Halkların Demokratik Kongresi 10. Dönem 3. Kadın Genel Meclisi Sonuç Bildirgesi

Halkların Demokratik Kongresi

10. Dönem 3. Kadın Genel Meclisi Sonuç Bildirgesi

16.05.2020

 

Halkların Demokratik Kongresi 10. Dönem 3. Kadın Meclisimiz, 16 Mayıs tarihinde, Türkiye ve Kürdistan’dan onlarca kadının katılımı ile online olarak toplandı.

COVID-19 pandemi koşulları altında ve salgın sürmesine rağmen “normalleşme” tartışmaları eşliğinde toplanan meclisimiz, içinden geçmekte olduğumuz sıra dışı sürece dair güncel gelişmeleri çok yönlü olarak değerlendirerek, önümüzdeki döneme dair yönelimini belirledi ve mücadele pratiklerini karar altına aldı.

Nicedir dile getirdiğimiz, iktisadi olana siyasi, toplumsal ve ekolojik olanın da eşlik ettiği kapitalizmin çok katmanlı krizinin derinleştiği ve adeta bir uygarlık bunalımına dönüşmekte olduğu yönündeki öngörümüz, pandeminin yakınsak merceğinden geçerek bir öngörüye hatta kısmen cari nesnelliğe dönüştü. Kapitalizmin bugün sadece kendi sonunu değil, gezegenin ve onun bir parçası olarak insanlığın da sonunu getirecek bir yıkıcı potansiyele kavuştuğu, buna mukabil sebep olduğu insanlık ile doğa arasındaki metabolik çatlağı kapatacak bir vasat yahut niyete sahip olmadığı apaçık ortaya çıktı.

Doğrudan doğruya kapitalist üretim ilişkilerinin eseri olan COVID-19 krizi ile sermaye egemenliğinin insanlık için hiçbir vaadinin kalmadığı, bu sürecin tüm cefası sırtına yüklenen ve yaşamlarına kıymet verilmediği apaçık hissettirilen geniş emekçi kitleler nezdinde de gözler önüne serildi. Sermayenin, toplumun koyduğu zorunluluklar olmaksızın işçinin sağlığı ve yaşayacağı ömrün uzunluğu karşısındaki vurdumduymazlığı, basılışından 153 yıl sonra tıpkı Kapital’de Marks’ın tarif ettiği gibiydi.

Burjuvazinin ideolojik hegemonyasında ağır bir sarsıntıya yol açan kriz, toplumların dikkatlerini bir yandan doğa-kapitalizm çatışmasının üzerine çekerken; üretime, yeniden üretime, tüketime, ihtiyaçlara, çalışmaya, zamana ve mekana dair yaygın kabul ve algıların sorgulanmasının da kapısını araladı. Şimdi insanlığın kolektif aklı, bu krizle sınırlı olmaksızın kapitalizm sonrasını anlamaya, tahayyül etmeye ve elde ettiği sonuçları toplumsal ve politik mücadeleye tercüme etmeye çalışıyor. Enternasyonal düzeydeki bir araya gelme girişimleri, deklarasyonlar birbiri ardına bu arayışlara bir zemin sunmaya aday oluyor.

Kapitalizme karşı ve onun ötesinde bir özgürlükler alemi için mücadele, kuşkusuz ondan çok daha eski bir egemenlik biçimi olmakla birlikte tarihsel olarak kapitalizm tarafından devralınmış, dönüştürülmüş ve onun maddi temeliyle eklemlenmiş olan patriyarkaya ve heteronormativeye karşı mücadeleyi de tarihin bu anında yeni yordam ve imkanlar çerçevesinde yeniden düşünmeyi hem zorunlu kılıyor hem de umutvar bir uğraş haline getiriyor. Hele ki, doğanın temellükü, emeğin sömürülmesi, kolonizasyon ile kadın beden ve emeğine el konulma süreçleri arasındaki ilişki göz önünde bulundurulduğunda bu çaba çok kıymetli bir hal alıyor.

