Demokratik Cumhuriyet Ortak Vatan İçin HAYIR!", “Hayır” denilmesi gerektiğine dair, “Ekolojik bir toplum için hayır”, “Barış için hayır”, “Özgürlük için hayır”, “Kadın özgürlüğü için hayır”, “Çocuk hakları için hayır”, “ Eşit yurttaşlık için hayır.
“Bizler, bu ülkenin emek, barış, demokrasi ve özgürlük güçleri olarak insanca yaşanabilir ve demokratik olan bir Türkiye için bir araya geldik. Şimdiye kadar yürüttüğümüz mücadele, 94’üncü yılına yaklaşan Cumhuriyet’i demokratikleştirme, sosyalleştirme ve bu toprakları, üzerinde herkesin eşit olarak yaşadığı ortak vatan yapma mücadelesidir. Emekten, demokrasiden, barıştan ve özgürlüklerden yana; doğadan ve insandan yana; eşitlik hukuku ile bir arada yaşamdan yana bir anayasayı Türkiye halklarına kazandırma mücadelesine dün olduğu gibi bugün de devam ediyoruz.
Toplumun demokratik, çoğulcu, eşitlikçi, laik, kadın özgürlükçü, ekolojik ve sosyal bir anayasa ihtiyacı ve talebi bakidir. Yeni bir toplumsal sözleşme, Türkiye’nin tarihsel, toplumsal ve kültürel sorunlarının aşılması, eşitlik ve farklılıkların beraberliği ruhunun pekişmesi açısından önemli bir adım olacaktır.
Ancak şimdi bu ihtiyaç yok sayılmış, Erdoğan-Bahçeli ittifakı eliyle gündeme taşınan ‘Anayasa değişikliği’ bir kişinin heveslerini karşılamak için gündeme getirilmiştir. Cumhurbaşkanı’nın varolan Anayasa’yı ihlal etmesine bir anayasal kılıf bulma çabası, süreklileşmiş hukuka aykırılık ve suç işleme durumuna bir hukuk yaratmak içindir. Erdoğan-Bahçeli ittifakının Anayasa değişikliği ‘mutlak iktidar’ ve ‘tek adam yönetimi’ hedeflidir.
Bu değişiklik ile yasama, yürütme ve yargı erkleri arasındaki kuvvetler ayrılığı, kuvvetlerin birliği ve uyumu hedefi ile ‘tek kişi yönetimi’ altında toplanmakta, adalet terazisi ‘tek adam’ın eline verilmekte; zaten demokratik ülkelere göre oldukça geri bir düzeyde olan denge, denetleme mekanizmaları bertaraf edilmekte, halkın temsil ve denetim hakkı gasp edilmektedir. Böylelikle, Türkiye’de uzun yıllardır sürdürülen demokratikleşme mücadelesinin kısmi kazanımları dahi tasfiye edilmek istenmektedir.
Bu değişiklik, demokratik anayasal düzenin geliştirilmesine, evrensel temel hak ve özgürlüklerin güçlendirilmesine, güçlü bir yerel demokrasinin oluşturulmasına yönelik değildir. İktidarın sınırları alabildiğine genişletilmekte, yurttaşların temel hak ve özgürlükleri ise alabildiğine işlevsizleştirilmektedir.
Bu teklifi ilkesel ve demokratik nedenlerle kabul etmek mümkün değildir. Mesele sadece bir kişi ile de ilgili değildir. Sorun, demokratik olmayan, ‘tek adam yönetimi’ne dayanan otoriter, merkeziyetçi ve totaliter bir yönelimin hâkim kılınmasıdır. ‘Tek adam’lar değişir, ama kurulmak istenen bu ceberut sistem onlarca yıl bu ülke halklarının başına bela olur.
Yapılmakta olanın adı, sivil darbeyi, OHAL ve KHK rejimini süreklileştirmek; toplumu daha fazla baskı altında tutarak demokratik hak ve özgürlükleri yok saymaktır. Bu durumun siyasal, ekonomik ve toplumsal yaşamımızın her alanında yaralayıcı, kutuplaştırıcı ve çatışmacı sonuçlar doğuracağı şüphesizdir.
