11. Dönem 5. Genel Meclis Toplantısı Sonuç Bildirgesi

19.04.2022

 

 

11. Dönem 5. Genel Meclis Toplantısı Sonuç Bildirgesi

16-17 Nisan 2022, İstanbul

 

Dünya, öteden beri belirginleşen paylaşım ve hegemonya savaşı eğiliminin aşama kaydetmesiyle yeni ve derinleşen bir kutuplaşma sürecine girmiş bulunuyor. Bir tarafını ABD liderliğindeki NATO’nun, diğer tarafını giderek daha yakın hareket eden Rusya ve Çin gibi ülkelerin oluşturduğu bu kutuplaşma süreci, Türkiye’nin NATO’nun önemli sayılan bir üyesi olması nedeniyle de bizim için tayin edici bir önem taşıyor.

Savaşın niteliği ve taraflarına dair söyleneceklerin yanında bu tür gelişmelerde en büyük acıyı halklar çekiyor. Savaşı ve çözümsüzlüğü yaşayan bir coğrafyanın halkları olarak bizler Ukrayna ve Donbas bölgesindeki halkların acılarına ortak olduğumuzu vurgularız.

Ukrayna’da süren savaşın kısa sürede sonlanmayacağını, bir şiddet ve saldırganlık ittifakı olan NATO’nun işgal altındaki Ukrayna halklarının acısıyla zerrece ilgilenmediğini vurgulayan Genel Meclisimiz, Saray iktidarının da Ukrayna savaşıyla bir bezirgân çıkarcılığıyla ilgilendiğini, gelişmelerden azami fayda sağlamayı hedeflediğini ve Türkiye halkları üzerindeki hegemonyası için her türlü olayı istismar edeceğini saptamaktadır. Savaşlara, eşlik ettikleri ve derinleştirecekleri siyasal baskı, toplumsal yıkım ve ekolojik krize, bunlarda yeni fırsatlar arayan egemenlerin kanatlarından bağımsız olarak bir araya gelen ezilenlerin ortaklaşan mücadelesiyle karşılık verilebilir.

Kürdistan’a karşı on yıllardır gaddar bir savaş yürüten Türkiye Cumhuriyeti’nin, bugün özellikle Rojava ve Başur’da yeni alanlar işgal etme ve varlığını pekiştirmeye yönelik özel bir hazırlık içinde olduğunu izliyoruz. Türkiye’nin dünyanın en özgür bölgesi konumundaki Rojava’yı boğmayı ne kadar hırsla istediğini, en küçük bir fırsatta her türlü zulmüyle halkların devrimci inisiyatifini yok etmeye ne ölçüde can attığını biliyoruz. Bu tutum salt bir Kürdistan parçasının özgürlüğünün yaratacağı dolaysız sorunlardan ötürü değildir kuşkusuz; özgür halkların politik varlığı ideolojik, teorik ve kültürel bakımdan bölgenin ve dünyanın egemenleri için korkutucu bir örnek oluşturacaktır. Türkiye yönetimi ve devlet aklı bu bakımdan dünyanın gericiliğini layıkıyla temsil etmektedir.

Türkiye’nin yayılmacı politikası Güney Kürdistan’da da bizatihi yerli bazı Kürt güçlerin işbirliğini sağlayarak Kürtlerin ulusal birliğini baltalamayı amaçlıyor. HDK Genel Meclisi, bu politikaya ortak olmanın yalnızca Kürt halkının çıkarlarına değil, bölge halklarının barışına ve bölgenin demokratik dönüşüm dinamiklerine de onarılması güç zararlar vereceğini bir kez daha vurgular.

Bu saldırganlığın aynı zamanda kadınların, işçilerin, gençlerin, bütün ötekileştirilenlerin mücadelesine, özgürlük ve demokrasi özlemlerine karşı olduğunu kaydeden HDK Genel Meclisi, siyasi iktidarın toplumsal muhalefeti bir türlü bastıramadığını, bütün olumsuz koşullara karşın, 8 Mart ve Newroz’un bu konuda ön açıcı birer pratik olduğunu saptamaktadır.

Genel Meclisimiz; Türkiye muhalefet hareketinin en canlı ve temel bir bileşeni olan kadın özgürlük mücadelesinin, iktidarın her türlü saldırısına, sinsi oyunlarına karşın toplumun genişliğine ve derinliğine etkisini her geçen zaman artırdığını ve kadın mücadelesinin gelişi engellenemeyecek bir bahar gibi geliştiğini ve bütün muhalefet hareketi için bir ilham kaynağı olduğunu dayanışma duygu ve düşünceleriyle vurgular.

