Konferansın "Ortadoğu'da Alternatif, Çoğulcu ve Demokratik Yerinden Yönetim Biçimleri: Otoriter Rejimlere Karşı Otonomi Mücadelesi" başlıklı birinci oturumunun moderatörlüğünü Garo Paylan yaparken, PYD Eş Genel Başkanı Asya Abdullah ve HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel konuşmacı olarak katıldı. Paylan, Rojava'da kantonlarının ilanını selamlayarak, Rojava'daki pratiğin Türkiye'de varolması için Türkiye'deki demokrasi güçlerinin ve Kürt hareketinin üzerine düşeni yapacağını ifade etti. Paylan ardından sözü PYD Eşsözcüsü Asya Abdullah'a verdi.
Suriye'de 3 yıldır mücadelenin sürdüğünü belirten Asya Abdullah, "Çok renkli bir hayatın yürürlüğe girmesi için mücadele ettik. Ne yazık ki; üç yıllık savaşın sonunda bu direnişin yaşam ve toplum üzerindeki etkisi bütün Suriye halkları üzerinden çok ağır oldu. Yüz binlerce insan yaşamını yitirdi, milyonlarcası göç etmek zorunda kaldı. Ülkenin yeraltı ve kültürel zenginliği savaş sonucunda tahrip oldu. Bu savaşın en ağır sonuçlarını yaşayanlardan biri de kadın ve çocuklardır. Çok zor bir yaşam sürmektedirler. Biz parti olarak devrimci, barışçıl bir mücadele verdik. Bizler Suriye halklarının birliğinden, kardeşliğinden yanayız. Bu ülkede bizler bütün halklarla birlikte, yeni bir yaşam kurmak için bütün Suriye halklarının eşit olması için mücadele yürütüyoruz. Bizim çözüm sürecimizde bütün Suriye halklarının haklarını almak için mücadele ediyoruz. Bu mücadelenin sonucu olarak Rojava'da demokratik özerklik sistemi oluşturuldu ve buna bağlı olarak üç kanton kurduk. Ve bütün halkların sorunlarını çözmek için böyle bir model oluşturduk. Bunun hayat bulması Suriye topraklarına demokratik anlayışı taşıyacaktır. Bütün halkların ortak mücadelesidir. Herkes kendi rengiyle bunun içerisinde yer alabilir" dedi.
Demokratik özerklik projesinin toplumsal demokratik kültürün ilerlemesinin bir aracı ve tarihin en ileri modellerinden biri olduğunu belirten Abdullah, şu değerlendirmede bulundu: "Bunun için ilk önce komünler şeklinde örgütlenmeye gittik. Aşağıyı ve toplumun en küçük hücresini esas alır ve meclisler bunun üzerinde şekillenir. Demokratik özerklik projesinin siyasi hattı ise, demokrasiden yanadır. Demokratik siyaset, toplumsal ihtiyaçları tespit edip ve çözümler üretir. Toplumun kendi kendisini yönetmesini esas alır. Kendi sistemlerini toplumun ihtiyaçlarına göre şekillendirir. Bizler merkezi otoriteyi kabul etmiyoruz. Yerinden yönetimi esas alıyoruz. Toplumsal demokratik siyasetimizin kabul ettiği tek şey vardır; toplumun ihtiyaç ve beklentileri. Bunun bütün Suriye toprakları için model olacağı düşünüyoruz. Bütün Suriye toprakları bu modelden yararlanabilirler. Biz ulus devlete ve tekleştirici anlayışa hep karşı olduk. Kapitalizm bugün kendisini farklı renklerde sunmaktadır. Toplumu yok eden bir sistemdir. İnsanın insanla olan bütün ilişkisini keser."
Kapitalist sisteme karşı en doğru modeli demokratik özerklik modeli olarak gördüklerini ifade eden Abdullah, "Bundan dolayı birçok güç kantonlara karşı oldular. Biz Rojava'daki halklar, sol güçler ve demokratik güçler için bunu oluşturduk. Rojava'daki sistem Türkiye halklarını korkutmamalıdır. Bunun için özellikle sol güçler, bize bu konuda daha çok destek vermelidir. Bu projenin bütün bölge halklarının modeli olması için bize destek olmalıdır. Rojava'da ortaya çıkan sistemden korkan güçlere bir şey söylemek istiyorum; Bizler sadece bir örnekle açıklayabiliriz. Cizirê Kantonu, Kürtler, Çerkezler, Araplar ve Ermeniler gibi birçok halklardan oluşmuştur. Birçok yapılanma içerisinde bulunmaktadır. Kantonlarda gençler ve kadınlar öncülük yapmaktadır. Kadının iradesi kantonlarda da esas işlerden sorumludur. Bütün karar mekanizmalarında kadınlar yer almaktadır. Cizirê Kantonu'nu 9 tane siyasi partinin heyette yer almasıyla oluşturulmuştu. Bütün dinler eşit şekilde kendini temsil hakkına sahip olmuştur. Eğer Rojava'da bu model oluşturulmasaydı durumu daha da kötü olacaktır diye belirtti.