Bir ülkenin tamamını ve her şeyi ‘tek adam’ın keyfiyetine bağlayan Anayasa değişikliği bir ‘mutlak iktidar’ hevesinden öte bir şey değildir. Bu değişikliği topluma OHAL koşullarında, meşru olmayan yollarla, baskı ve yasaklarla dayatanlar, bu ülkenin geleceğine ve barışına en büyük zararı verenlerdir.
Eş Genel Başkanlarımızın, seçilmiş milletvekillerimizin, belediye eşbaşkanlarının ve meclis üyelerinin ve binlerce partili arkadaşımızın siyasi rehineler olarak cezaevlerinde tutulduğu; kadın iradesiyle oluşmuş yapıların tahrip edildiği; muhalif medya kuruluşlarının engellendiği ve kapatıldığı, kimi çalışanlarının tutuklandığı; sivil yaşamın olmazsa olmaz örgütlü yapısı olan STK’lerin kapatıldığı; özgür düşüncenin egemen olması gereken üniversitelerin baskı altında tutulduğu, akademisyenlerin görevden atıldığı veya tutuklandığı, kamu emekçilerinin kamudan ihraç edildiği bu süreçte topluma dayatılan anayasa değişikliği demokrasi hedefli değildir, bu anlamıyla referandumun meşruiyeti yoktur.
Bizler, bu coğrafyanın barışı, emeği, eşitliği ve onuru için mücadele edenler tarihi bir sorumluluk ile karşı karşıyayız. OHAL ile her şeyin engellendiği ve yasaklandığı bugünlerde, aydınlığın, ilerinin, doğrunun ve güzelliğin mücadelesini vermek zorundayız.
Şimdi on yıllardır süregelen mücadelelerimizi bir kazanımla geliştirme şansı ile karşı karşıyayız. Bu şans ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, emekçilerin, kadınların, gençlerin, halkların ve inançların vermiş oldukları eşitlik, özgürlük ve demokrasi mücadelesini büyütme imkânıdır. Bu şansı referandumda çıkacak ‘HAYIR’ sonucu ile taçlandırmak demokratikleşme açsından toplumun büyük bir kazanımı olacaktır.
Bugün burada bir araya gelen bizler, on yıllardır yürüttüğümüz mücadelelerimizi yeni bir kazanıma dönüştürmek için ‘HAYIR’ diyeceğiz. Gerileteceğimiz ve durduracağımız ‘tek adam yönetimi’dir. Kazanacağımız ise hepimizin geleceğidir. Bizler herkes için ‘HAYIR’ diyeceğiz. Bu çalışmada ev ev, sokak sokak, insan insan geleceğimizi hep birlikte öreceğiz.
‘HAYIR’, bu kötü gidişatı durduracak tek güçtür. ‘HAYIR’, barışın yolunu açacak olan anahtardır. ‘HAYIR’, iktidarlara karşı halk var demektir. ‘HAYIR’, emeğin hakkını kazanmaktır. ‘HAYIR’, kadın özgürlüğü mücadelesini büyütmektir. ‘HAYIR’, demokrasiyi geliştirmektir. ‘HAYIR’, kalıcı OHAL düzenine son demektir. ‘HAYIR’, eşit yurttaşlık demektir. ‘HAYIR’, inançlara özgürlük demektir. ‘HAYIR’, yaşam ve doğa alanlarının tahrip edilmesine dur demektir. ‘HAYIR’, ben, sen değil; biz demektir. ‘HAYIR’, hayattır. Bizler, herkes için ‘HAYIR’ diyoruz.
Türkiye’de demokrasiye, insan haklarına, hukukun üstünlüğüne inanan tüm kesimlere çağrımızdır; ‘tek adam yönetimi’ne mecbur değiliz. Kendi gelecekleri için ülkeyi demokrasi dışı yollara sürükleyenlerden çok daha güçlüyüz. Ülkemiz için, halklarımız için, özgür, demokratik ve eşit bir yaşam için ‘HAYIR’ diyoruz. ‘HAYIR’ demokratik Türkiye’nin yolunu açar.
Bizler, herkesi birlikte mücadele etmeye ve birlikte kazanmaya çağırıyoruz. Gelecek bizimdir. Umudun adıdır ‘Hayır’.