Dünya halkları,
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) çağrısıyla
uluslararası uzlaşı, kültürel çeşitlilik ve çok dilliliği desteklemek amacıyla
1999’dan bu yana 21 Şubat'ı Uluslararası Anadil Günü olarak kutluyor.
Türkiye, bu günü kutlamanın kendisine
en çok yakışacağı ülkelerden biri, birden çok anadilin, kültürün ve kimliğin
her türlü engele karşın konuşulduğu, işitildiği, yaşamayı sürdüregeldiği bir
halklar bahçesidir. Birbirini izleyen iktidarların tekçi dayatmaları bu
tarihsel ve kültürel zenginliğin toplumsal yaşamın bütün alanlarında serpilip
gelişmesini engellese, AKP ve saray anadilinde eğitimin önünü önceki hükümetler
gibi tıkamaya devam etse de halklarımız son 30 yılda kendi olanakları ve
çabalarıyla varlıklarını ve seslerini birbirlerine duyurmayı başardılar. Çok
dilli ve çok kültürlü bir ülkeyi yeniden kurmayı hayal etmeksizin Türkiye'nin
geleceğinden söz etmek artık imkansız.
Ne var ki, kamusal
olanaklardan adil bir biçimde yararlandırılmayan, okula, medyaya, dil
kurumlarına, sanat kuruluşlarına sahip olmayan hiçbir anadilinin yalnızca
halkın çabalarıyla varlığını sürdürmesi düşünülemez. UNESCO verilerine göre,
Türkiye'deki 18 dil de içinde, dünyada 2 bin 473 dil kaybolma tehlikesiyle
karşı karşıyadır. Bu dillerin yok olmasının önüne geçmek ve geliştirilerek
yaşamalarını sağlamak kültürel alanda kamu gücüyle gerçekleştirilmesi gereken
başlıca çalışmalardan biridir.
Anadili, insanın
tarihiyle geleceğini birbirine bağlayan, varoluşunun ayrılmaz bir parçasıdır.
İnsanlık tarihinin kültürel birikimleri, anadilleri aracılığıyla sonraki
kuşaklara aktarılır. Her dil, onu kullanan toplumun tarih ve kültürünün
taşıyıcısıdır. Anadili hakkı temel insan haklarından biridir ve anadili
önündeki engeller büyük insanlık kazanımları açısından en önemli insan hakkı
ihlalleri arasındadır. Yeryüzündeki yaşayan dillerin engellenmesi, gelişim
olanaklarının kısıtlanması, insanlığın kültürel mirasının bir halkasının yok
edilmesi demektir.
Türkiye’de başta
anadilinde eğitim olmak üzere halklarımızın anadili eksenli taleplerinin önüne
dikilen engeller çoğalmakta ve çeşitlenmektedir. Kürt halkının yükselen
mücadelesiyle birlikte Kürtçe önündeki engeller giderek görünürlük kazanmış
olmakla birlikte, anadiline yönelik talep ve istekler Türkiye Cumhuriyetinde
yaşayagelen tüm farklı inanç ve kültürdeki halklarımız tarafından ayrı ayrı paylaşılmaktadır. Milli Eğitim Temel Kanunundan, Yüksek Öğretim Kanununa, Radyo
ve Televizyon ve Basına Kanununa kadar birçok kanunun, Türkiye’nin çok dilli ve
çok kültürlü toplum gerçeği dikkate alınarak yeniden düzenlenmesi ve Anayasal
güvencelere kavuşturulması temel bir yurttaşlık talebidir.
12 Eylül
Anayasasına sokulan ‘devlet dili’ yanlışından vazgeçilerek çok dilli, özerk ve demokratik yerel yönetimler de dahil
olmak üzere, eğitim, kültür-sanat, basın-yayın
kurumlarıyla kamusal alanın tamamında anadillerin kullanımı önündeki bütün
yasaklar kaldırılmalı, bu dillerin kullanımı, geliştirilmesi ve
zenginleştirilmesi anayasal-yasal güvence altına alınmalıdır.
Gerçek bir
demokratikleşmeden ancak halklar arasında anayasal eşitlik sağlanarak,
anadiller, kültürler ve inançlar üzerindeki baskılara son verildiği ölçüde söz
edebiliriz. Günümüzde başta Cizre olmak üzere, Sur, Siopi, İdil ve Yüksekova’da
gerçekleştirilen katliamlar bir bakıma anadilinde kamusal eğitimin başta
geldiği Kürt halkının taleplerinin şiddetle ezme pratiklerinin ürünüdür.
Halkların
Demokratik Kongresi adına halklarımızın uluslar arası anadil gününü kutlarken
Türkiye ve Kürdistan'ın savaş ortamından çıkartılması, sorunlarımızın müzakere
ve barışla çözüm yolunun açılabilmesi için tüm halklarımızı hepimizin dilleri
ve kültürlerinin özgürlüğü için birleşmeye ve barış talebini yükseltmeye
çağırıyoruz.
21 Şubat 2016
HDK Eşsözcüleri
Gülistan Kılıç Koçyiğit
Ertuğrul Kürkçü