12. Dönem 2. Genel Meclis Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Halkların Demokratik Kongresi, 12. Dönem II. Genel Meclis Toplantısını 25-26 Mart 2023 tarihlerinde İstanbul’da gerçekleştirdi.
Genel Meclisimiz 11 ilde büyük yıkıma yol açan Maraş merkezli depremin ilk gününden başlayarak, sahada yürüttüğümüz yoğun bir çalışmanın sonrasında toplandı. Sadece baskı ve hegemonya aygıtlarından ibaret hale gelmiş; yağma ve yolsuzlukla toplumun en yoksul kesimlerinden büyük sermayeye servet transferinin mekanizmasına dönüşmüş devlet yapısının depremin yarattığı yıkım karşısında günlerce halkın yardımına gelememesi “devlet nerede?” sorusunun yaygın biçimde sorulmasına yol açtı. Birer yolsuzluk organizasyonu haline getirilmiş AFAD ve Kızılay’ın deprem sonrası arama kurtarma ve yardım faaliyetlerini organize edemediği; aksine dayanışma ile gelen yardımları gasp ettiği; halkın ihtiyaç duyduğu anda TSK imkân ve kabiliyetlerinin seferber edilmediği görüldü. Bölgenin geçmişte muhafazakâr iktidarlara destek veren geniş toplum kesimlerinin devlete, orduya duyduğu temelsiz güvende ciddi bir kırılma yaşandı.
AKP-MHP rejimi, geçmişte izlenen rant politikalarının bir sonucu olarak devasa bir yıkıma dönüşen depremden günler sonra ilan ettiği OHAL ile, halkın kendi yaralarını kendisinin sarması anlamındaki büyük dayanışma hareketinin önünü kesmeye çalıştı. Sözde yağmayı önleme adına sokaklarda ve jandarma karakollarında, bazıları ölümle sonuçlanan işkence vakaları yaygınlaştı.
İktidarın depremi inşaat sektörü başta olmak üzere sermayeye kaynak aktarmak ve yaşanan büyük felaketten hiçbir ders çıkarmadan giriştiği yapılaşmaya atağıyla oy devşirmek için bir fırsat olarak gördüğü kesinleşti.
Sağlıklı, güvenli, depremzedelerin önceliklerine uygun geçici barınma koşulları kamu kaynaklarıyla derhal sağlanmalı, fakat kalıcı yerleşimlerin yeniden inşası, emek ve meslek örgütlerinin ve tüm yaşayanların katılacağı mahalle ve kent meclisleri tarafından planlanmalıdır.
Deprem ve arkasında yaşanan sel afeti, toplumun en yoksullarını vurdu. Bölgedeki büyük göçmen ve mülteci nüfus, özellikle kadın mülteciler, ötekileştirme politikalarının sonucu felaketin en büyük mağdurları oldular.
Mevcut ağır ekonomik krizin, deprem ve sel felaketlerinin yarattığı büyük yıkım ve maliyetlerle, etkisi giderek daha fazla hissedilecek bir çöküş dinamiğine dönüşeceğini öngörebiliriz.
Depremden çıkarılacak en önemli ders, merkezi iktidarın vesayetinin kırılması, yerel yönetimlerin özerkliğinin güçlendirilmesi, halkın mahalle ve sokak meclisleriyle siyasetin doğrudan öznesi olması ve dayanışmanın önünün açılmasıdır. Bu doğrultuda atılması gereken ilk adım ise, halkın iradesini gasp eden kayyum uygulamalarına derhal son verilmesi; seçilmiş yönetimlerin işbaşı yapması ve halkın yaralarının, gene kendi iradesi ve dayanışması ile sarılmasıdır.
Çok açıktır, kayyum politikası ile HDP’li belediyeler gasp edilmemiş olsaydı, enkaza müdahale çok daha erken, etkin ve kapsamlı olacaktı.
Deprem sonrası yaşanan iç göçün tüm Türkiyede kira fiyatlarının fahiş artışına ve fırsatçılığa zemin hazırlamıştır. Halkın temel barınma ihtiyacını karşılamak ve fırsatçılığı önlemek merkezi idarenin, yerel yönetimlerin sorumluluğu altındadır.
İlk günden beri gönüllülerimiz, partimiz, bileşenlerimiz ile birlikte kongremiz alanda arama kurtarma, ilk sağlık müdahalesi basta olmak üzere tüm dayanışma çalışmalarında seferber oldu. Bundan sonra da halkımızın yanında yaralarımızı ortak sarmaya devam ederken, aynı zaman da sorumluların takipçisi olacağız.
Bölgemizde ve Ukrayna’da sürmekte olan, “sınırlı bir alanda dünya savaşı” pratiği, Karadeniz başta olmak üzere, çevresine doğru genişleme işaretleri veriyor.
Benzeri bir çatışma potansiyeli ise, İsrail ve ABD’nin Ortadoğu’yu kendi mevcudiyetlerinin ve çıkarlarının güvenlik ihtiyaçlarına göre yeniden şekillendirme stratejisinin, Suriye’den sonraki adımı olarak İran ile yaşanan ve karşılıklı tırmandırılan çatışmalardır. Bu çerçevede Ortadoğu’da dünyanın büyük güçlerinin ittifaklarını genişletme ve tahkim etme amaçlı diplomatik çabalarında bir yoğunluk gözlenmektedir.
Bütün dünyada silahlanma bütçelerinin arttığı; sağ popülist siyasi akımların iktidar olduğu, ırkçılığın yükseldiği ve savaş yoluyla dünyayı yeniden şekillendirmeye dönük hegemonya mücadelelerin sertleştiği bir dönemdeyiz. Bu durum ezilenlerin demokratik hak ve özgürlükler için, eşitlik için, gezegenimizin geleceği için ve nihayet yeni bir yaşam kurmak için verdikleri mücadeleleri dünya çapında birleştirmesi ihtiyacı her geçen gün daha büyük bir yakıcılık kazanmaktadır.
