Halkların Demokratik Kongresi 10. Dönem 5. Kadın Meclisimiz, 8 Ağustos tarihinde onlarca kadının katılımı ile online olarak toplandı.
Kapitalizmin hastalığı COVID-19 pandemi koşullarında toplanan meclisimiz, 3 Ağustos Ezidi Soykırımının (73. Ferman) yıl dönümü ve 4 Ağustos’ta Beyrut’ta yaşanan patlamanın acısının gölgesinde güncel gelişmeleri çok yönlü değerlendirip, mücadele pratiklerini karar altına aldı.
Ezidi Soykırımı savaş, işgal, talan vs. kavramlarının kadınla ilişkisini dünyanın görmeyen gözlerine sokan, savaş ganimetine çevrilmek istenen kadın bedeninin üzerinden yürütülen her pazarlığı dünyanın vicdanı üzerinden yürütülen pazarlığa çevrildiği bir soy kırımdır. Mağduruna ödüllerin verildiği, kitaplarının yazılıp filmlerinin çekildiği ama kutsal mekanı Şengal’e dönmelerinin yolunun da açılmadığı hala çadırlarda yaşatılan, hala kayıp kadınların bulunmadığı bir soykırımdır. 72 millete bir nazarla bakan Ezidilerin 73. kez soykırımdan geçirilmelerinin 6. Yılında acılarını paylaştığımızı mücadelelerinin yanında olduğumuzu belirtmek isteriz.
Beyrut’da yaşanan patlama bir kes daha savaş üzerine kurulan kapitalizmin bir kenti nasıl yerle bir ettiğinin tanığına çevirdi hepimizi. Tanığıyız tonlarca patlayıcı maddenin toplumların kucağında depolandığına. Tanığıyız savaş ekonomisinin toplumların evini nasıl başına yıktığına. Ve tanığıyız vahşi kapitalizmin dünyanın her yerinde canımızı aldığına. Aram Tigran’ın ölüm yıl dönümünde toplanan kadın meclisimiz değerli sanatçımızı da anarak şu sözlerini yeniden hatırladı. “Dünyaya bir daha gelsem ne kadar tank, tüfek ve silah varsa hepsini eritip saz, cümbüş ve zurna yapacağım”
‘Barış’ insanlığın en çok kullandığı ama gereğini hakkı ile yapamadığı bir isimdir. Büyük savaşların ön hazırlığına dönüştürülen, değeri en çok suiistimal edilendir. Kapitalizmin kendini yeniden yeniden doğurduğu savaşlara karşı barış mücadelesi yürütmek insanlığın en büyük görevidir. Barış mücadelesi sadece savaş alanında kalanların mücadelesi olmaktan çıkarılmazsa bulaşıcı hastalık gibi yayılan en çok da Ortadoğu’da can alan savaşlar tüm toplumları tehdit etmeye devam edecektir. İnsanlık bir bütün barış mücadelesi vermez ise yeni savaş alanları üretilmeye kapitalizm bu alanlardan kendini doğurmaya devam edecektir. Beyrut’ta yaşanan patlamada kaybettiğimiz tüm canlara bir öz eleştirimizdir; güçlü barış mücadelesi yürütemedik. Ama sözümüzdür de biz kadınlar barışın en büyük teminatı olan kadın mücadelesini güçlendirmeye devam edeceğiz.
Ülkemizde de varlığını savaş üzerine oturtan AKP-MHP faşizmi ömrünü uzatmak için içerde de dışarda da çatışma alanları üretmeye devam ediyor. Sınır güvenliği adı altında yürüttüğü savaş siyaseti içerde de dışarda da önce kadını vuruyor. Nerede bir çatışma varsa üzerine benzin döken bu anlayış yıkılan her kentten inşaat alanı üretmeyi hedefliyor. Silah üreten savaş üretiyor. İnsansız savaş uçakları üretilmeye başlandığı günden beri gökten ölüm yağdırmaya başlayan AKP-MHP faşizmi yıktığı her yerin inşaat ihalesine de talip oluyor. Beyrut’ta yıkılan şehri görünce baş sağılığı mesajının yanına inşa ederken yanlarında olacaklarını eklemeden edemiyor. Yıllardır sürdürülen Suriye savaşını bunca körükledikten sonra Suriye barışını inşaat ihalelerine bağlıyor. İçerde de “bir mermi kaç para biliyor musunuz?“ diye halka soranlara merminin değil ekmeğin yaşattığını söylemeye devam edeceğiz.
Ankara siyasetini topluma dayatanlar DTK’nin kapısına da kilit vurdular. Toplumun kendi meclislerini oluşturup, eşit oturup, eşit söyleştiği kurumlara düşmanlık besleyenler kendi tekçi anlayışlarını topluma dayatanlara karşı, çoğulcu siyasetler kilitleri kırmaya devam edecekler. Başkansız ve koltuksuz siyasetin olabilirliğini, toplumun siyasete katılmadan hiçbir sorunun Ankara’da çözülmeyeceğini gösteren kurumlardan biri olan DTK asla dört duvar ve bir kapıdan ibaret görülemez. Ankara’nın eli sopalı, yıllardır topluma parmak sallayan siyasetine, ya siyah ya beyaz deyip toplumu iki çizgi arasına sıkıştıranlara karşı üçüncü yol önlenemez bir şekilde büyümeye devam ediyor. İbadete bile kılıçla katılanlar kendisi dışındakilerini ‘kılıç artığı’, toplumların emeğini ve tarihini ‘kılıç hakkı’ görenlere karşı DTK tüm farklılıklarla ortak siyaset yapmaya, kılıçsız bir hayatı örgütlemeyi sürdürecektir. Bileşenimiz olan DTK ile ortak mücadeleyi güçlendirmeye devam edeceğiz.
