Yaşayan her insanın gen haritasında, kavimler göçü kadar uzak bir tarih olsa bile, soyunun geçmişinde yaşanmış acıları taşıdığı bilimsel bir gerçektir. Bizim topraklarımızda doğup büyüyen herkesinse, belki büyükbabası, belki anne babası kadar yakınında yaşanmış devasa acıları var. Ermeni Soykırımı’nı dinleyerek büyüdük, Dersim Katliamı’nın hayatta olan tanıkları var, Maraş Katliamı’nın tanıkları ve onların çocukları yaşadıklarını anlatırken nefesimiz kesiliyor, hâlâ 90’lardaki devlet vahşetinin bakiyesiyle beraber büyüyoruz.
Bir halklar bahçesi olabileceği yerde cehenneme çevrilen Türkiye’nin kardeş halklarından Êzidîler, zaten on yıllardır kızıl ve beyaz soykırımlarla göçe maruz bırakıldılar. Daha 1970’lerde on binlerle ifade edilen Êzidî nüfusu, bugün birkaç yüzle sınırlı. Bu soykırım öyle bir raddeye varmış ki, Êzidîlere ait mezar yerleri bile yağmalanmakta, kolektif ve özgün yapısına uygun her şey yok edilmek istenmekte.
Bu yaşananlardan daha acısı, içinde bulunduğumuz bu modern çağın daha ilk yıllarında, savaşları sona erdiren onca anlaşmaya, yeni savaşlar çıkarılmasının önünü kesecek onca sözleşmeye rağmen, büyük bir katliam yaşandı. Emperyalist devletler, “kendi elleriyle çizdikleri” sınırları, kendi elleriyle silmeye kalkınca Êzidîler, 21. yüzyılın en korkunç vahşetine maruz kaldı.
Ortadoğu’yu bir kör karanlıkla yangın yerine çeviren IŞİD barbarlığına karşı, bölgede direnenler olduğu kadar, yollarındaki taşları ayıklayanlar da vardı! Bu örgütlü vahşetin karşısında iyilikten başka yol bilmeyen Êzidî halkının 3 Ağustos 2014’te asırlardır yaşadıkları Şengal coğrafyasında uğradığı katliam, tüm dünyada yankılanan bir çığlığa dönüştü.
Tarihleri boyunca 73. kez katliama maruz kalan kadim Êzidî halkının yaşadığı vahşet kitaplarda, filmlerde, anılarda rastladığımızdakiler gibi değil, unutulacak gibi değil! Yaşadıkları köyler IŞİD’li caniler tarafından basıldı, ateşe verildi. Gençler, kadınlar kaçırılıp köle pazarlarında satıldı. Her şeylerini bırakıp kaçarlarken IŞİD vahşeti kadar açlıkla da, susuzlukla da baş etmek zorunda kaldılar.
400 bin Êzidî’nin vatanını terk etmek zorunda kaldığı bu katliamda öldürülen Êzidî halkının yanı sıra binlerce kadının hâlâ IŞİD’in elinde olduğu biliniyor. Güneşten evvel kalkıp güneşi doğuran Êzidî kadınların büyük bir kısmı, doğup büyüdükleri toprakları canları pahasına savunmayı, savaşmayı seçerek bölgede yaşayan kadınlara hayati önemde bir örnek teşkil etti. Êzidî bir genç kadının, IŞİD’in katlettiği nişanlısının mezar taşına, upuzun örülü saçını kesip bağladığını gösteren fotoğraf, bu direnişin sembol görüntülerinden biri oldu ve hafızalarımızda tazeliğini koruyor.
Soykırımdan bu yana geçen 5 yıla rağmen yalnızca Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’na bağlı araştırma komisyonu tarafından Êzidîlerin soykırıma uğradığı rapor edilmiş olmasına rağmen BM Güvenlik Konseyi nezdinde bir girişimde bulunulmadı. Şengal katliamı süreci ve sonrasındaki dönemde görüldü ki, Êzidîlerin kültürel varlıklarını ve inançlarını yaşattıkları coğrafyadan sürülmesi, maruz kaldıkları entegrasyon politikaları da eklendiğinde bir kültürel soykırımdan farklı değildir.
HDK Halklar ve İnançlar Komisyonu olarak bizler, soykırımın Birleşmiş Milletler tarafından tanınmasını, Êzidî halkının temel haklarının garanti altına alınmasını ve olası katliamlara karşı korunmasının temin edilmesini öncelikli olarak görüyor ve katliamın yıldönümü olan 3 Ağustos 2019 günü saat 11.00’de 1 dakikalık sessizlik çağrısına bütün halkımızı davet ediyor,
Halkların Demokratik Kongresi
2 Ağustos 2019