Türkiye yeni bir savaşın eşiğinde. Başka bir ülkenin toprağında, başka bir ülkenin halkı ile savaşa giriyor. Üstelik bu savaşı haklı kılacak tek bir gerçek gerekçesi yok. “Güvenliğin temini” diye ifade edilen şey ise sahte bir gerekçe! Savaş açılması düşünülen Rojava’dan Türkiye’ye karşı bir saldırı vb. bir durumun olmadığı herkesin malumu. Bu savaşın amacı açık: Kürt halkının en küçük kazanımına dahi tahammülsüzlük ve tüm kazanımlarını kanla boğma operasyonu!
Türkiye, sonu tümüyle karanlık ve belirsiz bir maceraya giriyor. Bu karanlıktan çıkılması kolay olmayacaktır. Emperyalist devletler ve güçler, bölgesel/yerel iktidarlar Suriye toprakları ve halklarının kaderi üzerinde küresel paylaşım rekabetine dayalı güç mücadelesi yürütüyorlar. Suriye savaşının asla unutulmaması gereken gerçek temeli budur.
Bugün gelinen aşamada Türkiye, baştan beri temel amacı olan Rojava devrimiyle başlayan süreci boğma ve Kuzey ve Doğu Suriye Federasyonu altında birleşmiş halkların topraklarını işgal etmeye girişme fırsatını elde ettiğine inanıyor. ABD’nin “güvenli bölge”nin şimdilik bir kısmından askerlerini çekmeye başlama kararı almasını, kendine yakılan yeşil ışık olarak görüyor. Rojava’yı işgal harekâtı başlatmasına Rusya ve İran’ın esasta bir itirazda bulunmamasını, bir güvence olarak değerlendiriyor.
Böylece, tarihsel olarak düşman bellediği ve ilan ettiği Kürtlerin, Suriye’nin yeni siyasi yapılanmasının belirlenmesinde söz hakkına sahip bir güç ve irade olmalarını engellemeyi ve ulusal bir statü kazanmalarının mutlak olarak önüne geçmeyi başaracağını düşünüyor. Elde etmeyi planladığı işgal topraklarına, Suriye’de kontrolü altında tuttuğu cihatçı çeteleri ve ailelerini, Türkiye’ye göç ettirilen milyonlarca Suriyeliyi yerleştirmeyi planlıyor. Böylece hem kalıcılaşmak, hem Suriyeli mültecilerden kurtulmak, hem de sınır boyunca demografik yapıyı değiştirerek, bölgeyi kendine bağımlı siyasi bir yapı ile tahkim etmek istiyor.
Ve tabii ki, AKP-MHP bloku, içeride yaşadığı toplumsal meşruiyet erozyonunu ve son seçimlerle yeniden tescillenen politik yenilgisini örtbas etmenin peşinde. Sorumlusu olduğu ve engellenemez hale gelen ağır ekonomik krizin derinleştirdiği AKP, çözülüşünü ve çöküşünü bertaraf edebilmek ve ne pahasına olursa olsun iktidarda kalabilmek için savaş ve işgali tek seçenek olarak görüyor. Yarın her ekmek aş isteyene, “Merminin, bombanın fiyatı kaç lira?” diye hesap sorulacak. Her aş ve iş talebi şiddetle bastırılacak. Türkiye halkları daha da yoksullaşacak.
AKMHP iktidarı, toplumu, Kürt düşmanlığı temelinde kışkırttığı milliyetçi ve dinci tekçiliğin, havuz medyası eliyle yürüttüğü yalan ve karalama kampanyalarının peşine takarak savaş, işgal ve katliam politikalarının arkasından sürüklemeye devam edebilmeyi umuyor. Halklarımızın, sağanak gibi yağan zamları ve vergileri; içinde kıvrandığı işsizliği, yoksulluğu, sefaleti; başını kaldırdığında tepesine binen polis zorunu ve zorbalığını; hak talep ettiğinde adalet değil ceza yağdıran mahkemeleri, dolup taşan hapishaneleri ilelebet sineye çekmeye devam edeceğini hesaplıyor.
Ancak bu hesaplar dün de baştan sona yanlış hesaplardı, bugün de öyledir. AKP-MHP iktidarının dünkü hesapları, Suriye halklarının kan ve ölüm deryası içinde bırakılmasından başka ne işe yaradı? DAİŞ ve diğer cihatçı katil ve katliamcı sürülerinin Suriye’de, Türkiye’de ve dünyada akıttıkları kandan ve yok ettikleri canlardan birinci derecede sorumlu olanların arasında değil mi, mevcut iktidar?
Bugün eğer, planlanan işgal harekâtıyla Rojava devriminin boğulmasına izin verilirse, Kuzey- Doğu Suriye Federasyonu altında birleşmiş hakların kurduğu özgürlük, eşitlik, adalet ve barış ideallerine sıkı sıkıya bağlı halk iradesini ortadan kaldırma hesabı yol alırsa, bu yanlış hesap, Türkiye ve Suriye halkları için, dünden daha karanlık günlerin habercisinden başka bir şey olmayacaktır.
Bu yanlış hesaplardan dönülmesi için, Türkiye’nin tüm demokrasi ve özgürlük güçleri tutumlarını en net biçimde ortaya koymalıdır. Faşizme karşı güçlerini birleştirmelidir. İktidarın savaş ve işgal çılgınlığının karşısına, halkların barış iradesi ve demokratik direnişi en güçlü biçimlerde ve sonuç alınıncaya kadar dikilmelidir. Bu iktidar, durdurulmalıdır. Meclise getirilecek Suriye’yi işgal harekatı tezkeresine onay vermek, halklarımızın çıkarlarına ve ortak geleceğine, barış seçeneğine ihaneti sürdürmekten başka bir anlam taşımayacaktır.
Tüm demokrasi ve özgürlük güçleri, halklarımız, savaş değil barış; halkların birbirine düşmanlaştırılması değil, dostluk, dayanışma ve kardeşlik; işgal değil demokratik barışçı çözüm talebi etrafında birleşmeli ve seferberlik ruhuyla harekete geçmelidir.
8 Ekim 2019
HDK Yürütme Kurulu