Rojava'daki sistemden korkanların ve tereddüt edenlerin Rojava'yı takip etmesini isteyen Abdullah, şunları söyledi: "Bu topraklarda neler oluyor, bu iyi izlenmeli. O kadar zorluk içerisinde nasıl bir şey inşa edildiğini görmelidirler. Biz parti olarak toplumsal ilerleme ve yaratılan toplumsal model, bu sistemin içinde esas aldığımız şey bütün Suriye halklarına hizmet etmektir. Biz isterdik ki; Cenevre 2 bütün hakların iradesi temsil etsin. Ne yazık ki, var olan egemen zihniyet bugüne kadar direnmiştir. Bugün Kürtler ve birçok demokratik güç yer almıyorsa, Cenevre 2'nin ne kadar gerici güç olduğunu gösteriyor. Bunlar toplumsal güçlerden korkuyorlar. Biz Suriye sorununu kendi sorunumuz olarak görüyoruz ve umutluyuz ki; yeni bir yaşam için mücadele eden bütün güçlerin bizimle birleşeceğini düşünüyoruz. Suriye toplumunun temel sorunu Kürt sorunudur. Bugüne kadar demokrasi, insan hakları ve barış o topraklara gelmedi. Bütün Ortadoğu'da kendi sistemimizin yayılmasını ve ilerlemesini istiyoruz. Umutluyuz ki; bölge halkları da özellikle kadın mücadelesine destek vermeleri gerekmektedir. Kadın öncü rol oynadığında, Süryani, Arap, Ermeni kadınlar da destek verdiğinde biz devrimin daha da ilerleyeceğini düşünüyoruz."
Rojava'da yüzlerce insanın özgürlük için yaşamını yitirdiği ama geri adım atmadığı ifade eden Abdullah, "Bugün Suriye halkları ve özellikle Rojava olarak yaşamın bütün alanlarında bedel vermeye hazırdır. Biz inanıyoruz ki; Suriye'de bu irade kazanacaktır. 50 yıldır Baas rejimi Suriye halklarının iradesini yok saymıştır. Biz bu iradenin tekrar halka verilmesini istiyoruz. Toplumsal ittifakın yaşam bulması için işbirliği yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Yeni bir yaşam için bütün Suriye halklarıyla birlikte çalışmaya hazırız. Sonuna kadar parti olarak bunun önderliğini yapacağız. Bizden ne istenirse buna hazırız" dedi.
Oturumun sonunda konuşan Garo Paylan, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Ermeni halkına gönderdiği mektuba ilişkin açıklama yaptı. Paylan, "Türkiye tarihinde ilk kez önemli bir lider Ermeni soykırımı ile yüzleşilmesi çağrısını yapıyor. Bu son derece önemlidir. Kendisine teşekkür ediyor ve buradan selamlarımı gönderiyorum" dedi. Paylan'ın açıklamasına salondakiler alkışlarla destek verdi.
Konferansın, "Neoliberalizme Karşı Alternatif İnşa Etmek. Toplumsal Hegemonya Mücadelesinde Yeni Muhalefet ve Örgütlenme Biçimleri" başlıklı ikinci oturumunda Die Linke ve Avrupa Sol Partisi YK üyesi Dominic Heilig, söz aldı. Konferansın başlığının çok önemli olduğunu belirten Heilig, "Ben de size söyleyebilir ki, bu daha başlangıç" dedi. Almanya'dan bahsederken Avrupa'dan bahsetmesi gerektiğini belirten Heilig, Portekiz devriminden sonra yaşananlardan örnekler verdi. Heilig, "Avrupa krizde. Neredeyse Avrupa'daki her ülke az ya da çok bir kriz içerisinde. Peki neden krizdeyiz? Bu kriz kontrol edilmemiş bir banka sisteminden kaynaklanıyor. Yoksulların paralarıyla kumarhanelerde oynuyor gibi oynuyorlar bankalarda. Avrupa hükümetler ve bankalar tam olarak son 10 yıldır bunu yaptılar. Gerçeklik şu ki; aileler evlerini kaybediyorlar. Onlar için sağlık olanağı yok. Okula gidemiyor" dedi. Avrupa ve dünyada yeni bir demokrasi anlayışı geliştirmek gerektiğini ifade eden Heilig, "Avrupa Parlamentosu'nda güçlü bir sola ihtiyacımız var. Neoliberal politikalara karşı mücadele etmek için sadece parlamentolarda olamayız ama buralarda da olmamış gerekiyor. Her şeyden önce yeni ve güçlü bir hareketin sokaklarda örgütlenmesi gerekiyor. Farklı siyasi görüşlerden insanları biraraya getirmek zorundayız. Feministleri, sosyalistleri, eski sol moda komünistleri bir araya getirmeliyiz. Başarılı olmak için farklı güçleri birleştirmek zorundayız. Sokaklarda muhalefeti geliştirmek zorundayız" dedi.
