Halkların Değil, Devletlerin Savaşı!
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelttiği savaş, özünde halkların özgürlüğü ve kardeşleşmesi uğruna yürütülen haklı bir savaş değil, devletlerin egemenlik, tahakküm, yayılmacılık ve sömürgeci amaçlarla yürüttükleri haksız bir savaştır. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra askeri, ekonomik ve siyasi olarak bu savaş devam etmektedir. Son gelişmelerle karşıt kutuplarda da olsalar; ABD, İngiltere’nin başını çektiği NATO ve karşısındaki Rusya, Çin öncülüğündeki güçlerin dünya sistem hegemonu olmak için yeni bir dünya savaşını göze alacaklarını bir kez daha gördük.
Son yıllarda başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın birçok yerinde görülen savaşçı ve işgalci tutumları kabul etmiyoruz. Söz konusu kendi coğrafyaları dışında olduğunda hukuktan, barıştan bahseden devletçi yaklaşımların tutarsızlığına bir kez daha şahitlik ediyoruz.
Ne Rusya’nın güvenlik tehditi bahanesiyle giriştiği bu savaş siyasetini, ne de karşısında demokrasi havariliğine soyunan ABD’nin yaklaşımlarını samimi buluyoruz. Daha yakın tarihimizde Irak, Afganistan, Libya ve Suriye’de olan bitenlere bakıldığında şimdi karşı karşıya gelen güçlerin özünde birbirinden farkları olmadığını biliyoruz.
Türkiye de bu durumdan azade değildir; Rusya'yı eleştirirken, kendisinin 1974'ten bu yana Kıbrıs'ta aynı uluslararası hukuk ihlali eleştirisinin muhatabı olduğunu unutmaktadır. Keza Suriye'nin kuzeyinde geniş bir bölgeyi askeri birlikleriyle kontrolü altında tutmakta; Irak'ın Kuzeyinde, Kürdistan topraklarında çok sayıda askeri üs inşa etmekte ve bu iki ülkenin değişik bölgelerine saldırılar düzenlemekte ve dahası bütün dünyanın terörist kabul ettiği DAİŞ ve El Nusra/El Kaide unsurlarını Suriye topraklarında himaye etmektedir.
Yine Erdoğan rejimi, Rusya ve Ukrayna arasında arabulucu olabileceklerini söyleyedursun; Montrö anlaşmasını fiilen boşa çıkaran ve ABD'nin Karadeniz'de daha güçlü bulunmasının önünü açacak olan ve onu tamamlayan kanal sistemleriyle Karadeniz'i bir savaş alanına çevrilmesine hizmet edecek olan ‘Kanal İstanbul Projesi’nin sahibi olarak kendi tutarsızlığını gözler önüne sermiştir.
Netice itibariyle dünyanın hegomonik emperyalist güçleri veya bölgesel güç haline gelmiş devletler, uluslararası hukuku alenen ihlal konusunda birbiriyle yarış halindedirler. Hukukun yerine hukuksuzluk, barışın yerini savaş, müzakerenin ve diplomasinin yerini nükleer silah kullanma ve Dünya Savaşı çıkarma gibi el yükseltmelerle, gezegenimizdeki hayatın bütününü ve Dünya halklarının varlığını tehdit eden tutumlar almıştır. Sonuç olarak iktidarların sermaye yanlısı siyasi hegemonyacı politikaların bedelini bugün Ukrayna’da yaşandığı gibi halklar ödemektedir. Yanı sıra savaş politikaları, dayattığı ekolojik yıkımla yaşanamaz bir dünyanın ve göç yollarına düşmüş halklar gerçeğinin de doğrudan failidir.
Bu gerçek karşısında kapitalist, emperyalist sömürü düzeninin dayattığı savaşlara, işgallere karşı dünya halklarının barış, adalet ve özgürlük mücadelesinin bir kez daha içinde olduğumuzu vurguluyor; çözümün halkların, ezilenlerin uluslararası dayanışmasıyla ve ortak mücadelesiyle geleceğine inanıyoruz.
HDK Yürütme Kurulu