Halkların Demokratik Kongresi 6. Genel Meclis toplantısı 26 Haziran Pazar günü bütün bölgelerden geniş bir katılımla yapıldı
Genel Meclis siyasi süreci değerlendirdi.
Çoklu kriz saptamamız doğrulanmaya devam ediyor. Kapitalizmin kendini yenileme araçları olan krizlerden farklı olarak Türkiye’de ve dünyada sistemin varoluş kriziyle karşı karşıyayız. Ancak kapitalizmin karşısındaki güçler devrimci bir siyasi irade oluşturmadıkça kriz kendiliğinden sistemin çöküşünü getirecek değildir.
Ukrayna’da Batı emperyalizmi ile emperyal devlet Rusya arasında süren savaşın biteceğine dair emare görülmüyor. Ukrayna bir 3. Dünya Savaşı sahnesine dönüşmüş durumda. Çatışma ve silahlanmanın şiddeti gitgide artar ve yayılırken, savaş süreci gıda ve enerji krizleriyle iç içe derinleşiyor.
Batı emperyalizmi savaşı, kendi askeri saldırganlık örgütü NATO'nun genişlemesi için bir baskı gerekçesi haline getirdi. Finlandiya ve İsveç NATO üyeliğine zorlanırken Ukrayna ve Moldova NATO'ya aday üye yapıldı.
Türkiye rejimi, insanlığın büyük bölümü için olduğu gibi Türkiye için de açlık ve ekolojik felaket riskleri doğuran savaştan uluslararası manevra alanını genişletmek için yararlanmayı umuyor. Rejim eline geçirdiğini düşündüğü inisiyatif imkânlarını öncelikle Kürt coğrafyasında yeni sınırötesi askeri harekâtlar geliştirmek için kullanmaya çalışıyor. Irak bölgesel Kürt yönetimi topraklarına 17 Nisan’da başlatılan askeri saldırılarla umduğunu bulamayan rejim en küçük bir övünme, bunun üzerinden iç politikada kullanabileceği bir "zafer hikâyesi anlatma" imkânı kazanamadı. Başarısızlık büyüdükçe saldırılar Maxmur'a, Şengal'e yaygınlaştırılıp köy boşaltmalar hız kazanırken, çatışma alanı dışındaki Kürdistan Özerk Yönetimi bölgelerinde TSK'nın askeri üslenmeleri, MİT merkezleri, Türkiye'nin açık ve örtülü faaliyetleri yaygınlık kazanmaya devam ediyor.
Bu askeri harekât devam ederken, rejimin Kuzey ve Doğu Suriye’deki kazanımları hedef alan yeni bir saldırı başlatma girişimi, ABD ve Rusya'dan onay alamadı, İran'ın, Suriye devletinin ve çeşitli Arap güçlerinin tepkisiyle karşılaştı.
AKP-MHP iktidarı zamanında veya erkene alınmış bir seçime, sınır ötesinde bir askeri/siyasi başarı hikâyesiyle gitme arayışından sonuç alamayınca hiçbir yeni sebep olmadığı halde Kürt tasfiyesinde taviz koparmak için Yunanistan’la gerginlik yaratmaya yöneldi. Aynı amaçla Kıbrıs’ta ilhak politikası öne çıkarılıyor.
Faşizmi kurumlaştırma yönelimindeki rejim her geçen gün yeni ve daha derin çıkmazlara saplansa da kendiliğinden çekilecek ya da olağan yollarla iktidarı bırakmaya razı gelecek değildir. Rejim her çıkmazını baskı ve saldırganlığı tırmandırarak aşmaya çalışırken aynı zamanda demokrasi ve özgürlük güçlerini parçalamaya, Kürdistan özgürlük mücadelesi ile Batı’nın emek ve demokrasi güçlerini birlikte hareket etme yeteneğinden yoksun bırakmaya yönelik girişimlere de başvuruyor.
12 Haziran'da Abdullah Öcalan'a uygulanan mutlak tecride karşı Gemlik yürüyüşü, ülkenin her yanında demokrasi güçlerinin canlı bir katılımı ve desteğiyle karşılandı. Böylece rejimin demokrasi güçleri arasında çatlaklar yaratma arayışlarına etkili bir cevap geliştirildi.
Erdoğan karşıtlığıyla sınırlı bir muhalefetin, Erdoğan’ın parçası olduğu iktidar güçleri içinden farklı bir kesimin öne çıkmasına hizmet etmesi riski vardır. Diğer taraftan iç siyasette yaşananların sistemin dünya ölçeğindeki çatışmalarıyla bağını gözetmek, bakışımızın ülke sınırlarına sıkışması tehlikesine karşı önemlidir. İspanya-Fas sınırında göçmenlerin katledilmesi, Türkiye'deki göçmen düşmanlığından ayrı düşünülemez ve ulus-devletçiliğin beslediği ırkçılığın bir sonucudur.
Rejimin ülkeyi içine soktuğu ağır ekonomik kriz hızla çöküşe doğru ilerliyor. İktidarın toplumsal tabanı daralıyor. Gelir dağılımı çalışanlar ve yoksullar aleyhine tarihte görülmemiş ölçüde bozuluyor. Rejim milyonlarca yoksuldan alarak dar bir zengin gruba verme politikasına hız veriyor. Ekonomi alanında herhangi bir iyileşmeyi gerçekleştirme imkânı kalmayan ve günübirlik çözümlerle seçime kadar tabanını konsolide etmeyi amaçlayan iktidar, kimlikler üzerinden ayrımcı, düşmanlaştırıcı dile ve politikalara daha güçlü yöneliyor.