Kapitalizm, sona doğru hızlı adımlarla koşarken insanlığı ve parçası olduğu doğayı da sona erdirecek yıkıcı potansiyele ulaştığı gözle görünür hale geldi. Kapitalist Üretim ilişkilerinin ölümü kapımıza kadar getirdiği COVID-19 salgın hastalığı bir kez daha gösterdi ki nefesimizin sermaye için hiçbir kıymeti yoktu. Çarkların dönmesi için gerekirse Dardanel-Ton fabrikasında olduğu gibi kar hırsının insanlığın bütün değerlerinin üstünde tutulduğunu gördük. İnsan sağlığı ve yaşam süresinin çarklara kurban edilmeye çalışıldığı bu günlerde emek mücadelesini yükseltmek özelliklede ilk gözden çıkarılan kadın emeğinin mücadelesini yükseltmek önümüz dönem mücadele programının en önemli konularındandır. Yoksulluğun devlet kurumları önünde sıraya dizildiği bu günlerde gördük ki o sıraları en çok kadınlar doldurdular. Yardımları gurur meselesi yapıp kadınları sıraya gönderen erkeklere karşın kadınlar yoksulluğun resmini kuyruklarda çizdiler. Hepimiz gördük ki yoksulluk gurur meselesi değil gerçekliğin ta kendisidir.
Her gün vahşi yüzüne daha fazla tanık olduğumuz kapitalizme en güçlü itiraz da dünyanın her yerinde en çok kadınlardan yükseliyor. Dönemin sözünü kuran kadınlar partiler kurmadan en önemli muhalif güce dönüşmüş durumdalar. Ülkemizde de siyasetin merkezine yürüyen kadınlar AKP-MHP faşizminin yoğun baskı ve gözaltıları ile karşı karşıya kalıyorlar. 7 Haziran seçimleri sonrası başlayan baskı politikalarından bu güne hemen hemen her mücadele alanına yapılan müdahalelerde kadınlar ilk hedefe dönüştü. “Terör finanse ediliyor” adı altında yapılan kayyum atamalarında ilk müdahale belediyelerin desteği ile kurulan kadın kurumlarına yapıldı. Anlaşıldı ki AKP-MHP faşizmi kadın mücadelesini bu yolla terörize etmeye çalıştı. Yasal olarak kabul etmediği Eşbaşkanlık sistemini tutuklamaların gerekçesine dönüştürdü. Tüm bu süreçler içinde önü kesilemeyen, her koşulda sokak muhalefetini terk etmeyen kadınlar bu günde İstanbul sözleşmesinden çekilme girişimlerine güçlü ses yükseltti. İzmir’de 5 Ağustos’ta sokağa çıkan kadınlara kolluk güçlerinin nasıl zalimce saldırdığını gören toplum kadınlar ölürken neredeydiniz sorusunu sordu.
Diyarbakır’da çalışmaları engellenen Roza Kadın Derneği, sürekli tutuklama ve gözaltılara maruz kalan TJA ve SKM aktivistleri, kadın eylemlerinde ve sonrasında yapılan gözaltılar gösterdi ki AKP-MHP faşizmi yeni rejiminin önündeki en büyük engeli Türkiye Kadın Hareketi olarak görüyor. AKP-MHP iktidarının toplumda yarattığı çürümeye en çok itiraz eden ve kendini bu çürümeden korumaya çalışanlarda kadınlar oldu. Kadınların daha güçlü tuttuğu toplumsal damarı devre dışı bırakıp muhalefeti de mümkünse erkekleştirmeye çalışan AKP-MHP ittifakına karşı kadın mücadelesi en büyük muhalefet olma gücünü sürdürüyor. Kadın muhalefeti İstanbul Sözleşmesi çerçevesinde yürütülen tartışmalarda da gösterdiği gibi partiler üstü bir genişleme gösterdi. Ortak kadın gündemleri ve hakların savunulması konusunda tüm tartışmaları dışarda bırakıp kadınlar yan yana gelebildiler. HDK Kadın Meclisleri olarak birlikte yürümenin güçlülüğünü her seferinde test ederek bu birlikteliği genişletmenin gayreti içinde olacağız. Birlikteliğimizi güçlendirecek her türlü çalışmanın ilk emekçisi olacağımızı bildiririz.
217 gündür kayıp olan Gülistan Doku şahsında tüm kaybedilen kadınların akıbetini sormaya, Fatma Altınmakas ve Pınar Gültekin şahsında çok dilli hizmeti ve adalet arayışını takip etmeye devam edeceğiz.
Halkların Demokratik Kongresi
Kadın Meclisleri