Dersim Katliamı’nın üzerinden tam 80 yıl geçti. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş esasını oluşturan halklar ve inançlar üzerindeki inkar ve imha siyasetinin en ağır uygulandığı yerlerden biri olan Dersim toprakları hala bu soykırımın izlerini taşımaktadır. Dersim, Erken Cumhuriyet Döneminde, ivmelenerek artan tekçi, inkarcı ulus devletin kurumsallaşması ve hazırlanan Şark Islahat Planları ile temel hedef haline gelmiş, 4 Mayıs 1937 tarihli emirle ‘Tunceli Tenkil Harekatı” adıyla soykırım başlatılmıştır. Bölgede yaşayan Kızılbaş Kürtleri ile 1915 Ermeni Soykırımı’ndan kurtulan Dersimli Ermeniler iki yıl süren acımasız, vahşi yöntemlerle kah aç bırakılarak, kah sığındıkları mağaralarda zehirlenerek, kah da soykırımın tanığı Laç Deresi’nde uçurumlardan atılarak büyük bir katliama tabii tutulmuşlardır. 1938’in acısı Dersim’in dağlarına sığmamış, yıllar sonra Laç Mağarası’nda katledilen yüzlerce insanın kemiklerine ulaşılmıştır. Kurşun harcanmasın diye halkın süngülenerek katledildiği, 70 bin insanın öldürüldüğü, on binlercesinin sürgün edildiği bu katliamın tanıklarından Dışişleri eski Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil soykırımı şöyle özetlemişti: ‘Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kesti!’
Dersim Soykırımı aynı zamanda günümüzdeki kirli savaş tablosunun da, Çöktürme Siyaseti’nin de temel aynasıdır. Dönemin “Yeni Türkiyesi’nin” tek millet, tek dil, tek inanç temelinde, Türk ve Sünni arayışından uzak olan Dersim halkı, pek çok devlet raporunda “Cumhuriyet için bir çıban”, yok edilmesi gereken Şakiler, her türlü evrensel değerden uzak bir toplum olarak tanıtılmaktır. Aynı zamanda, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın 1930’da hazırladığı raporda katliamın bütün ön plan ve gerekçeleri yer almaktadır: “Dersimli okşamakla kazanılmaz, silahlı kuvvetlerin müdahalesi Dersimliye daha çok tesir yapar ve ıslahın esasını teşkil eder, Dersim daha çok koloni gibi nazara alınmalı.’ 1935 yılında, hazırlanan bu gibi resmi gayri-resmi raporun ardından, soykırım harekatı Bakanlar Kurulu’nda görüşülerek TBMM’den karar olarak çıkmıştır.
Tam 80 yılın ardından bugün hala Dersim Soykırımı ile yüzleşilmemiştir. Devlet soykırım mağdurlarından resmen özür dilememiş, katliam sürecinde ailelerinden kopartılan çocuklarla, Dersim’in “kayıp kızlarıyla” ilgili olarak herhangi bir düzenleme yapmamış, sürgün listelerini yayınlamamış, Dersim’i tarihten ve coğrafyadan silmek için icat edilmiş katliamla özdeşleşen Tunceli adı kaldırılarak ilin öz adı olan Dersim, esas sınırları ile birlikte iade edilmemiştir.
Bu tablodan çıkışın tek bir yolu vardır: Hakikati kabul etmek ve soykırımlarla yüzleşmek. Aksine yüzleşilmeyen Dersim soykırımı, yeni katliamları beraberinde getirmektedir. Bugün Dersim’in 31 bölgesi girişe yasaklı güvenlik alanı olarak ilan edilmiş, onlarca yeni kalekollar yapılmış, operasyonlar hız kazanmış, kutsal mekanlar, ziyaretler insansızlaştırmayı da hedefleyen barajlar eliyle sular altında bırakılmış, Alevi inancı üzerinde asimilasyon politikaları hız kestirilmeden devam ettirilmiştir, Dersim Halkı’nın büyük bir çoğunluğunun konuştuğu Kırmançki lehçesi ölü dil olmaya aday hale getirilmiştir.
Bu kapsamda, Halkların Demokratik Kongresi olarak, “Ben sizin yalan ve hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu; ama ben de sizin önünüzde diz çökmedim bu da size dert olsun” diyen Seyit Rıza’lar başta olmak üzere, 4 Mayıs’ta Dersim katliamında hayatını kaybedenlerin anıları önünde saygıyla eğiliyor, devleti bu katliam tarihiyle tam bir yüzleşmeye halklarımızdan özür dilemeye ve bugün Dersim topraklarında doğayı ve bir bütün yaşamı hedefleyen baraj politikasına, soykırım kültürünün ardılı olan operasyon ve savaş politikasına son vermeye çağırıyoruz. Soykırımlara karşı, halkların ve inançların bir arada yaşama umudunu var etmek için tüm halklarımızı mücadeleyi büyütmeye davet ediyoruz.
Halkların Demokratik Kongresi