İmralı’daki tecrit ve işkence sisteminin bugün bütün Türkiye halklarına dönük bir politikaya dönüştüğünü belirten HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek, “AKP zulüm politikalarıyla Türkiye'nin her yerini tecrit altında tutuyor. O yüzden her yer İmralı oldu ve her yer de direniş alanı olacak. Bu direnişi daha çok büyütmenin yol ve yöntemlerini aramak zorundayız” diye konuştu. “Gidecek bir yerimiz yok, arkamızda sadece duvar var, çekilebildiğimiz kadar çekildik, ötesi yok, bundan sonrası hamle dönemi” diyen Çiçek ekledi: “Fiili meşru eylem hattı hem evrenseldir hem de haktır. Faşizmi yıkmak için her türlü demokratik, fiili, meşru eylem kaçınılmazdır. Örgütlü halktan korkuyorlar. Bu korkuyu lehimize büyütmek zorundayız.” Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan 24 yıldır İmralı’da tecrit altında tutuluyor ne ailesi ne avukatlarıyla görüşmesine izin verilmiyor. Bir yılı aşkın süredir kendisinden haber alınamayan Öcalan için harekete geçen siyasi parti ve kurumlar 12 Haziran’da “Tecrit siyasetine karşı özgürlüğü savunmak için Gemlik’e yürüyoruz” sloganıyla bir yürüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşe öncülük eden Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) Eşsözcüsü Cengiz Çiçek ile konuştuk.
Gemlik sürecine nasıl gelindi? Bu kararı almanıza neden olan etkenler nelerdir?
İmralı’da 24 yıldır kesintisiz mutlak tecrit ve işkence sistemi söz konusu. Sayın Öcalan’ın üzerindeki bu tecridin temel amacı Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarını devam ettirmek ve derinleştirmek. Bilmekteyiz ki yüz yıllık ulus devlet Kürt halkının varlığının inkarı üzerinden kendisini var etti. Sayın Öcalan tam da bu yüz yıllık hikayede özel bir yerde duruyor. Kürt sorunun çözümüyle birlikte Türkiye’de demokrasi ve özgürlüklerin önünü açmaya çalıştı. Buradan okuduğumuzda Gemlik Yürüyüşü sadece AKP-MHP iktidarının politikalarına karşı değil yüz yıllık ulus devlet inkarcılığına ve Kürt sorunun çözümsüzlüğüne dayanan faşizan politikaya dönük bir itiraz da diyebiliriz.
AKP elbette ki bu inkar siyasetini kendi döneminde daha özel bir yere taşıdı. Savaş ve işgal politikalarıyla hem Kürt sorununu çözümsüz kılmaya çalıştı hem de bütün coğrafyadaki halkları, köleleştirmeye ve statüsüz bırakmaya çalıştı. AKP-MHP iktidarının politikaları sadece Kürt halkını değil bütün ezilen kesimleri artık nefes aldırmaz bir pozisyona soktu. Saldırı o kadar derinleştirildi ve yaygınlaştırıldı ki toplumsal zeminde artık kimse nefes alamıyor. En küçük bir hak arama talebi baskıyla karşılanıyor. Kendisini Kürt savaşı üzerinden, tecrit siyaseti üzerinden üretmeye çalışan bir savaş iktidarıyla karşı karşıyayız. AKP-MHP iktidarını ranta, talana, sömürüye dayalı bir iktidar olarak değerlendirmek lazım. İşte bütün bu politikaların ilk uygulanma merkezi ve AKP’nin kendisini ilk test ettiği yer İmralı’dır. İmralı tecridi Türkiyelileşti derken kastettiğimiz buydu.
İmralı’da hukuk dışına çıkan iktidarın geleneksel devlet politikasını da terk ettiğini görüyoruz. İmralı hukukun kara deliğidir. Şimdi bu hukuki kara delik, politik bir kara delik haline getirilmeye çalışılıyor. O kara deliğin tam da ortasında Sayın Öcalan ve Kürt Özgürlük Hareketi var. Gemlik Yürüyüşü, AKP’nin bütün yayılmacı politikalarına karşı halklara, farklılıklara, kadınlarla, gençlere, ekolojistlere ve emekçilere nefes aldırdı.
