demokratik Kongresi olarak, kapitalizme, faşizme, patriarkaya ve heteroseksizme karşı her koşulda gençlik mücadelesini sürdüreceğimizi belirtiyoruz.

Salgının yaygınlaşmaya başlaması ile birlikte, salgından sonraki dünyaya ilişkin pek çok öngörü dile getirildi. Kapitalist hükümetlerin ezilenlere dönük saldırgan tutumlarının derinleşeceği, halihazırda kullanılmakta olan denetim ve gözetim aygıtlarının yaygınlaşacağı, yahut salgının yeni bir dünyanın tahayyül edilebilmesine kapı aralayacağı şeklindeki ifadeler sıkça dile getiriliyor. Halkların Demokratik Kongresi olarak, bu seçeneklerden hangisinin galebe çalacağına ezilenlerin yeni yaşamı var edebilmek için sürdürdükleri mücadelenin gücünün karar vereceğini bilerek, bu gücü örgütlü, enternasyonal ve ivmelenen bir biçime kavuşturmak için mücadele etmeye devam edeceğimizi vurguluyoruz. Yıllardır tüm dünyada kapitalist devletleri sarsan ayaklanmaların yaklaşmakta olan işsizlik, yoksulluk ve geleceksizlik ile birlikte şiddetleneceği koşullarda, ezilenlerin yeni yaşamı inşa etmesini mümkün kılacak örgütlü gücü, dayanışma ağları ve meclisler ile örmek çağrısında bulunuyoruz. Bu bağlamda, sürmekte olan Kardeş Aile Kampanyası’nın toplumsal dayanışmanın inşası için önemini vurguluyoruz. Yaklaşmakta olan 1 Mayıs’ın ezilenlere dayatılan kuşatmayı kırmak için önümüzdeki ilk adım olduğunun bilinciyle emek örgütlerinin 1 Mayıs’a ilişkin çağrılarını kuvvetlendireceğimizi ifade ediyoruz.

Halkların Demokratik Kongresi olarak ölüm orucunun 288. gününde yitirdiğimiz Helin Bölek’i saygıyla anıyor, ölüm orucu eylemlerini sürdüren Mustafa Koçak, İbrahim Gökçek, Ebru Timtik ve Aytaç Ünsal’ın taleplerinin gerçekleştirilmesi için çağrımızı yineliyoruz.