'Çözüm Barışta!' Konferansımızı 8 - 9 Şubat Tarihlerinde İstanbul'da Gerçekleştirdik

Kürt sorununun tarihsel karakteri ve çözüm arayışlarını, barışın toplumsallaşması perspektifi ile tartıştığımız “Halkların Eşit ve Özgür Yaşamı Yolunda Çözüm Barışta” konferansımız İstanbul'da gerçekleştirildi.

8 – 9 Şubat Tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirdiğimiz konferans Eş Sözcümüz Meral Danış Beştaş’ın Açılış konuşması İle başladı.

"Barış, masa başında yazılan bir anlaşma değil, halkların örgütlü gücüyle kurulan bir gelecek projesidir. Bizler, bu mücadelede yalnız değiliz! Kürt halkı direniyor, Filistin halkı direniyor, Lübnan’dan Yemen’e kadar halklar direniyor. Türkiye’nin emekçileri, kadınları, gençleri, bu mücadeleye omuz veriyor.

Çünkü umut barıştadır, barış umudu yeşertir! Ve demokratik mücadele için, halklara dayatılan savaş ve yıkım düzenini aşacak bir alternatif gerekmektedir. Sayın Abdullah Öcalan tarafından ortaya konulan Ortak Vatan, Birlikte Eşit Yaşam ve Demokratik Cumhuriyet paradigması; salt Kürt halkı için değil, tüm ezilen halklar için kurtuluş umududur.

Bugün Ortadoğu’da halklar, ulus-devlet sınırları içine sıkıştırılmış, kimlikleri inkâr edilmiş ve birbirine düşman edilmiştir. Sayın Öcalan’ın Demokratik Cumhuriyet perspektifi, devletin bir etnik kimliğin değil, tüm halkların ortak iradesiyle demokratik bir yönetime dönüşmesi gerektiğini savunuyor.

Bu, Kürt halkının özgürlüğü kadar, Türk halkının, Arapların, Ermenilerin, Süryanilerin, Lazların ve diğer tüm halkların da eşit yurttaşlık temelinde ortak bir yaşamda var olmasını sağlayacak bir çözüm modelidir.

Çünkü eşitlikçi bir toplum modelinde deri rengi, dil, kimlik, kültür arasına fark koyan ayrımcılık yer bulamaz.

Son olarak şunu söylemek istiyorum: Tarih, halkların direnişini yazmaya devam ediyor. Bugün burada, bizler de bu tarihin bir parçasıyız. Haklarımız, özgürlüğümüz ve barış talebimiz için sesimizi yükseltmeye, mücadeleyi büyütmeye devam edeceğiz.

Bu duygularla, konferansın başarılı ve verimli geçmesini diliyorum. Katkı sunacak tüm konuşmacılara, düzenleyicilere ve siz değerli katılımcılara teşekkür ediyorum.

Yaşasın halkların eşitliği

Yaşasın özgürlük ve barış mücadelesi!"

Filiz Kerestecioğlu Moderatörlüğünde başlayan 1. Oturum; Kürt sorunu: 1. Yüzyıl’dan 2. Yüzyıl’a Hakikatin Direnişi başlığı altında

Namık Kemal Dinç'in, Kürt sorununun ortaya çıkışı ve geçmişten günümüze tarihsel karakteri: Osmanlı’dan Cumhuriyet’e; dinamikler, süreklilikler ve dönüşümler. sunumu

Yüksel Genç'in, İsyan ve direnişlerin aynasından Kürtlerin ulusal demokratik talepleri ve haklarının evrimi: Nereden nereye gelindi? sunumu

Prof. Dr. Levent Köker'in, Anayasal rejim ve statü sorunu: Cumhuriyet’in krizi ve resmi ideolojinin çıkmazı; Kürtlerin siyasal temsilini yapılandıracak yasal ve anayasal mekanizmaların gelişimi. sunumu

olmak üzere üç başlık ile gerçekleştirildi.

Halide Türkoğlu Moderatörlüğünde başlayan 2. Oturum;Kürt Sorununun Demokratik Çözümü ve Barış Perspektifi başlığı altında

Sabahat Tuncel'in Demokratik Cumhuriyet, Demokratik Ulus, Demokratik Özerklik: Tarihsel ittifak temelinde halkların barışı ve bir arada yaşama modeli, Abdullah Öcalan’ın çözüm yaklaşımı. sunumu

Dr. Amy Austin Holmes'ün Toplumsal örgütlenme ve siyasi yönetim modeli olarak Rojava deneyimi ve Ortadoğu’daki anlamı: Halkların kendi kendini yönetmesi ve kadın özgürleşmesi temelinde eşit, özgür ve barışçıl ortak yaşam. sunumu


Dr. Arzu Yılmaz'ın Türkiye - Rojava ilişkileri. Türkiye’nin Suriye politikaları ve Rojava’nın pozisyonun bölgesel ve uluslararası
dengelere etkisi. sunumu

olmak üzere üç başlık ile gerçekleştirildi.