Gemlik Yürüyüşü’yle hedeflenen neydi? Ve yürüyüş hedeflerine ulaştı mı?
Bu yürüyüşün startını verirken hem muhalefete hem de iktidara şu mesajı vermek istedik: Sizin burjuva siyaset anlayışınızı ve ölçülerinizi kabul etmiyoruz. Çünkü sizin siyaset anlayışınız hakikatlerin inkarı üzerine kuruluyor ve kendisini üretiyor. Gemlik Yürüyüşü’nden sonra muhalefet ve iktidarıyla verilen mesajlara bakın, Öcalan gerçeğini nereye koyacaksınız? Öcalan şu anda sizin yasalarınız kapsamında bir tutsak, bunu yok sayabilir misiniz? Ama siz Sayın Öcalan’ın hem politik varlığını hem de şahsi varlığını yok sayıyorsunuz. Gemlik Yürüyüşü, bu çürümüş siyasal anlayışa karşı bir ifşa hareketiydi. Hep diyoruz bu topraklarda Kürt sorununun inkarı üzerinden üretilen bir Türklük sorunu var. Yalanlar üzerinden inşa edilen bürokrasi, toplumsal milliyetçi ve ırkçılık var. Bu argümanlar üzerinden iktidar kendini var ediyor.
Gemlik Yürüyüşü, üçüncü yol siyasetinin tam da merkezidir. AKP-MHP iktidarı ve onun karşısında kendisini Millet İttifakı olarak konumlandırmış, sadece devlete kimin sahip olacağı yarışına girmiş iki anlayışı hep reddettik ve reddetmeye devam edeceğiz. Onun karşısında hakikatin sesini dillendirmek zorundayız. Dikkat ederseniz devlet ideolojisinin taşları yerinden oynadı. Sayın Öcalan, bu resmi paradigmayı iflas ettiren düşüncenin sahibi olduğu için hedef alınıyor. Öcalan’ın bütün yoğunlaşmaları, önerileri aslında Türkiye ve Kürdistan halklarının ortak demokratik geleceğine dairdir. Bu da Türkiye’de savaştan, kaostan, talandan, ranttan ve gasptan beslenen bütün iktidar odaklarını ürkütüyor.
O yüzden İmralı’da başlatılan tecrit ve işkence sistemi bugün bütün Türkiye halklarına dönük bir politika haline geldi. Kadıköy sokaklarında atılan “Her yer İmralı her yer direniş” slogan ikili bir mesaj veriyor. Sayın Öcalan sizin tecrit ve işkence sisteminize karşı direniyor ve o irade teslim alınamıyor. O yüzden orası bir direniş adası haline geldi. Onun dışında İmralılaşan bir Türkiye gerçekliği var. Sadece İmralı tecrit altında değil. Türkiye her yeri AKP’nin zulüm politikaları altında tecritte tutuluyor. O yüzden her yer İmralı oldu ve her yer direniş alanı olacak. Biz bu direnişi daha çok büyütmenin yolu ve yöntemlerini aramak zorundayız.
Gemlik Yürüyüşü tam anlamıyla halkın tecrit politikalarına ve AKP’nin zulmüne bir yanıtıydı.
Yürüyüş devlet tarafından engellenmeye çalışıldı. Bu engelleme sadece İstanbul’da değil Kürdistan’da da oldu. Mesela salt Gemlik’e gitmek miydi?
