New York’ta tekstil fabrikasında çalışan 40 bin kadının, eşit işe eşit ücret ve insanca çalışma koşulları talebi ile 1857 yılında başlattıkları grev, erkek patronların, sermayenin, polisin ve devletin saldırıları sonucunda 129 işçi kadının ölümü ile sonuçlanmıştır. O tarihten bugüne 167 yıldır her 8 Mart günü kadınlar ve LGBTİ+’lar erkek egemenliğine, savaşa, toplumsal cinsiyet eşitsizliğin yarattığı her türlü baskıya, şiddete ve sömürüye karşı sokaklarda, alanlarda birlikte el ele ortak sesle “Yaşasın Kadın Özgürlük Mücadelemiz” diye haykırıyoruz.
Kadın Cinayetleri Politiktir
2 günde 8 kadının en yakınındaki erkeklerce katledildiği haberleriyle 2024 8 Martını karşılıyoruz: boşandıkları erkeklerce, boşanmak üzere oldukları erkeklerce, babaları tarafından katledilen 8 kadın… İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen Türkiye devletinin bu katliamların birincil müsebbibi olduğunun altını tekrar tekrar çizeceğiz. Öfkeliyiz. Devletin yasalarınca korunacağını bilen erkekler; yüz yılı aşkındır okulları, din kurumları, adalet mekanizmasıyla kollanırken, bizzat erkekliğin kuşanıldığı devlet kurumları ve zihniyeti, tüm kadın cinayetlerinin esas sorumlusudur.
6284 Uygulanmıyor, Kadınlar Öldürülüyor.
Türkiye’de 2023 yılında 315 kadın, erkekler tarafından öldürüldü, 248 kadın şüpheli şekilde ölü bulundu. 28 kadın ise koruma kararına rağmen katledildi. Erkekler kadına yönelik her türlü istismar ve şiddeti uygularken, erkek yargı da erkekleri korumak ve kollamak için elinden geleni yapmış, tüm evrensel hukuk kurallarını hiçe saymıştır. Ama biz kadınlar biliyoruz ki, yukarıda yazılanlar bizim için birer rakam değildir. Bu rakamların arkasında bizlerin kız kardeşi, annesi, komşusu, yoldaşı, arkadaşı var.
Erkek şiddetini önlemekle yükümlü olan iktidar, 20 Mart 2021 yılında İstanbul Sözleşmesi’nden çekildiğini duyurdu. Bununla da yetinmeyip, İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı Kanun’a sahip çıkan, mücadeleyle kazanılmış olan haklarını isteyen ve adalet talep eden tüm kadınları “terörist” ilan etti. Önemle vurgulamak isteriz ki, İstanbul Sözleşmesi bizlerin tarihsel mücadelesi ile var oldu ve biz bu tarihin koruyucusu, savunucusu olmaya devam ediyoruz, edeceğiz. İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmedik, vazgeçmeyeceğiz.
Kadın Yoksulluğu Büyüyor
Burjuvazinin birikim krizinin yükünü her geçen gün yeni vergilerle, bölüşüm payını zenginler lehine artıran yasalarla emekçilerin omuzlarına bindiren AKP-MHP iktidarı, “kutsal aile” masalına hapsetmeye çalıştığı kadın emeğinin üzerinde tepiniyor. Eğitim kurumlarından yoksulluk nedeniyle çekilen kız çocuklarının ücretsiz emeğini evlilik yoluyla normalleştirme çabalarından geri durmayan iktidar ve onun payandalarının yardımına koşan tarikatlar, çocuk yaşta evlilik güzellemesi yapmaktan çekinmiyor. Kadın yoksulluğu derinleşirken, erkek egemen sistem kadını eve hapsederek, makul kadın adı altında kadınların yaşamlarını gasp etmeye devam ediyor.
Kadının yıllarca ev içinde ücretsiz ve görünmeyen emeği karşılığı olan nafaka hakkı yasalarca garanti altına alınması gerekirken, kadınların boşanamamasına yeni bir kalem eklemek adına gasp edilmeye çalışılıyor. Eğitimden el çektirilen, erken yaşta evliliğin dayatıldığı kadın kimliği böylece, sermaye biriktiren erkek karşısında açlığa ve evliliğe mahkum edilmeye çalışılıyor; görüyoruz, biliyoruz.
Tutsak Kadınlar Onurumuzdur
Erkekler kadınlara yönelik her türlü şiddeti uygular ve erkek devlet tarafından korunurken, kadınlar ve LGBTİ+’lar “terörist” olarak yaftalanıyor. Siyaset yapan, kadın özgürlük mücadelesinde yer alan, haksızlık ve hukuksuzluk karşısında direnen kadınlar onlarca yıllık cezalara mahkum ediliyor. Erkek-devlet şiddeti sadece dışarda değil hapishanelerde de sürüyor. Hapishanelerdeki yüzlerce hasta tutsak, ATK’nin vermiş olduğu siyasi kararlar nedeniyle yaşamlarını yitiriyor.
Azami yedi yıllık tutukluluk süresi dolan ancak tahliye edilmeyen Gültan Kışanak nezdinde tüm tutsak kadınları selamlıyor, davalarına sahip çıkıyor, kadın kurtuluş mücadelesinde bedel ödemiş tüm arkadaşlarımızı saygı ile anıyoruz.
Kadın Düşmanlığı Irkçılık ve Milliyetçilikle Besleniyor
Tüm dünyada genişleyen kadın emeği, bedeni ve kimliği üzerindeki tahakküm patriarkal kapitalizmin savaş politikalarının sonucudur. Savaştan kaçan, toprağını terk eden kadınların göçmen kimlikleriyle yaşadıkları fiziksel ve ekonomik şiddet Türkiye toprakları için de geçerlidir. Göçmen kadınların yaşadığı eşitsizlik bu anlamıyla da katmerlidir. Milliyetçilik ve ırkçılıkla beslenen toplumsal dokunun yarattığı farklı şiddet biçimlerine maruz kalan her dilden ve renkten kadınlarla dayanışma içinde olmak politik hattımızın ve mücadele anlayışımızın gereğidir. Terörist İsrail devletince Filistin topraklarında katledilen, çocuklarının yok edilmesine şahit bırakılan, açlıkla terbiye edilmeye çalışılan tüm kadın yoldaşlarımıza selamlarımızı iletiyoruz.
Rojava’dan İran’a, Yemen’den Filistin’e değin tüm dünya kadınları erkekliğinizle, erkek devletlerinizle ortak mücadelede ısrar ediyor, edecek.
8 Mart’ta sokaklarda, “Umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla” diyen kız kardeşlerimizle birlikte olacağız. Bir kez daha kalabalığı yaratan ve tarihe notunu düşen kadınlar olarak direnişte ve mücadelede yerimizi alacağız.