Batıda sığınmacılara yönelen kışkırtma ve saldırganlıklar ten rengi üzerinden ve güvenlik güçleri eliyle, en ilkel ırkçılık örneklerini de içererek yükselen bir tehdit halini alıyor. Aleviliğe karşı ötekileştirme yeniden hız kazanıyor. Van Başkale'de yaşanan köy baskınında kadın ve çocuklara karşı uygulanan devlet terörü örneği ise, Kürt coğrafyasını insansızlaştırma, göçe zorlama çizgisinin bir devamıdır.
Her yıl Stonewall Direnişi’nin yıldönümünde Haziran ayı sonlarında yapılan Onur Yürüyüşlerinin, uluslararası anlaşmalara ve anayasaya uymayan, birçok kez mahkemelerce iptal edilen ve hukuku çiğnemek anlamına gelen çeşitli valiliklerce yasaklanması kararları, LGBTİ+ yurttaşları baskılamak üzere alınmış siyasi bir karardır. Aynı zamanda LGBTİ+ yurttaşlar cinsiyetçi, transfobik, homofobik nefret söylemiyle kriminalize edilmeye çalışılarak birtakım iktidara yakın dogmatik şiddet yanlısı gruplara hedef gösterilmektedirler. LGBTİ+ kimliğinin, varoluşunun siyasi iktidar eliyle bastırılmaya çalışılmasını kabul etmiyor, LGBTİ+’ları da koruyan İstanbul Sözleşmesi’nin derhal uygulanması için mücadelemizden vazgeçmiyoruz.
Halklara, emekçilere, inançlara, kadınlara, gençlere ve doğaya düşman, sermayeye dost faşist Saray rejiminin kadınların demokrasi ve özgürlük iradesini gasp etmeye çalışması erkek egemenliğinin dünya sistemlerini yeniden dizayn etme çabasından ayrı düşünülemez. ABD'de kürtaj yasasının iptal edilmesi, dünyanın pek çok yerinde otokratik yönetimlerin önce kadın kazanımlarına saldırması da bu durumu gösteriyor. Tüm dünyada olduğu gibi ülkede de yoksulluk, geçim sıkıntısı, işsizlik ve emek sömürüsü kadınların üzerine yıkılırken iktidar, yaşanan çoklu krizleri savaş politikalarıyla, ırkçılıkla, mülteci düşmanlığıyla örtmeye çalışıyor.
Geçtiğimiz Mayıs ayında en az 17 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 20 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Bununla birlikte kadına yönelik erkek şiddeti vakalarının birçoğunda katleden erkekler korunmakta ve katledilen kadınlar suçlanmaktadır. En son Pınar Gültekin davasında gördüğümüz “haksız tahrik” adı altındaki erkeklik indirimi kadınları katleden erkeklerin masumlaştırılması, aklanması, korunması ve ödüllendirilmesine yol açarken, bir bütün olarak kadınlara şiddet uygulayan erkeklerin cesaretlendirilmesine de neden olmaktadır.
Yaz aylarıyla birlikte Kürdistan’da devlet güçleri tarafından “güvenlik” amacıyla çıkarılan ve söndürülmesi engellenen orman yangınlarının yanı sıra Akdeniz ve Ege bölgelerinde de iklim krizinin etkisiyle sıklaşan orman yangınları rejim tarafından doğa yağmasıyla birikim aracı olarak değerlendiriliyor. Yakılan ormanlar ve orman yerleşimleri halka kapatılır, ranta açılırken ırkçı propagandayla Kürtler ve göçmenler yangınlardan sorumlu tutularak hedef gösteriliyor.
Özgür basına yönelen ve Diyarbakır'da 16 gazetecinin tutuklanması ile somutlanan saldırganlık ise, halkın gerçekleri öğrenme imkânlarının ortadan kaldırılması amacıyla gündemdedir. Rejimin bilinmesini istemediği suçları hızla artmakta, basın ve sosyal medya üzerindeki baskı ve kontrol çabaları buna paralel olarak yükselmektedir.
Saldırıların odağında Kürt özgürlük hareketinin toplumsallığı ve onunla birlikte hareket eden güçler, öncelikle de demokrasi güçlerinin başlıca siyasal temsilcisi olan HDP yer almakla birlikte tüm muhalif güçler için siyaset alanının da toplumsal alanın da daraltılması politikaları devam ederken, Demokrasi İttifakı ve Üçüncü Yol politikasının iyi kavranması, derinleştirilmesi ve toplumsallaştırılması hayati önem taşıyor. Bu görev var olan mücadelelerin birbirini güçlendirmesi ve ortak hedeflere yönelmesi kadar mevcut diktatörlüğün ve restorasyoncu düzen muhalefetinin karşısında emeğin, halkların, kadınların ve LGBTİ+’ların ve tüm ezilenlerin söz sahibi olduğu bir demokratik cumhuriyet hedefinin savunulması ve toplumsal özneleriyle buluşmasını içeriyor. HDK’nin temel düşüncesi olan meclisleşme, Üçüncü Yol politikasının gerçeklik kazanması kadar kapatma saldırısı ve siyasal kırımlar karşısında HDP’nin ve demokrasi alanının savunulması ve demokrasi güçlerinin mücadelelerini her koşulda sürdürebilmesinin de kilittaşı olmaya devam ediyor.
Halkların Demokratik Kongresi
Genel Meclis