Geçen haftalarda kutladığımız Newroz’un bütün ezilenlerle birlikte özel olarak Kürt halkının, mücadeleyi nasıl sahiplendiğinin gören göze de görmek istemeyene de bir kez daha yüksek bir varlıkla ilan edildiği gün olduğunu saptayan Genel Meclis’imiz, gençliğin milyonlarcasının Newroz alanlarına akışını coşkuyla selamlar. Newroz, Kürt halkının özgürlük özlemlerini bastırmaya hiçbir gücün yetmeyeceğini bir kez daha göstermiştir.

Çok farklı işkollarında süren işçi direnişleri, sermaye yanlısı tek adam rejiminin toplumsal muhalefeti bastıramayacağının umut verici göstergelerinden biridir.

Siyasi iktidar, eksenini HDP’nin oluşturduğu demokratik siyaset alanına neredeyse sürekli saldırılar gerçekleştiriyor. Her gün çeşitli bahanelerle onlarca insanımızı kapsayan gözaltı operasyonlarıyla uyanıyoruz. Kobanê kumpas davası yeni eklemelerle sürdürülmeye çalışılıyor. Ancak iktidarın saldırısına karşı demokratik muhalefet güçleri de bitimsiz direnişlerini, kazanımlarını koruma ve ilerletme mücadelelerini direngenlikle sürdürüyor. Bu çekişmeli mücadeleden, ağır kayıplarımıza karşın zaferle çıkacağımıza kuvvetli inancımızı yineliyoruz. Yenilen onlar; kazanan kadınlar ve LGBTİ+’lar, Aleviler, Kürtler, işçiler, emekçiler, ekoloji direnişçileri, gençler olacaktır.

AKP iktidarının gelecek seçimde sonuç ne olursa olsun, ona ülkenin zenginliğini yağmalama olanağı sunan koltuğunu kolayca terk etmeyeceğini gayet açıklıkla biliyoruz. Ancak biz de halkların, özgürlüklerin ve demokrasinin karşısında yer alan bu muktedirlere rahat yüzü göstermeyeceğimizi ilan etmeyi bir görev biliyoruz.

Türkiye’nin tarihinde görülmemiş ölçüde ağır bir ekonomik yıkımın yaşandığı bu günlerde, AKP iktidarı ülkenin bütün maddi zenginliğini bir avuç suç ortağına sınırsızca akıtırken, yoksullaşma ve gıda krizi karşısında yaşam mücadelesi vermekte olan geniş halk yığınlarını, bir istismar aracı haline getirdiği dini duygularla, “sadaka” kültürüne yönelik ekonomik politika araçlarıyla aldatma politikasını sürdürmektedir. Hayat pahalılığının azalacağına ya da geniş halk yığınlarının yoksullaşmasına karşı iktidarın göz boyamadan başka önlemler alacağına ilişkin hiçbir belirtinin bulunmadığı koşulların, her şeye karşın muhalefet hareketi için nesnel olanaklar sunduğunu vurgularız.

Siyasi iktidar hapishanelerde yeni bir kırım operasyonu yürütüyor. Mahpuslar işkencelerle öldürülüyor, hapishane koşulları her geçen gün daha da ağırlaştırılıyor. Tahliye koşulları bile uydurulan çeşitli kurullar eliyle bir pişmanlık dayatmasına dönüştürülüyor. İmralı hapishanesinde Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecrit ısrarla sürdürülüyor. Hasta mahpuslar gaddar bir politik yaklaşımın rehinesi olarak görülüyor. Kürt ve Alevi, ömrünü kadın mücadelesine adamış olan Aysel Tuğluk hastalığı ağırlaşmasına rağmen cezaevinde tutulmaktadır. Onun şahsında kadınları ve tüm hasta mahpusları hedef alan bilinçli düşmanlık politikasına karşı kadınlar mahpushanelere ses olarak mücadeleyi büyütmeye devam ediyorlar.

Devlet, kadınların alanlarda seslerini sözlerini, sloganlarını, zılgıtlarını, halaylarını birleştirdiği 8 Mart ve Newroz’un coşkulu kutlanmasına gözaltı ve tutuklamalarla cevap verdi. AKP iktidarı, TCK değişikliği yasa tasarısı gibi göstermelik düzenlemelerle erkek yargının işleyişine yeni kılıflar, fail erkekleri koruyacak yeni yöntemler bulmaya çalışıyor. Teklifle, “iyi hal” indirimi yerine “pişmanlık” indirimi getirerek, cezasızlığı muğlak, ucu açık ve katmerlenmiş bir biçimde sunmaya çalışıyor. Ancak, kadınlar dün olduğu gibi bugün de yaşamlarını, emeklerini, bedenlerini, iradelerini savunmak için mücadelede kararlılar.