Esengül Demir Moderatörlüğünde başlayan 3. Oturum;Savaşın İçinde, Barışın Yolunda: Çözüm Arayışları, Deneyimler ve Modelleri başlığı altında

Cengiz Yürekli'nin Tecrit ve Barış Açmazı: Evrensel hukuk bağlamında tecrit sorunu ve Abdullah Öcalan’ın barış ve demokratik çözüm arayışlarındaki tarihsel rolü. sunumu


Cengiz Çiçek'in Devlet - Öcalan muhataplığında müzakere süreçleri ve çözüm zemini: Oslo ve İmralı deneyimleri; Arka planı, gelişimi, imkanlar ve engeller. sunumu


Paul Rios'un Uluslararası Çatışma Çözümleri Deneyimleri, Aktörler ve Sonuçları: Güney Afrika, Kolombiya, Kuzey İrlanda’dan deneyim aktarımları. sunumu 

olmak üzere üç başlık ile konferansın ilk günü tamamlandı.

Konferansın ikinci gününde Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik'in Moderatörlüğünde başlayan 4. Oturum;Türkiye’de barışın toplumsal zeminini nasıl inşa edeceğiz? başlığı altında

Gültan Kışanak'ın Barışın Toplumsallaştırılması Ve Çözümün Paydaşları: Toplumsal ve siyasal öznelerin dahiliyeti ile katılımcı bir barış nasıl mümkün? sunumu


Erdoğan Aydın'ın Halklar ve inançlar açısından barışın yaşamsallığı: Egemenlikçi politikaların yarattığı algı ve tutumları aşmak; barışın ortak dilini inşa etmek. sunumu

Dr. Noemi Levy-Aksu'nun Geçmişle yüzleşme ve hakikatlerin ortaya çıkarılmasının toplumsal barışa katkısı: Toplumsal adalet ve güven inşasında kolektif hafızanın rolü. sunumu

olmak üzere üç başlık ile gerçekleştirildi.

Dilek Gökçin'in Moderatörlüğünde başlayan 5. Oturum;Küresel kriz zemininde savaşlar ve halkların barış arayışları başlığı altında

Prof. Dr. Hamit Bozarslan'ın Ortadoğu’da yıkılan ne, kurulan ne?:Suriye, Filistin, Lübnan ve İran’da olup bitenler savaşı uzaklaştırıyor mu, barışı yaklaştırıyor mu? sunumu

Metin Yeğin'in Dünyada Barışın Öncesi ve Sonrası: El Salvador, Guatemala, Meksika, Kolombiya, İrlanda, Bask. sunumu

FHKC Sözcüsü Maher Al-Taher'in video katılımı ile gerçekleştirildi.

Çözüm Barışta Konferansımızı ikinci gününde forum ve açık tartışma oturumunun ardından sonuç bildirgesinin sunumu ile devam etti. 

 

“Halkların Eşit ve Özgür Yaşamı Yolunda Çözüm Barışta” konferansımız Eş Sözcümüz Ali Kenanoğlu'nun kapanış konuşması ile tamalandı. 

"...Kürtler, Türkler, Araplar, Aleviler, Dürziler, Ezidiler, Ermeniler, Süryaniler…

Barış ancak ve ancak halklar arasında demokratik toplumsal sözleşmeye dayalı eşit ve özgür birliktelikle mümkündür.

Devletlerin ve egemenlerin çizdiği sınırları aşmak zorundayız. Devletler, uluslararası güçler, emperyalist müdahaleler halkların barışını engelleyemez; belirleyemez.  

Halklar bunu ancak ortak mücadeleyle belirleyebilir.

Barış sadece siyasal bir proje değildir, aynı zamanda toplumsal bir dönüşüm sürecidir. Halkların birlikte yaşama kültürünü güçlendirmeden, eşit haklar ve ortak değerler temelinde yeni bir toplumsal inşa yaratmadan kalıcı barışı sağlayamayız.

Toplumun en geniş kesimlerini barış mücadelesine katmadan kalıcı çözüm mümkün değildir.

Kadınlar, gençler, işçiler, köylüler, göçmenler ve ezilen halklar… Barışın gerçek aktörleri bu kesimlerdir ve onların sesi olmadan barışı kazanamayız.

Bu noktada, barışı sadece bir devlet politikası olarak değil, toplumsal bir inşa süreci olarak düşünmek zorundayız. Barışın toplumsallaşması, barışın sadece resmi söylemlerle ya da hükümetlerin politikalarıyla değil, toplumun tüm kesimlerine yayılması, bir kültüre ve ortak bir bilince dönüşmesi anlamına gelir. Bu, sadece savaş ve çatışmalara sebep onlar unsuların ortadan kaldırılması değil, aynı zamanda bunların ürettiği zihniyetin, düşmanlıkların ve ayrımcılığın da ortadan kalkması demektir.

Peki, bir toplumda barışı toplumsallaştırmak için ne gerekir?