Ne var ki bu kriz, kapitalizmin ötesine işaret eden eşitlikçi ve özgürlükçü bir toplumsal değişim için yepyeni olasılıkları açığa çıkarmakla birlikte, mevcut gerçekliğin sermaye ve siyasi elitlerin imtiyazlarını koruyabileceği bir şekilde dönüştürülmesi için de bir politik karar anına işaret ediyor. Küresel kapitalizmin ufkunda dünyayı,  sözüm ona sağlık gerekçeleriyle meşrulaştırılmış yeni tipte bir baskıcı rejimler şebekesiyle kuşatma hayali beliriyor.   Kapitalist merkezler, üretimin kesintisizce sürdürülebilmesi için sermaye ile emekçi çoğunluğu birbirinden fizikken ve/veya dijital duvarlarla ayıran yeni bir toplumsal kontrol rejimi kurarak, bir yandan geleneksel sektörlerdeki emekçileri hastalık kontrolü altında çalıştırmaya, diğer yandan daha önce görece istisnai sayılan uzaktan alışveriş, uzaktan çalışma, uzaktan eğitim, uzaktan kontrol ihtiyaçlarına yanıt verecek yeni sektörleri kurmaya yöneliyor. Artık evler, sıfır maliyetli işyerlerine dönüşürken, MÜSİAD öncülüğünde kurulan “izole üretim üssü” adındaki çalışma kamplarından ilkinin 15 Temmuz’da açılacağına ilişkin açıklama, emek rejimindeki dönüşümün olası hızı hakkında bizi uyarıyor.

Karantina koşullarında provaları yapılan ve kadınlar için aynı zamanda bir cinayet mahalli, bir şiddet merkezi, bir hapishane de olabilen “ev”de çalışma yahut evin diğer fertleriyle belirli izole alanlara kapatılma, fiziki mesafenin sağladığı özerklik ve boş zaman imkanlarının tamamen ortadan kalktığı, orantısız bir biçimde artan karşılıksız ev ve bakım emeğine belki eğitimin de ekleneceği ve iç içe geçeceği bir cendereye işaret ediyor. Şimdiden sağlık hizmetlerine erişemedikleri için bu süreçte kadınlarca istenilmeyen gebeliklerin çarpıcı bir biçimde arttığı kayıt altına alınıyor. Yapılan modellemelerin kestirimlerine göre ancak 29 Buhranı ile kıyaslanabilecek büyük işsizlik dalgası, yoksulluk ve açlığın kadınların hayatında gerçekleşmesi muhtemel bu değişiklikler üzerinde yaratacağı çarpan etkisini şimdiden kestirmek mümkün.

 “Normal” zamanlarda dahi en temel hizmetlere erişmekte, haklarını kullanmakta bin bir güçlük çeken, bir yandan AB ile yapılan pazarlıklar uyarınca tüm ülkeyi onlar için açık cezaevine çevirip, diğer yandan bir gece vakti kimliği belirsiz paramiliter kuvvetlerce araçlara bindirilip sınırda sefalete, hastalığa terk edilerek şantaj konusu edilen, ağır bir sömürü, şiddet, taciz, tecavüz, yoksulluk ve dışlama sarmalıyla çevrelenen göçmen kadınların hayatları pandeminin olumsuz sonuçları ile çekilmez hale geliyor.

Halkların Demokratik Kongresi Kadın Meclisleri, pandemi koşullarında artan baskı, denetim, yoksulluk, şiddet ve iş yükü ile hayatları kuşatılan tüm kadınlara yalnız olmadığını hatırlatmak, hep birlikte güçlenmek için “"Kadın Dayanışması Her Yerde" diyerek, elinin yettiği her yerde, temas edebileceği tüm kadınlarla birlikte Kadın Dayanışma Masalarını kurmaya başlıyor.  Tüm kadınları mümkün olan her yolla dayanışmaya katkı sunmaya çağırıyor.