Elbette ki Gemlik’te kendi taleplerimizi, kendi sözümüzü söylemek isterdik. Çünkü Gemlik artık çok özel bir alan haline geldi. Devlet, İmralı ile birlikte Mudanya bölgesini komple kuşatma alanı haline getirdi. Ancak mesele salt Gemlik’e gitmek değildi. Gemlik Yürüyüşü’ne izin verilmeyeceğini ön görüsüyle hareket ettik. Ancak bu soru bağlamında şunu tespit etmek lazım; Gemlik Yürüyüşü hukuk dışına çıkmış AKP-MHP iktidarını teşhir etmek içindi. Talana, ranta dayalı her şeyin önünü açan bu iktidar söz konusu hak ve özgürlükler olduğunda tamamen engelleyen ve saldırgan bir politika izliyor. Kadıköy’de bir araya gelen binler devlete şu mesajı verdi: “Yasalar bağlamında bize bir şeyleri yutturmaya çalışıyor olabilirsiniz ama korsanlaşmış, gasp rejimi haline gelmiş, talan rejimi haline gelmiş yapıya hukuk yoluna girin” diyor. Bunun kadar evrensel, bunun kadar hukuki ve meşru bir zemin olabilir mi.
Gemlik Yürüyüşü, özünde yasaların, hukukun herkese eşit bir şekilde uygulanmasının talebidir. O yüzden çok haklı ve meşrudur. Ama bir diğer yönü de politiktir. Sayın Öcalan politik bir aktördür. Kürt halkı kendisini önderi olarak görüyor ve Kadıköy sokaklarına çıkan insanlar da kendi önderine sahip çıkıyor. Halk, “Onu inkar ederek bizim sorunumuzu tanıyamazsınız” demiştir. Devlet, Kürt’ün iradesine ipotek koyuyor. Kürt diyor ki “Ben demokratik özerklik istiyorum, ana dilimde eğitim görmek istiyorum.” Bunların hepsinin politik mücadelesinin öncülüğünü yapan kişi ise Sayın Öcalan’dır. Kürt halkı bu bağlamda Sayın Öcalan’ı iradesi olarak görüyor.
Gemlik Yürüyüşü kararınızdan sonra bazı Kürt çevreleri ve çeşitli sol ve sosyalist çevrelerden gelen eleştiriler oldu. Seçim tartışmaları üzerinden yapılan bu eleştirileri siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Seçimle bu ülkede rejimin demokratikleşmeyeceğini yaşayarak gördük. O kesimlere şunu söylemek lazım bize sadece “seçim bazlı mücadeleyi öğütleyin” diyorsunuz ama biz AKP’yi seçimle çok yıktık. Ama AKP her defasında demokratik toplumsal muhalefetin eksik ve zayıflığından dolayı kendisini tekrardan örgütledi. Bir iktidar düşünün devleti ele geçirmiş, sivil ve askeri bürokrasiyi ele geçirmiş ve seçimlerde kaybettiği mevzileri özel savaş örgütlenmeleri ile garanti altına almaya çalışıyor. O kesimlere bunu sormak lazım: İktidar özel savaş hazırlıkları yaparken onun karşısında demokrasi ve özgürlük iradesi olan kesimlerin sokağa çıkıp taleplerini dile getirmesi nasıl oluyor da oyuna gelmek olarak algılanılıyor. Bizde şunu diyoruz gaflet uykusundan uyanın.
Kendisini ayakta tutmaya çalışan bir iktidar her türlü paramiliter örgütlenmeyi yapacak, siz hala durduğunuz yerde diyeceksiniz ki “tek mücadele yöntemi seçim.” Elbetteki seçimler bizim için önemli bir mücadele zeminidir. Sadece bir sandık mücadelesi değildir bizim için. Bütün mücadelelerimizin zirveleştiği ve en canlı olduğu dönemdir. Bu bağlamda seçim hattında yürütülecek mücadeleyi biz reddetmiyoruz ama onun yanına başka bir şey koyuyoruz diyoruz ki Türkiye gibi faşizan ülkelerde demokratik toplumsal mücadeleyi açığa çıkarmak en az seçim mücadelesi kadar önemlidir.
İmralı tecridinin bir kara delik gibi bütün demokratik normları yuttuğunu ifade ettiniz. Bunu biraz açar mısınız?