Barış, sadece çatışmaların sona ermesi değil, aynı zamanda adaletin tesis edilmesiyle mümkündür.

“Demokratik uzlaşı, özgür siyaset ve evrensel hukuk” sayacaklarına dayanan bir anlayışıyla mümkündür.

Eğer bir toplumda bazı gruplar sistematik olarak dışlanıyorsa, eğer bir halkın dili yasaklanıyor, kimliği yok sayılıyor, talepleri bastırılıyorsa, o toplumda gerçek barıştan söz edilemez. Kürt halkının hakları tanınmadan, Filistin halkının özgürlüğü sağlanmadan, kadınların ve emekçilerin eşit yurttaş olarak kabul edilmediği bir yerde barış mümkün değildir.

Bu yüzden barış süreci, sadece silahların susması değil, aynı zamanda toplumsal adaletin tesis edildiği bir düzenle mümkündür.

Bugüne kadar dünyada birçok barış süreci yaşandı. Ama bazıları kalıcı olurken, bazıları kısa sürede bozuldu. Başarılı barış süreçlerine baktığımızda, barışın yalnızca hükümetlerin ve liderlerin değil, halkların ve toplumsal hareketlerin inisiyatifiyle gerçekleştiğini görüyoruz.

Örneğin, Güney Afrika’daki Apartheid rejiminin sona ermesi sadece siyasetçilerin müzakeresiyle değil, halkın örgütlü mücadelesiyle sağlandı. Kolombiya’da gerillalarla devlet arasındaki barış sürecinde kadınlar ve yerli halklar doğrudan rol aldı. Kuzey İrlanda’da barışı kalıcı kılan şey, sadece hükümetler arası anlaşma değil, toplumun her kesiminin sürece dahil edilmesiydi.

Türkiye’de ve Ortadoğu’da barışı toplumsallaştırmak istiyorsak, müzakere süreçlerini yalnızca devletlerin ve dar anlamda siyasilerin inisiyatifine bırakmamalıyız. Kadın hareketleri, sendikalar, gençlik örgütleri, sivil toplum kuruluşları, akademisyenler ve sanatçılar, kısacası halkın tüm kesimleri bu sürece dahil olmalı.

Eğer barışı toplumsallaştırmak istiyorsak, bunu kadınların eşit temsiliyeti ve söz hakkı ile yapmak zorundayız.

Barış, yalnızca savaşın sona ermesi değildir; aynı zamanda ekonomik ve sosyal adaletin sağlanmasıdır. Eğer bir toplumda insanlar açlık, yoksulluk ve işsizlikle mücadele ediyorsa, orada barışın kalıcı olması çok zordur. Kapitalizmin savaşları finanse ettiği bir dünyada, gerçek barış ancak sömürü düzenine karşı mücadele ile mümkündür.

Savaş ekonomisinden barış ekonomisine geçiş, halkların barış içinde yaşaması için kritik bir adımdır. Güvenlikçi politikalara ayrılan bütçenin, eğitime, sağlığa ve sosyal refaha ayrılması gerekmektedir.

Barış için emek veren değerli katılımcılar,

Bu konferansın ardından hepimize düşen görevler var:

Kürt sorununda demokratik çözüm perspektifini güçlendirmeliyiz. Kürt sorununun demokratik çözümü için yerel inisiyatifleri ve halk inisiyatiflerini güçlendirmeliyiz.

Rojava’daki devrimci kazanımları sahiplenmeli, halkların ortak mücadelesini büyütmeliyiz.

Filistin halkının mücadelesine daha güçlü bir şekilde ses vermeli, uluslararası dayanışmayı büyütmeliyiz.

Ortadoğu halklarının savaş politikalarına mahkûm edilmesine karşı alternatif barış süreçlerini inşa etmeliyiz.

Sonuç olarak barış bir halk mücadelesidir. Barış bir halk hareketine dönüşürse, ona sahip çıkan milyonlarca insan olursa, işte o zaman barış kalıcı hale gelir.

O yüzden diyoruz ki: Barış, sadece istemekle gelmez; onu inşa etmek, onu büyütmek, onu örgütlemek zorundayız!

Biz burada, halkların kardeşliğine inananlar olarak barışın bir temenni değil, bir mücadele olduğunu biliyoruz.

Bugün burada olan herkes, tarih boyunca savaşa direnenlerin, barış uğruna bedel ödeyenlerin, halkların ortak geleceğini savunanların mirasını taşıyor. Ve biz bu mirası sadece taşımıyoruz; büyütüyoruz, güçlendiriyoruz, yeni bir mücadele sayfası açıyoruz.

Bu konferans bir bitiş değil, mücadelenin yeni bir eşiğidir!

Buradan çıktığımızda, barışı sadece konuşmakla yetinmeyeceğiz; onu hayatın ta kendisi yapacağız. Barışı duvarların ardında değil, meydanlarda, sokaklarda, her yerde örgütleyeceğiz..."