Şüphe yok ki, Türkiye, Kürdistan ve yakın coğrafyamız da dünyada olup biten tüm bu gelişmelerin karşılıklı basınçları altında süreci karşılıyor. Uluslararası iklimin yarattığı avantajları da kullanarak, insanlık ve halklar için acı, kahır, ölüm, zulüm getiren her gelişmeyi, kendi iktidarını devam ettirme ve kalıcılaştırma amacına hizmet eden bir kaldıraca dönüştürmeye çalışan Saray ittifakı, pandemi krizinin ortaya çıkardığı en geri eğilimlere tutunarak gündemini icraya koyuyor.  

Bir yandan emek rejimini dönüştürmeye, emekçileri ve ezilenleri hastalık, yoksulluk ve açlığın kollarına terk ederek açtığı paketlerle sermayeye kaynak aktarmaya, doğanın ve kentlerin talanına hız verirken, diğer yandan mesnetsiz hatta aklı başında herkese ahmakça görünen darbe beklentisi söylentileriyle perdelemeye çalıştığı, iç savaş tehditleriyle, açık/gizli trollerinin açıkladığı ölüm ve tecavüz listeleriyle itiraz edenleri sindirmeye çalıştığı bir darbe yapmaya girişiyor.

Türkiye halklarının umut, beklenti ve ihtiyaçları ile sermaye ve siyasi elitlerin arzuları arasında giderek keskinleşen çelişki, rejim krizini müzminleştirirken, Saray ittifakı sekteye uğrayan faşist inşa sürecini, her yeni eşikte başvurduğu darbeleri ile ilerletmeyi hedefliyor. Bu inşayı sekteye uğratan ve şimdiye kadarki çabalarına rağmen dağıtılamayan tüm direnç odakları hedefe oturtuluyor.

Bunun bir sonucu olarak, bir kamu görevlisi olan Diyanet İşleri Başkanının, eşit yurttaşlar olarak tanıma ve hak ettikleri saygıyı gösterme ödevine rağmen LGBTİ+’lara yönelik nefret suçu işleyerek, salgının nedeni olarak hedef göstermesine karşı Ankara Barosunun verdiği haklı tepki, önce baroların sonra da ele geçirilemeyen tüm oda ve meslek örgütlerinin tasfiyesine yönelik girişimlere dayanak edilmeye çalışılıyor.

Pandemi sırasında kendinden olmayan belediyelerce başlatılan yardım kampanyaları, dayanışma girişimleri bu konuda da tekel olmak isteyen iktidarca “paralel devlet kurmak” söylemiyle kriminalize edilmek isteniyor. Saray ittifakı, yumuşak karnı olan Kürt meselesi üzerinden CHP’ye parmak sallıyor. Ortaklaşa bir iradeden ziyade, nesnel olarak yan yana düşen muhalefet blokunu bölmek için azami çaba sarf ediyor. Ve halihazırda bu konuda kimi başarılar elde etmiş durumda. İyi Parti kurucuları tarihsel referanslarına ricat ederken, hem devletin derinleriyle Kürt düşmanlığı üzerinden akit tazeliyor hem de muhalefet blokunu terk ederek iktidarın “nimetlerinden” faydalanabileceği bir pozisyon almaya çalışıyor.

Toplumsal/siyasal muhalefetin en kararlı ve öncü güçleri olan Kürt Özgürlük Hareketi ile HDK/HDP etrafında şekillenen blokun, iki kutuplu egemenlik sistemine karşı kazandığı tarihsel başarı ve potansiyelinin açığa çıkmasından beri, çöktürme planı kapsamında bir yandan içeride ve dışarıda savaş tüm hızı ve yeni evreleri ile sürerken,  HDK/HDP bloku sürekli ve şiddetli bir saldırı altında tutuluyor. Son yapılan kayyum atamaları, parti kapatma tartışmaları bir yandan bu süreklilik içinden okunabilecek gelişmeler, bir yandan yeni darbe girişiminin güncel adımları olarak karşımıza çıkıyor.