Ben bunu yasak elma hikayesine benzetiyorum. O yasak elmayı bir kere ısırdığınızda ilk günahı işlemişsinizdir. İlk günah nasıl sonraki günahların tetikleyicisi oluyorsa sürekli günah işleyen bir mekanizmaya dönüyorsunuz. AKP’nin de kendisi bu. İmralı’da ilk defa hukuk dışına çıktı. İmralı’da Sayın Öcalan’a dönük uygulamalarını AKP’nin ilk yasak elması olarak değerlendirebiliriz. AKP, ilk İmralı’da suça bulaştı. Ondan sonra bir suç örgütüne dönüştü. Kürt denklemi çok önemli ve kader tayin edici bir denklem. Şu anda Rojava ve Güney Kürdistan’da savaş siyasetini Türkiye ve Ortadoğu haklarına dayatan bir iktidar gerçeği var.
Bunu ne adına yapıyor, ‘ülkemi teröristlerden temizleyeceğim’ diye yapıyor. Büyütülen Kürt savaşı, Türkiye halklarının gerçek sorunlarıyla yüzleşmesini de engelliyor. Savaş girdabında olmasaydık bu kadar azgın saldırılar doğaya, yeşile, kadına, gence ve emekçiye olur muydu? Kürt meselesinde suç işleyen iktidar aynı suçu Türkiye’de yaşayan emekçilere ve ezilen kitlelere dönük de işliyor.
Bundan sonraki eylem takviminiz ne olacak?
Bu topraklarda faşizm okuması yapıyorsak 24 saat faşizme karşı mücadele ruhuyla, bilinciyle, temposuyla hareket etmek zorundayız. Gidecek bir yerimiz yok, arkamızda sadece duvar var, çekilebildiğimiz kadar çekildik, ötesi yok, bundan sonrası hamle dönemi. Toplumsal örgütlülüğümüzü ve eylemselliğimizi fiili ve meşru zeminde örgütlemeliyiz. Eğer bu iktidar yasa dışına çıkmış diyorsak bizim eylem anlayışımız da yasalara takılmamalı. Halkların, ezilen kimliklerin, Kürtlerin eylem anlayışı yasalarla sınırlı tutulamaz. Fiili meşru eylem hattı hem evrenseldir hem de haktır. Bu ülkeyi demokratikleştirmek için faşizmi yıkmak zorundayız. Faşizmi yıkmak için de her türlü demokratik, fiili, meşru eylem kaçınılmazdır. O yüzden hep diyoruz ya örgütlü bir halktan korkuyorlar. Bu korkuyu bizim lehimize büyütmek zorundayız.
Sizce tecrit kalkmadan savaş biter mi? Tecrit bitmeden özgürlük ve insan haklarından bahsetmek mümkün mü?
Tecrit siyaseti savaş siyasetidir ve Türkiye halklarının demokratik mücadelesini tasfiyesini hedefleyen bir siyasettir. İmralı’da tecrit kırılmadan ne Kürt sorunu savaş girdabından kurtulmayacaktır. Kürt sorunu savaş girdabından kurtulmadığı sürece Türkiye’nin demokrasi mücadelesi sürekli zafiyet içinde olacaktır.
Zaman, zaman devletin Öcalan’la görüştüğüne dair iddialar ortaya atılıyor. Son Gemlik Yürüyüşü’nde bazı kemalist çevreler “Öcalan’la yeniden mi görüşülüyor?” şeklinde yazıp çizdiler. Bu iddialar hakkında ne söylemek istersiniz?
