23 Ekim 2011 tarihinde Van merkezli ve 9 Kasım 2011 tarihinde Edremit merkezli yaşanan depremlerde resmi rakamlara göre 644 kişi hayatını kaybetti. 1966 kişide yaralandı. Hayatını kaybedenleri saygıyla anıyor. Yakınlarına bir kez daha başsağlığı diliyoruz.
Ülkemiz yüzölçümünün %92’si (%45’i 1.derece, %26’sı 2.derece), nüfusunun %95’i ve sanayisinin %98’i deprem bölgesinde yer almaktadır. Yakın tarih açısından Van depreminden önce sonuçları çok yıkıcı olan 17 Ağustos 1999 yılındaki Marmara depremini yaşadık. Tüm konuşulanlara yazılıp çizilenlere rağmen dersler çıkarılmadı. Van depremi depreme karşı tedbirsiz olma halini ve yüksek sayıda can kaybına, ağır hasarlara uğramakta olduğumuz gerçeğini bizlere bir kez daha yaşatmıştır.
Van depremi sonrasında Uluslararası Kızılay Kızılhaç Federasyonu gibi ulusal ve uluslararası çeşitli kurumların yaptıkları açıklamalar ile deprem sonrası Van Bölge Eğitim Araştırma Hastanesine başvurulan yaralı sayısı bile, AFAD açıkladığı resmi verilerin gerçekten uzak olduğunu da gördük.
Depremin yapısal ve ekonomik etkileri de çok ağır olmuştur. Ekonomik kaybın 1-4 Milyar TL (500 milyon-1.25 milyar USD) olduğu tahmin edilmektedir. Bu miktar 2011 Van GSMH’sının yaklaşık %30’una denk gelmektedir. Deprem sonrası Van iline gerek halk ve sivil toplum kuruluşlarından gerekse de bütçeden yardımlar yapılmıştır. Kente deprem sonrasında toplam 3.362.548.699 TL maddi yardım gelmekle birlikte kaynak kullanımında büyük adaletsizlik yaşanmıştır.
Deprem sonrası dönemde; yardım mekanizmaları içinde sadece belli dernek ve vakıfların ön plana çıktı. Bazılarının da red edildi. Bunun politik sebepleri olduğu, bu kararın verilmesinde derneklerin hangi gereksinimleri karşılayacağı değil, iktidara yakın olup olmadığının belirleyici olduğu çok açıktı. Yardımların kabul edilmesinin yanı sıra dağıtılmasında da kayırmacılık yaşandığı gözlemlenmiştir. Özellikle köylerde ve Van kent merkezinin çeperindeki yoksul mahallelerde iktidara yakın olmak ve olmamak yardımların dağıtımında belirleyici olmuştu.
Deprem sonrası halk ve STK'lardan hükümete yapılan Van'ın afet kapsamına alınması talebi red edilmiştir. Bu dönemde evleri yıkılan insanların büyük bir kısmı göç etmiş, bir kısmı da kurulan çadır kentler ve konteynırlarda barınmıştır. TOKİ tarafından depremzedeler için yapılan evler kentin ve halkın kültürel ve doğal yaşamına uygun yapılmadığı gibi halka yüksek fiyatlarla satılmıştır. Halk taksitlerini ödemekte halen zorlanıyor. Yine deprem sonrası esnafın vergi borçlarını silmek yerine 5 yıllığına ertelediler. Uzun süre vergi terkini için yapılan taleplere hükümet kulağını kapattı. 2018 yılı itibari ile halk TOKİ taksitlerini, esnaf ise biriken vergi borçlarını ödemekte zorlanmaktadır.
Ülkemiz bir yandan üzerinde bulunduğu toprakların deprem kuşağında yer alması, bir yönüyle de kentleşme, yapılaşma ve denetim konularında akla, bilime ve mühendisliğe aykırı uygulamalar ve rant politikaları nedeniyle, “doğa olayı” sınırları içinde kalması gereken olaylar büyük felaketlere yol açmaktadır. İnsan yaşamının değersizliği yanında rant amaçlı doğanın tahribatı, uygun olmayan yerlere konut yapılması, kentlerin kanserojen şekilde büyümesi yaşanan en küçük bir doğa olayında toplumun felaketine neden olmaktadır. Kentler, kapitalizmin yeni liberal politikalarının belirleyiciliği altında biçimlenmekte ve dönüştürülmektedir. Küreselleşme sürecinin ve sermayenin kentleşmesin Türkiye kentlerinde ortaya çıkardığı toplumsal eşitsizlikler ve mekansal ayrışmalar derinleşerek genişlemektedir. Halkın büyük çoğunluğu için kullanım değeri olan mekanlar sermaye için değişim değeri haline dönüştürülerek doğal kaynaklarımız, tarihi ve doğal değerlerimiz, kültürel mirasımız, ekolojik dengeler yok edilmektedir.
Kent mekanlarının metalaştırılarak sermayenin birikim mekanı haline getirildiği günümüzde, sömürüye dayanan bir kentsellikten, insanoğlunun hak ettiği bir kentselliğe olan yolun açılması, sermayenin değil insanlığın yararına bir dönüşümün gerçekleştirilmesi, tüm sürecin sona erdirilmesinin biricik yolu olarak görülmektedir.
HDK olarak; doğa olaylarının felaketlere dönüşmesini engellemek için doğa ile uyumlu ekolojik bir yaşamı kurmanın insanlığın temel görevi olduğunu biliyoruz. Bugün bile bilim insanları İstanbul için deprem alarmı vermektedir. Fakat buna rağmen tedbirler almak yerine, deprem toplanma bölgeleri dahi imara ve ranta açılmaktadır. Bu nedenle; kentlerin ve doğal çevrenin değişim değerini değil kullanım değerini esas alan politikaları geliştirmek ve mücadele etmek hepimizin tarihsel bir görevdir.
HDK YÜRÜTME KURULU