Kürt halkına, Alevi toplumuna, devrimcilere, kadınlara, gençlere, LGBTİ+’lara, velhasıl siyasal ve toplumsal muhalefetin rejim tarafından içerilemeyecek tüm unsurlarına karşı uygulanan psikolojik harp ve düşman hukukunun bir tezahürü olarak mezarlıklar, cenazeler, cemevleri ve küçücük çocuklar dahi saldırının konusu edilebiliyor. Tartışılması dahi hayret verici olan temel haklar için canları pahasına mücadele eden insanların talepleri karşısındaki vurdumduymazlıkla ölümlerine yol açılması yetmezmiş gibi cenazelerine işkence ediliyor, sevdiklerinin veda, gömme ve ziyaret hakkı engelleniyor.

Bu vesileyle, hayatlarını kaybeden Helin Bölek, Mustafa Koçak ve İbrahim Gökçek’i saygıyla anıyoruz. Halkların hakları için verdikleri mücadele nedeniyle mahpus edilen ve ölüm orucunu sürdüren Av. Ebru Timtik ve Av. Aytaç Ünsal’ın adil yargılanmaları önündeki engellerin bir an önce kaldırılmasını ve serbest bırakılmalarını istiyoruz.

İktidara geldiği günden beri, patriyarka kapitalizm ilişkilerinin neoliberal-yeni muhafazakâr restorasyonuna ilişkin bir gündemi ısrarla takip eden AKP ve Erdoğan, kadınları yeni rejimin inşasının hizmetine koşmak üzere kendi ideolojik, politik, kültürel evreninin taşıyıcısı yapma hevesiyle muteber olan/olmayan olarak etiketlemek suretiyle bölmeye çalışıyor. Ne var ki, kadınların son yıllarda, hem ataerkil saldırganlığa hem de faşizme karşı mücadelede tüm muhalefete ilham kaynağı olan olağanüstü direnci karşısında, işi trolleri aracılığıyla tecavüz listeleri yayınlamaya, iç savaş korkuluğunun ganimeti saymaya kadar vardırıyor. Kadına yönelik şiddet ve cinayet faillerini koruyan ve cezasızlık ile ödüllendiren yargı ve kolluk pratikleri ise bu saldırıları cesaretlendiriyor. Salgın günlerinde kadına yönelik fiziksel, psikolojik, cinsel şiddetteki artışa rağmen, iktidar blokuna bağlı medya araçları eliyle yürütülen karalama kampanyalarıyla öcüleştirilmeye çalışılan 6284 sayılı yasa rafa kaldırılır, İstanbul Sözleşmesi uygulanmazken, çocuk istismarcılarının evlilik yoluyla affı için hazırlıklar yapılıyor.

Bununla birlikte, pandemi öncesi başlayıp onunla derinleşen iktisadi krizle büyüyen yoksulluk ve işsizlik koşullarında artan memnuniyetsizlikler, toplumsal dayanaklarındaki çözülme alametleri, meşruiyet kaybı, zoraki ortaklar arasındaki çelişkiler, onca baskıya rağmen dağıtılamayan direnç odaklarının varlığı, kaybedilen yerel seçimlerin önüne koyduğu zorluklar ile uluslararası arenadaki hareket kabiliyetinin sürekli kriz üretecek şekilde daralması, Saray ittifakının darbe girişiminin hem sebeplerini hem de zaaflarını gözler önüne seriyor.

Bunu gören iktidar bloku, bir yandan toplumsal tabanındaki çözülmeyi darbe korkuluğuyla durdurmaya çalışırken, kadına yönelik şiddet faillerini de içeren ve ilk acı sonuçları görülmeye başlanan eşitsiz infaz yasasıyla affettiği lümpen ordusunu gerektiğinde kullanmak üzere yedekte tutuyor.