Öncelikle bu sorunuzun nesnel olarak tehlikeli bir soru olduğunu söylemeliyim. Devlet sıkıştığı zaman Öcalan’a giden fotoğrafı bilerek ya da bilmeyerek vermenin kendisi çok tehlikeli bir zemin. Ana muhalefet de AKP’yi sıkıştırmak istediğinde “Siz işte sıkıştığınızda Öcalan’a gidiyorsunuz” diye yaygara koparıyor. Ama biz böyle okumuyoruz. Zaten Sayın Öcalan’ın kendi iradesi, kendi aklı, kendi deneyimi var. Kimseye de ihtiyacı yok. Bunu bir avukatı olarak söylüyorum. “AKP ile diğer ve siyasal yapılarla benim üzerimden bu sorunu araçsallaştırmayın” dedi defalarca. “Ben sizin aparatınız değilim. Ben burada bir çözüm iradesi ve aklı geliştirmeye çalışıyorum. Türkiye’nin demokratik geleceğini dair kafa yoruyorum. Siz her defasında kendi iktidarınızın çıkarı için bana gelirseniz ben bu oyuna gelmem” dedi. Oyuna gelmediği için bugün tecrit altındadır. Oyuna gelmediği için alıkonulmuştur.
Sayın Öcalan AKP’nin kendisini araçsallaştıran komplocu oyunlarına gelseydi bugün tecrit altına alınmayacaktı. O zaman AKP’ye karşı olduğunu iddia edenlerin de bunu böyle okuması gerekiyor. Her zaman söyledi: “Ben burada mutlak rehineyim. O yüzden bu sorunun çözümü için kolaylaştırıcı rolümü oynarım ama beni kullanmaya çalışan herkesi de reddederim.” Sayın Öcalan rest çekti. Rest çektiği için şu anda kendisinden haber alınamıyor. Sayın Öcalan’a gidip Kürt sorununun demokratik barışçıl düzlemde çözmeye çalışan her aklı, her iradeyi Sayın Öcalan da önemser, Kürt halkı da önemser, Kürt siyaseti de önemser ve destekler. Adının kim olduğu önemli değil gerçekten samimi bir şekilde bu sorunu çözmek için Sayın Öcalan’ı muhatap alan iradeyi destekleriz. Ama bir şartla, araçsallaştırmayacaksınız, kendi iktidarınızı kalıcı kılmanın, hegemonyanızı derinleştirmenin aracısı kılmayacaksınız. İşte AKP buna yeltendiği için Sayın Öcalan rest çekti.
Halk direnişi de büyüyecek
Son süreçte HDK’ye dönük baskıların yoğunlaştığını görüyoruz. Gemlik Yürüyüşü öncesi yoğun gözaltı operasyonları oldu. Genel Merkez binanız basıldı. Birçok arkadaşınız gözaltına alındı ve tutuklandı. Bu baskıların devamının geleceğini düşünüyor musunuz?
HDK’nin toplumsal özgürlükçü fikriyatı, demokratik mücadelesi ve demokratik direnişin yanında inşacı siyaseti elbetteki Saray’da oturanların uykusunu kaçıracak ve sırça köşklerinde oturanları rahatsız edecek. HDK ve HDP’nin varlığı bile tek başına bütün bu yalan dünyasını yırtıyor. Biz sadece direnmiyoruz aynı zamanda inşa ediyoruz. Nerde bir emekçi varsa, nerde bir direnen gurup varsa HDK oradadır. Baskıları bu kadar arttırmalarının nedeni de budur.
Tekrardan şunun altını çizmek gerekir. Halkların kongresiyiz, halkların partisiyiz, bu fikriyata gönül vermiş halklarımız demokratik öz savunmasını kendi kongresi ve partisinin etrafında büyüttü. Bu mücadele sadece yöneticiler ve örgütler arasında bir mücadele değil. Devletin halklara karşı ilan ettiği bir savaş var. O yüzden halklarımızın her geçen gün daha fazla kendi örgütlerini, demokratik kurumlarını sahiplenmesi bu saldırıları sonuçsuz bırakacaktır. Evet saldırılar artacak bunu biliyoruz ama bunun karşısında halk direnişini ve demokratik yaşam inşasını büyüteceğiz. Bu topraklarda faşizm ya gidecek ya gidecek, özgürlük ya kazanılacak ya kazanılacak.
Via/ Yeni Özgür Politika - Erdoğan Alayumat