Heilig'in ardından CPT Milletvekili Asım Akansoy sözü aldı. Kalbi Rojava'daki mücadelede atan insanların Rojava için önemli borçlarının olduğunu belirten Akansoy, CPT'nin kuruluşu ve çalışmaları hakkında bilgi verdi. CPT olarak Kıbrıs'ta yeni alternatif modeller üzerinde tartışma süreci yürüttüklerini belirten Akansoy, "Başta emek cephesi olmak üzere toplumun tüm kesimlerini birlikte hareket etmeye davet ettik. Yöntem olarak ana yapımızı, partimizi koruyarak diğer kesimleri çatımıza davet ettik. Belirleyeceğimiz hedefe birlikte yürümeyi önümüze koyduk. Bu noktada ciddi anlamda bir başarı sağladık ve buna Birleşik Güçler ismini verdik. Bununla hem kendi partimizi koruduk hem de toplumun farklı kesimlerin yer almasıyla toplumda yeni bir modeli ortaya koymuş olduk. 2002 yılında tarihimizde ilk defa başkentin belediye başkanlığını kazandık. Tüm bu örgütsel yapının verdiği dinamizm, toplumun geneline dönük yürüttüğümüz bu siyasetin sonuçlarını adım adım almaya başladık" dedi.
2005 seçimlerinde partilerin yüzde 45 oy alarak Kıbrıs'ın en büyük partisi olduklarını belirten Akansoy, "Kıbrıs'ta büyük oranda oy alırken, sorunların nasıl çözüleceği konusunda gerekli çalışmaları yapamadık. Ben HDP'nin yüzde 20, yüzde 30 oy almasını isterim. Ama o gün geldiğinde HDP'nin sorunları çözecek toplumsal projelerinin olması gerekiyor. Sosyalistlerin her ülkenin özgün koşullarına göre projeler geliştirmeleri ve sorunları çözmeleri gerekiyor" diye belirtti.
2. oturumun son bölümünde söz alan SYRIZA MYK üyesi Georgios Tsipras, Yunanistan'daki yaşananlar ve SYRIZA olarak yaptıkları çalışmalara ilişkin bilgi verdi. Deneyimlerini paylaşmadıkları noktada ortak bir geleceklerinin olamayacağını dile getiren Tsipras, "Çoğu durumda sol kitlesel hareketlerden faydalanmadı. Ancak tartışmalar şimdi başlıyor ve sonuçlara gidiyoruz. Bu konferansın başlığına da baktığımız da sol küresel çapta yeni bir beklenti içerisinde ve beklentilerin çoğunluğu da aslında önümüzde" dedi. Rojava'da çok büyük kitlesel hareket gördüklerini ve Yunanistan'daki hareket ile çok fazla ortak noktanın olduğunu belirten Tsipras, şunları dile getirdi: "Yunanistan'da geçen sene çok büyük bir kriz ile karşılaştık. Bir çeşit savaş gibi düşünebilirsiniz. Memorando politikalar sonucu Yunanistan'da çok büyük değişiklikler oldu. İnsanlar şu anda çok fakir Yunanistan'da. İşsizlik gençler arasında yüzde 50'yi buluyor. Nazi kuşatmasından onlarca yıl sonra yüzlerce aile açlık sorunuyla yüz yüze. Çoğu insan evlerini kaybediyor. Yüzlerce aile ise elektrik kullanamıyorlar. Bu durum nedeniyle tüm siyasi sistem çöktü."
Yunanistan'da son 40 yılda iki tane siyasi parti bulunduğunu ve yaşananların asıl sorumlularının söz konusu partiler olduğunu ifade eden Tsipras, "Yaşananlara karşı çok kitlesel hareketler yapıldı. İnsanlar parlamentoya girmek istedi, ama polisler tarafından engellendiler. Ama en dikkat çekici olan bizim kare hareketi olarak yaptığımız eylemdi. Yaklaşık 2-3 milyon insan bunun içerisinde yer aldı ve bu hareket çok şeyi değiştirdi. Bu hareket solu ve özellikle SYRIZA'yı değiştirdi" diye belirtti. Yunanistan'da insanların krize sebep olan politikacıların hapse girmesini istediklerini belirten Tsipras, "İnsanların zihinlerinde çok değişim oldu. Bu değişmeler, Yunanistan'da uygulanan politikalar ve bu spontane olarak gelişen harekette insanların zihniyetinde büyük değişimlere neden oldu" diye konuştu.
Avrupa Birliği içerisindeki sol partilerin neoliberal politikalarının olduğunu ve bunun solun bölünmesine neden olduğunu ifade eden Tsipras, şunları dile getirdi: "Bugün Yunanistan'da her gün bir yolsuzluk skandalı patlıyor. Bütün bunlar insanları çok sinirlendiriyor. Çünkü insanlar evlerini ısıtamıyorlar. Başka bir ekonomi, başka bir sistem, başka bir yönetim biçimi oluşturmamız gerekiyor. İnsanların neoliberal politikalara karşı mücadele etmesi ve bunları değiştirmesi gerekiyor." Konferans, HDP Eşbaşkanı Sebahat Tuncel'in kapanış konuşmasını yapmasıyla sona erdi.