Değindiğimiz tüm bu gelişmeler, geleceğin gerek Türkiye’de gerekse dünyada, kapitalizmin ötesine uzanan eşitlikçi, özgürlükçü, demokratik bir dönüşümün kurucusu olabilecek güçlerin eğilimleri ile onların karşısına dikilen ve emekçiler ile ezilenlere savaş, açlık, hastalık ve ölüm dışında vaat edecek hiçbir şeyi kalmayan sermaye ve onun güncel ihtiyaçlarının gerektirdiği üzere otoriter, baskıcı, kimi yerlerde neo-faşist bir forma kavuşan rejimlerin siyasal elitlerinin eğilimleri arasındaki çatışmanın sonucuna bağlı olarak şekilleneceğini gösteriyor. Hangi iradenin diğerini galebe çalacağının bilgisi, toplumsal güçlerin ve toplumsallaşabildiği ölçüde siyasal güçlerin pratiğinde saklanıyor. Yeni “normal”in kriterlerinin tespiti, kıyasıya bir mücadeleyi ima ediyor.

Bu bağlamda, sözü edilen mücadelenin bu topraklara özgü stratejisi ve eşitlikçi özgürlükçü bir toplumsal dönüşümün anahtarı olan üçüncü yolun inşasına devam etme, bunun toplumsal tabanını genişletme görevinin farkında olan Halkların Demokratik Kongresi Kadın Meclisleri, bağımsız örgütlenme hak ve meşruiyetlerine saygı ve özen göstermek kaydıyla, kadınların kolektif özne olarak bu harcın içine karılmasını, mücadele ve müktesebatının içerilmesi ve ilerletilmesini vazgeçilmez görüyor.

Fiilen direnmekte olan odak ve dinamikleri, herhangi bir güç eksilmesine yol açmayacak, tersine aritmetik toplamın ötesinde yeni bir sinerji doğuracak şekilde yan yana getirecek, asgari bir program etrafında toplanmış, kalıcı bir demokrasi ittifakına olan ihtiyacın olduğu gibi yerinde durduğunu görüyor, yerel seçimlerin ardından açığa çıkan ve arkası boş bir iyimserliğe dayanan beklenticiliğin yarattığı zaman kaybını telafi edecek bir ivmeyle bu yönde çaba gösterilmesi gerektiğini biliyoruz. Böylesi bir ittifakın bir bileşeni ve önemli bir dinamiği olduğunu düşündüğümüz birleşik kadın mücadelesini örme ve kadın dayanışmasını büyütme hedefimizi kararlılıkla koruyor, bu yönde atılacak somut adımlarda elimizden geleni yapacağımızı ilan ediyoruz.

Kadın dayanışması temelinde kurulacakların yanı sıra,  daha önce bir hedef olarak saptanan ve pandemiyle önemi daha açık bir biçimde anlaşılan, hayatın yeniden üretimini devletin ve piyasanın belirleyiciliğine mesafelendirecek, müştereklerin kolektif tasarrufunu önüne koyan, emekçilerin öznesi olacağı öz örgütlerin, dayanışma ağlarının yaygınlaşması ve kalıcılaşması için çaba sarf edeceğimizi, bu ağlara politik bir anlam ve mahiyet kazandırmaya gayret edeceğimizi tekrar ifade ediyoruz.

Bugün yukarıda saydığımız büyük mücadelelere atılırken bize ilham veren Mayıs Şehitlerini, eşitlik ve özgürlük mücadelesinde kaybettiğimiz kadınları saygıyla anıyor; yine bu ay açığa çıkan “Dayağa Karşı Yürüyüş” “İşçilerin Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü”, “Gezi Direnişi” gibi büyük mücadele deneyimlerinin ayak izlerini takip ediyoruz.

Halkların Demokratik Kongresi Kadın Meclisleri olarak, tıpkı diğerleri gibi cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığın da son bulduğu eşit, özgür günlere olan inancımızla 17 Mayıs Homofobi, Bifobi, Transfobi Karşıtı Günü kutluyoruz.

Egemenlerin “yeni normal”ine karşı, yeni yaşamı hep birlikte kurabileceğimizi biliyoruz.

 

HDK KADIN MECLİSLERİ