Dayanışmamız, Tarihte Yaşadığımız Acıların Çığlığı Olacaktır

16.03.2019


 

Baharın gelişini müjdeleyen Mart ayı toplumsal belleğimize “acılar ve katliamlar ayı’’ olarak kazınmıştır. Üzerlerinden on yıllar geçmiş olmasına rağmen Beyazıt, Halepçe, Ümraniye ve Gazi katliamları, yüreklerimizdeki acısını, hafızalarımızdaki tazeliğini bugün de korumakta ve acılarımıza yenileri eklenmeye devam etmektedir.

Beyazıt katliamı faillerini yakalamak için peşlerinden koşan polislere ‘dur’ emri verenler, 12 Mart 1995`te İstanbul Gazi Mahallesi`nde Alevilerin gittikleri kahvehanelerin ve cemevinin hedef alındığı silahlı planlayanlar ve protesto etmek için toplanan halkın üzerine ateş açılması sonucunda 22 yurttaşımızın katledilmesine yol açan “vur” emrini verenlerdir. Dün “vur” emri veren, katliamları tezgahlayan zihniyet, bugün iktidardadır.

Gazi ve Ümraniye katliamlarının sorumluları, bugün yeni katliam politikalarının mimarlarıdır. Bu katliamların sorumluları açığa çıkarılıp yargılanmadığı gibi katliam mağdurları hedef haline getirilmiştir. Bunun bir sonucu olarak da Hasan Ocak gözaltında kaybedilmiş, kaçırılarak katledilmiştir.

Yakın geçmişteki Gazi ve Ümraniye katliamların sorumluları açığa çıkarılıp yargılanmadığı gibi, katliam mağdurları hedef haline getirilmiştir. Bunun bir sonucu olarak da Hasan Ocak kaçırılarak katledilmiş, gözaltında kaybedilmiştir. Katliamlaı sorumluları ise, bugün yeni katliam politikalarının mimarları olmuştur.

16 Mart 1988 tarihinde Halepçe katliamını gerçekleştiren Saddam'la bugün iktidarda olanların amaçları aynıdır. Saddam'ın Halepçe katliamı ile “çöktürme” planını uygulayan zihniyetle arasında bir fark yoktur. Başur'da Kürt halkını hedef alan katliamda, dönemin Saddam Hüseyin rejimi 5 binden fazla çocuk, kadın ve erkeği kimyasal silahlarla acımasızca katletmiştir. Tüm dünyanın gözleri önünde yaşanan bu katliama sessiz kalan, bu vahşeti seyreden ulus devletler de katliamdan en az Saddam Hüseyin rejimi kadar sorumuldur.

Halepçe`de kadın, çocuk demeden katliam yapanlara gerekli tepkiyi göstermeyenler, Roboski katliamına imza atmaktan da, IŞİD çetelerinin vahşi katliamlarına zemin hazırlamaktan da geri durmamıştır.

30 Mart 1972’de Kızıldere’de Mahir Çayan ve yoldaşlarının kaldıkları eve, güvelik güçleri tarafından ağır makineli silahlar, havan topları ve roketatarlarla saldırılmış, 10 devrimci hayatını kaybetmiştir. Yine; 41 yıl önce 16 Mart 1978`de İstanbul Üniversitesi öğrencisi yedi genç, güvenlik güçlerinin gözleri önünde katledilmiştir. Aynı zihniyet bugün de üniversitelerde ve sokaklarda faşist saldırılarını sürdürmektedir.

13 Mart 1982’de İzmir’in Buca zindanı da 20 yaşlarındaki üç genç devrimci işçinin idamına tanıklık etmiştir: Necati Vardar, Seyit Konuk, İbrahim Ethem Coşkun. Üç genç devrimci de faşizmin zindanlarında yaşadıkları tüm baskı ve işkenceye rağmen darağacına onurluca yürümüştür. İdamlarının üzerinden 37 yıl geçmiş olmasına rağmen bunca yıldır aynı cuntayı besleyen sermaye düzeni, tüm vahşiliği ile hüküm sürmeye devam etmektedir.

Bu katliamların arkasındaki güçler, aradan geçen bunca yıla rağmen aydınlatılmamış, gerçek failleri belirlenmemiştir. Halklarımızın adalete olan ihtiyacı dünden çok daha fazladır. Yeni katliamlara meydan vermemek için, barış, eşitlik, özgürlük ve adaletin hâkim olduğu bir dünya yaratma mücadelemizi kararlılıkla sürdürmeye devam edecek, yaşanan bu katliamları unutmayacak, unutturmayacağız!

Bizler, Halkların Demokratik Kongresi olarak, emekten barışın, demokrasinin yanında saf tutanlar, saldırılarınıza bugün de teslim olmayacağız. Dayanışmamız, tarihte yaşadığımız acıların çığlığı olacaktır.

HDK İSTANBUL İL MECLİSİ