Türkiye bir seçim sürecini yaşıyor. AKP-MHP iktidarı seçime en gerici ve paramiliter güçlerle, halk düşmanlığı temelinde ve kadınların kazanılmış bütün haklarını gasp etme ortak zemininde ittifak kurarak hazırlanıyor.
Dünya siyasetinin erkek egemenliği etrafında muhafazakarlaştığı, sağ yükselişin erkek egemenliği etrafında hayat bulduğu bir gerçek. Hak ve özgürlüklerin şiddet yolu ile gaspının en ağır koşullarını kadınlar ve LGBTİQ+’lar üzerinde kendini var etmekte olduğunu tespit etmek mümkün. Sağ popülist siyasetin milliyetçilik, militarizm ve dini muhafazakarlık çerçevesinde gelişmesini Türkiye’de de yaşıyoruz. Kadınlar ve LGBTİQ+’lar olarak tüm toplumsal alanlarda yaşanan erkek egemenliğinin kendi kurumlarımızda da yaşandığı tespitiyle bulunduğumuz her alanda, içerde ve dışarda mücadelede etme kararlığında olduğumuzun altını çiziyoruz.
Seçim gündemiyle güçlendirilmeye çalışılan IŞİDvari gerici ittifaka karşı hem seçimlerde hem de seçim sonrasında mücadeleyi sürdürme iradesi açığa çıkmıştır. Bununla birlikte seçimler sonrasında oluşabilecek her türlü atmosferde başta kadın özgürlük mücadelesi yürüten kadınlar olmak üzere tüm toplumsal dinamikler aktif mücadele etmek zorundadır.
Millet ittifakı, “tek adam rejimi”nin yarattığı yıkımın devletin bekası için de bir tehdit oluşturur hale geldiğini değerlendiren devlet aklı tarafından, uzun süredir bir restorasyon seçeneği olarak iktidara hazırlanıyor.
Emek ve Özgürlük İttifakı ‘üçüncü kutbun’ temsilcisidir. Erdoğan’ın ve temsil ettiği zihniyetin iktidardan uzaklaştırılması kritik bir önem arz ettiğinden cumhurbaşkanlığı seçimlerinde HDP’nin aldığı tutum çok kıymetlidir. Seçim sonrasında, nasıl bir iktidar yapısı çıkarsa çıksın, demokratik hak ve özgürlükler alanının genişlemesi ve Kürt sorunu başta olmak üzere ülkenin bütün köklü sorunlarının çözümü yönünde gerekli adımların atılmasının sorumlusu ve takipçisi olmak üzere, geniş toplumsal örgütlülüklerin gücünü arkasına almış bir parlamento grubunun oluşması amacımızdır. Parlamento grubumuzun güçlü olması için, temsili siyaset alanında elde edilen başarının gerisinde, toplumsal mücadele alanlarında fiili bir mücadele gücünün örgütlenmesi şarttır. HDK bu alanda üzerine düşeni yapmaya taliptir.
Seçim süreci rejim tarafından gündeme getirilmiş ve getirilecek bir dizi tuzağı ihtiva etmektedir. Bunlardan birisi HDP hakkında açılan ve tam bir tuzağa dönüştürülen kapatma davasıdır. HDP bu tuzağı, seçime bileşenimiz Yeşil ve Sol Parti üzerinden katılma kararı ile bir ölçüde boşa çıkardı.
Rejimin seçim sürecinde gündemleştirilebileceği bir savaş ve şiddet ihtimali de az değildir. 7 Haziran 1 Kasım seçimleri arasında olduğu gibi cihatçı/paramiliter örgütlerin saldırılarına yol vermeleri muhtemeldir. Bu çerçevede “Özel Savaş” operasyonları gündemdedir. Bursaspor-Amedspor maçı öncesinde ve esnasında yapılanlar ve tribünlerde açılan pankartlar; Üsküdar Amerikan Lisesine ve Yahudi kurumlarına yönelik saldırılar, özel savaş operasyonlarının toplumsallaştırılması girişimleridir.
Göçmenlere ve mültecilere yönelik ırkçı, ayrımcı, hedef gösteren bir söylem seçim sürecinin belirgin unsurlarından birisidir.
Keza başta Güney Kürdistan olmak üzere, Suriye’nin kuzeyine ve Rojava’ya yönelik bir savaş geliştirme yönünde hazırlık konumu değişmemiştir.
Dolayısıyla seçim süreci barış mücadelesidir; İmralı tecridine ve siyasi tutsaklara yönelik baskılara karşı taleplerimizin yükseldiği bir mücadele dönemidir. Seçim sonrasında nasıl bir iktidar ortaya çıkarsa çıksın tecridin son bulması, kayyumların gitmesi, seçilmişlerin görevlerine dönmesi; siyasi tutsakların özgürlüğü taleplerimizin takipçisi olmaya devam edeceğiz.
HDK, ekonomi başta olmak üzere, topluma sadece baskı, yasaklar ve manipülasyonlarla yönelen rejimin yaşadığı çoklu krize, kaos ve yıkıma karşı; yeni döneme toplumsal mücadele alanlarında, yaygın ve güçlü mücadele örgütleri yaratarak; halkı bu örgütlenmeler üzerinden siyasetin öznesi haline getirerek cevap olmaya kararlıdır.
Halkların Demokratik Kongresi
Genel Meclis
25-26 MART 2023