Bizler emekçileriz, bizler halklarız, bizler yaşamı üretenleriz; bizler hayatın ta kendisiyiz. Bizler her türden sömürü çarkı içerisinde nefessiz ve yol’suz bırakılmaya inat; kendi toprağından nefes alan, kendi bilinciyle yol’unu bulan milyonlarız. Bizler ülkenin gerçek sahipleriyiz; kutuplaştırıcı, ayrıştırıcı sistem siyasetlerinin dışında en dönüştürücü ve en büyük toplumsal demokratik gücüz… Ve bizler 8 Martlarız, Newrozlarız, 1 Mayıslarız!.. Evet, gün 1 Mayıs’a döndü… İşçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü olan 1 Mayıs’ı; sermaye saldırılarının halkları, işsizliğin, yoksulluğun, açlığın, hastalıkların, savaşların, ekolojik yıkımın, patriyarkanın, göçün ve mülteciliğin pençesine daha fazla aldığı bir zaman diliminde karşılıyoruz.
Savaşlar Kaderimiz Değil!
Küresel emperyalist çağın her anı bir zulüm anına, her mekânı bir zulüm mekânına dönüştü adeta. En son Ukrayna’da görüldüğü gibi, dünyanın dört bir yanında sürdürülen ve kışkırtılan savaşlar, küresel hegemonya mücadelesinin ve kapitalizmin azami kâr hırsının bir sonucu. Oysa bilmekteyiz ki olan ve olacak bütün savaşlar, sermayenin çıkarlarını önceleyen devletlerin iktidar savaşlarıdır. Doğal toplumun özüne yabancı bu savaşlar, sermaye sahiplerini zenginleştirirken dünya halklarını daha fazla yoksullaştırmıştır, yoksullaştıracaktır. Bu hegemonya savaşlarında bizlere dayatılan, daha fazla ölüm ve yıkım, daha fazla yerinden göç, daha fazla geleceksizlik, daha fazla açlıktır.
Barınamıyoruz, Isınamıyoruz, Geçinemiyoruz!
Bölgesel ve küresel savaş ikliminden bile kendi bekası için yararlanmaya çalışan bir Saray Rejimiyle karşı karşıyayız. Sermaye sınıfının biricik temsilcisi haline gelmiş AKP-MHP iktidarı, barınamayan, ısınamayan, geçinemeyen milyonlar gerçekliğinin baş sorumlusudur. Temel bir insani hak olan barınma hakkı için ödediğimiz kiralar, her geçen gün katlanılmaz bir şekilde artıyor. Genç işsizliğin zirve yaptığı günümüzde, iş cinayetlerinde her gün canımızı veriyor, ısınmak ve aydınlanmak için ödediğimiz faturaların altından kalkamıyoruz. Tekelci sermaye yanlısı tarım politikaları nedeniyle ne çiftçi kazanıyor, ne de pazardaki fiyatlar düşüyor. Eğitim ve sağlık politikaları dibe vurdu. Çocuklarımız eğitimden eşit oranda yararlanamıyor. Çocuk işçiliği her geçen gün yaygınlaşıyor. Sermaye yanlısı ve kâr odaklı sağlık politikaları nedeniyle ne sağlık çalışanlarının yüzü gülüyor, ne de bizlerin. Ömrümüz yollarda, balık istifi gibi doldurulduğumuz araçlarda 4253 lira olarak belirlenmiş asgari ücretli işlerimize ulaşabilmek için ödediğimiz ulaşım ücretlerini denkleştirmekle geçiyor. Özcesi diyoruz ki; GEÇİNEMİYORUZ!
Artık Yeter!
İşçiler ve emekçiler, kapitalist sömürü düzeninin dayattığı köleliğe karşı onurlu ve insani bir yaşam için direndi, direniyor: Yemeksepeti çalışanları, kuryeler, inşaat işçileri, çorap işçileri, katı atık toplayıcıları, Migros ve Farplas işçileri ve daha niceleri… Gençler direniyor: Boğaziçi’nde, sokak eylemlerinde, okullarında, iş yerlerinde… Kadınlar, 25 Kasım ve 8 Mart’ta yarattıkları isyan ruhuyla patriyarkal düzene karşı emekleri, bedenleri ve kimliklerinin özgürlüğü için direniyor… Kürt halkı, Newroz alanlarında, hapishanelerde, iş yerlerinde ulusal demokratik talepleri, barış ve özgürlük için direniyor… Aleviler, eşit yurttaşlık hakkı ve ibadet yerlerinin yasal statüye kavuşturulması için; toplumsal inanç savunucuları din bezirgânlarına karşı direniyor… Doğa savunucuları sermaye talanı karşısında dağın, denizin, ormanın, börtü-böceğin hakkı için direniyor… Hayatın ve üretimin dışına itilmek istenen emekliler ve yaşlılar tüm bilgi, birikim ve deneyimlerinden aldığı güçle direniyor… AKP-MHP faşist blokunun sermaye lehine yürüttüğü politikalara; yoksulluğa, açlığa, işsizliğe, sömürüye, insanlık dışı şartlarda yaşamaya mahkûm değiliz. İnsanca bir yaşam hepimizin hakkı ve yurttaşların kötüleşen ekonomik koşullarının iyileştirilmesi kaçınılmaz. İvedilikle asgari ücretler iyileşsin, zamlar geri alınsın diyor ve haykırıyoruz: ARTIK YETER!
Demokratik Türkiye Baharı!
Diktatörlük heveslilerine karşı tüm ezilenlerin bir araya gelmesine; barış ve özgürlük ilkesi üzerinden yükselen eşit, adil ve demokratik bir ülke mücadelesine her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var. 8 Mart ve Newroz meydanları, faşizme karşı toplumsal iradenin, yeni bir ulus devletçi restorasyonculuğa karşı da toplumsal bilincin zirvesi oldu. Milyonlar, her iki egemenlikçi güç dışında başka bir yol’un ve demokratik bir Türkiye’nin mümkün olduğunu gösterdi. Şimdi sıra, 8 Mart ve Newroz bilincini, umudunu ve iradesini, 1 Mayıs alanlarında daha yüksek bir toplumsal ifadeye kavuşturmakta. Şimdi vakit, 8 Mart’tan devraldığımız Kadın özgürlük iradesini ve Newroz’dan yüklendiğimiz Kürt Halkının özgürlük ısrarını 1 Mayıs’ta emekçilerin, işçilerin sınıf mücadelesiyle buluşturma vaktidir. Haydi gelin, egemenlerin ve faşizmin korkulu rüyası olan bu birleşik ruhu ve toplumsal ittifakı 1 Mayıs alanlarında zirveleştirelim; barış, demokrasi ve özgürlük türkülerimizi hep birlikte söyleyelim ve FAŞİZMİ YENECEĞİZ, BİZ KAZANACAĞIZ! diyelim.
Yaşasın İşçilerin Birliği, Halkların Kardeşliği!
Yaşasın 1 Mayıs!
Bijî 1 Gulan!
HDK Yürütme Kurulu