Tarlalarda, evlerde, fabrikalarda, atölyelerde, eğitimde, sağlıkta üreten kadınların emeği çalınarak yandaşların cebine aktarılıyor. Mutfaklarda büyüyen yangın ve işsizliğin ağır yükü altındaki kadınlar kendilerine dayatılan sefalete alışmıyor, bu soygun düzenine boyun eğmiyorlar. Kadınlar; talancı, savaşçı, soyguncu erkek ekonomisi, Ukrayna’dan Şengal’e uzanan savaş politikalarının kendilerine sadece şiddet, göç, sömürü, taciz, tecavüz ağır yoksulluk getirdiğini biliyor, bunu reddediyorlar. HDK’li kadınlar da savaş ittifakına, ataerkil kapitalizme karşı hep beraber onurlu ve kararlı bir barışta, eşitlikte ve özgürlükte ısrar ediyor.

Bugün dünya, büyük ölçüde savaşlardan kaçan on milyonlarca mültecinin hareketiyle sarsılıyor. Türkiye’de siyasi iktidar, milyonlarca mülteciyi dışarıda ve içeride gözünü kırpmadan politik hesaplarının istismar konusu yapıyor. Kendince “terbiye edemediği” göçmen ve mültecileri ya canlarını hiçe sayarak Yunanistan sınırına itekliyor ya da çeşitli ülkelere göndermenin hesabını yapıyor. Öte yandan ülkedeki mültecilerin kölelik koşullarında çalıştırılmasından yarar sağlıyor, cezasızlık politikalarıyla yol verdiği ırkçılık, ayrımcılık ve nefret suçlarından yararlanarak pogrom tehdidini mültecileri bağımlılaştırma aracı olarak kullanıyor. Düzen muhalefeti ise siyasi çıkarını sermayenin mülteci emeği üzerindeki denetimsiz sömürüsünü ve yayılmacı saldırganlığı aklamak üzere mültecileri günah keçisi ilan etmekte arıyor. Ülkede yaşayan herkesin hak eşitliğini savunan Halkların Demokratik Kongresi işçi sınıfının saflarını büyüten mültecilerle yerli emekçilerin kapitalizme, savaş kışkırtıcılığına ve ulus devlet cenderesine karşı ortak mücadelesinin örgütlenmesini savunur.

Halkların Demokratik Kongresi, ne tek tek ağaçlar dolayısıyla ormanı gözden kaçıran, ne de ormana yönelip tek tek ağaçlarla ilgilenmeyi ihmal eden bir yaklaşıma sahiptir. Kongremizin fikriyatı, mücadelenin bütünselliğiyle parçalılığı ve tek tek alanları arasındaki dinamik ve geliştirici bağın yeni yaşam perspektifiyle kurulmasını öngörmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’de bir yandan egemenlerin iki büyük kanadı arasında kritik bir mücadelenin hesap günü giderek yaklaşıyor, beri yandan üçüncü yolu işaret eden demokrasi ve devrim güçlerinin mücadelesi bu koşullarda yeni sorunlar ve elbette yeni olanaklarla ilerliyor. HDK’ye düşen, bugünün demokratik görev ve yükümlülüklerini ihmal etmeksizin, ancak bu mücadeleyi egemenlerin güya demokratik bir kanadının yedeğine düşürmeksizin demokratik cumhuriyet mücadelesinin gelişmesi için bir işaret haline getirmek, geleceğin özgür toplumu için yolları döşemeye katkı oluşturmaktır.

Ermeni Soykırımı’nın 107. yıl dönümüne yaklaşırken “Bir daha asla!” diyebilmek için hakiki bir yüzleşme sürecine ihtiyacımız olduğunun bilinciyle Ermeni halkının acılarını ve taleplerini paylaşıyoruz.

 

8 Mart ve Newroz’da kendini gösteren irade ve eylemliliğin 1 Mayıs’a hazırlandığı günlerde, 1 Mayıs alanlarının sınır tanımayan sömürünün, sömürgeci paylaşım ve vekâlet savaşlarının karşısında sömürülenlerin aralarına çizilen sınırları aşma kararlılığını dile getirmesinin yeri olduğunu vurguluyoruz. Açlık sınırında yaşamaya, kölelik koşullarında çalıştırılmaya ve ölmeye direnenlerin, özgür yaşam, eşit yurttaşlık, halkların iradesine saygı taleplerinin, patriarkaya karşı emeğini, bedenini, özgürlüğünü savunan kadınların ve LGBTİ+’ların,  zindanlardaki ve sokaklardaki direnişçilerin, ülkedeki tüm ezilenlerin, hak arayan yurttaşların ve eşit haklara sahip olma hakkı arayan mültecilerin birbirinin yoldaşı, kader ortağı olduğunu göstermek, Newroz’un coşkusu ve kitleselliğini 1 Mayıs’a akıtmak üzere örgütlenerek 1 Mayıs alanlarında olacağız.

Yaşasın 1 Mayıs!

Bijî Yek Gulan!

Halkların Demokratik Kongresi

Genel Meclisi