ASİMİLASYON, İNSANLIK SUÇUDUR!

Ulus devlet normunun bir unsuru olarak dayatılan tekçilik ve tek dil üzerinden ilerlemecilik inkar ve asimilasyonu doğal bir yöntem olarak geliştirmiştir. Farklılıkları kültürel soykırıma uğrattığı gibi toplumu geçmişiyle bağını koparmıştır.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Genel Kurulu, 1999 yılında aldığı bir kararla 21 Şubat’ı “Uluslararası Anadili Günü” olarak kabul etmiş ve ilk kez 2000 yılında, dünya çapında, kültürel çeşitliliği ve çok dilliliği desteklemek amacıyla “Dünya Anadili Günü” kutlanmaya başlamıştır.

UNESCO’nun yaptığı ‘Tehlike Altındaki Diller Dünya Atlası’ çalışmasına göre, dünyadaki 7 bine yakın dilin 2680’i yok olma tehlikesi ile karşı karşıya. Gerekli önlemler alınmadığı takdirde 21’inci yüzyılda insanlığın konuştuğu dillerin yüzde 90’ından fazlası yok olacaktır. Bu yok oluş, beraberinde bütün bir kültürel ve düşünsel mirasın da yok olması anlamına geliyor.

Etnik ve ulus düzeyinde toplulukların bütün ilişki ve etkinliklerinde kullandıkları ve anlaştıkları dil, o topluluğun anadilidir. Daha geniş bir tanımla, bir insanın hiçbir eğitime tabi tutulmaksızın ailesi, çevresi ve toplumu aracılığı ile öğrendiği dil, anadili olarak tanımlanmaktadır. Bundan dolayı bireyin anadili en temel insan haklarından biridir; engellenmesi de en büyük insan hakkı ihlallerinden biridir.

Bireyler kadar toplumlar açısından da anadili büyük önem taşır. İnsanlık tarihinin ürettiği tüm değerler anadilleri aracılığı ile sonraki kuşaklara aktarılır. Her dil o dili konuşan toplumun tarih ve kültürünün de taşıyıcısıdır. Bir dilin yok olması aynı zamanda insanlığın ortak tarihinin, kültürel mirasının yok olması; geçmişi geleceğe bağlayan halkanın da kopması demektir.

Anadilinin 21.YY. itibariyle ülkemizde karşılaştığı muamele maalesef inkar ve asimilasyondur. Eğitim ve kamusal hayatta yer bulamayan hatta yasaklanan birçok anadili asimilasyona tabii tutulmakta, milyonların anadili olan Kürtçe ‘bilinmeyen dil’ olarak resmi kayıtlara geçmektedir. Kağıt üzerinde bir uygulama olarak var olan ancak, fiili olarak hayata geçmeyen seçmeli ders öğrenimi mevcuttur. Kürtçe güvenlik politikaları/hizmetleri  çerçevesinde ancak, kamusal alanda yönetmeliklerle mevcut. Bugün başta  Kürtçe olmak üzere bu coğrafyaya ait birçok dil, bir havaalanında,  hastanenin yönlendirme tabelası veya broşüründe onlarca dilin yayında yer alamamakta var olanlar da kaldırılmaktadır.

Anadilde eğitim hakkının karşılanmadığı, özel ve yerel yönetimler aracılığı ile kurulan anadili eğitimi veren kurumların kapatıldığı¸ çok dilli yayın yapan kuruluşların fiilen yasaklandığı bir süreç yaşadık ve yaşıyoruz. Çok kimlikli, çok dilli, çok kültürlü bir mirasa sahip olan coğrafyamızda yürütülen tekçi politikalar coğrafyanın gerçekliğinin inkarı olmakla birlikte, geleceğinin de kaybedilmesidir.

Tekçi zihniyetin ana propagandası olan ‘Tek dil’ dayatması halkları birbirine yabancılaştırmış hatta düşmanlaştırmıştır. Maalesef bu sebeple cinayetler bile işlenmiştir. Bu düşmanlık öyle boyutlanmıştır ki sınırları dahi aşmıştır. Suriye’den gelen değişik anadilde konuşan çocuklara Türkçe dayatıldığı gibi sınırın ötesinde de aynı uygulamalara şahit olmaktayız.

Dilsel ve kültürel farklılıklar toplumsal zenginliğin değil toplumun kutuplaştırılmasının kodları haline getirilmiştir. Oysaki hiçbir dilin birbirinden üstünlüğü yoktur, anadiller insanlığın değeridir, yaşamalıdır.

Halkların Demokratik Kongresi olarak; Türkiye’de yaşayan tüm anadiller eğitim ve kamusal alanda yaşatılmalı ve yasal güvence altına alınmalıdır diyoruz.

21 Şubat Dünya Anadili Günü’nün halkların kendilerini anadilleri ile ifade edebildiği, kültürünü ve inancını özgürce yaşayabildiği bir günün başlangıcı olmasını diliyor ve herkesi anadilini konuşmaya, anadillere kulak vermeye davet ediyoruz. 

 

Halkların Demokratik Kongresi 

Halklar ve İnançlar Komisyonu