Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Öncelikle, yeni görevine başlayan Sayın Meclis Başkan Vekilimizi görevinden dolayı kutluyor ve hayırlı olmasını diliyorum. Ancak, bugün bu kısa konuşma hakkımızı olumlu görmeyip gasp etmesi nedeniyle de, bu tutumunu da kınadığımı ve gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum. Kendisinin çağdaş hukukçu geleneğinden gelen bir insan olarak Meclis yönetiminde hak, vicdan ve adalet duygularıyla hareket edeceğine inanıyorum ama bu tutum zaten güdük olan demokrasimizin güdük Meclis kürsüsü hâline dönüşmesine yol açıyor, bunu onaylamak mümkün değil.
O nedenle, bu konuyla ilgili sözlerimi paylaşmadan önce bugün yapacağım kısa konuşmaya değinmek istiyorum. Yeni yasama yılının öncelikle ülkemiz ve bölge halklarına hayırlı olmasını diliyorum. “Neden bölge halkları?” derseniz, biliyorsunuz, yarın bir tezkere görüşmesi yapılacak, Suriye için Meclisten bir tezkere. Elbette böyle bir tezkerenin öncelikle bölge halkının barışını vuracağı açıktır. Bunu bilerek oylarımızı vereceğiz ve karşısında duracağız. Yine, 24’üncü Dönemin seçilmiş milletvekillerinin hâlen cezaevinde olmaları ayıbı ve eksikliği bu Hükûmetin vebalindedir. Biliyorsunuz Sayın Başbakan “Sessiz devrim.” deyip büyük gürültüyle açıklanan demokrasi paketinde de bu açıdan da fos çıkmıştır, ülkemizde başta Kürtler, Aleviler olmak üzere tüm yurttaşların barış, demokrasi ve özgürlük beklentileri bir kez daha boşa düşmüştür.
Yine, dün Meclis açılışında konuşan Sayın Cumhurbaşkanının “Ekonomisi, demokrasisi ve ordusu güçlü ülke.” tanımında isabetli olmayan kısmının “demokrasi” olduğu açıktır. Ülkemizin demokrasisi ne yazık ki güçlü değildir ama güçlü olan ekonominin cefasını çeken yaratıcı işçiler ve taşeron emekçilerinin sesleri de her geçen gün yükselmektedir.
Taşeron işçileri bildiğiniz gibi kadrolu, güvenceli, örgütlü, emek ve demokrasinin egemen olduğu bir iş hakkını Meclisten ısrarla bekliyorlar ama bizim onlara da her zaman söylediğimiz gibi sözümüz, tüm işçi, emekçilere sözümüz: “Hak verilmez, alınır.” diyerek onları selamlıyoruz.
Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisinin önerge konusu olan İstanbul Maltepe’de arazi rantçıları ve uyuşturucu çetelerinin katlettiği Hasan Ferit Gedik’in öldürülmesiyle ilgili konuya gelmek istiyorum. Öncelikle, bu cinayeti işleyenleri ve kollayanları şiddetle kınıyorum. Biraz önce Mahmut Tanal arkadaşımız da üzerine değindi. Kendisiyle de beraber orada halkla sohbet ettik, oradaki muhtarından halk meclisine yaşananları, son üç aydır özellikle, bu saldırıları beraberce dinledik.
Şunu görmemiz gerekiyor ki: İktidar partisinin, Hükûmet partisinin, Başbakanın dilinden düşürmediği en çok gözettiğimiz ülkemiz gençlerini koruyamayan bir iktidar söz konusu. Ve burada özellikle haziran ayından bugüne devlet şiddetiyle hayatlarını kaybetmiş gençlerimizi de anarak bu yaşanan şiddeti ve şiddet kurbanlarını bir kez daha anmak ve hatırlamak istiyorum: Abdullah Cömert, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan ve Medeni Yıldırım. Bu gençler, devletin, bizzat Hükûmetin sorumlu olduğu politikalar nedeniyle hayatlarını kaybetmiştir ve son örnekte olduğu gibi kaybetmeye devam etmektedir. Yine buradan Okmeydanı Hastanesinde yoğun bakımda hayat mücadelesi veren Berkin Elvan’ı da anmak ve hatırlamak istiyorum.
Maltepe Gülsuyu’nda ne olmaktadır? Çok açık, ortada ne olduğu. İstanbul kentinin güzide semtlerinden ve bölgelerinden birisinde emekçiler zamanında elleriyle, alın terleriyle yaptıkları konutlardan uzaklaştırılmak ve oralardan kaçırılmak üzere mafya tarafından, arazi rantçıları tarafından uyuşturucu şebekeleri devreye sokularak o insanlar üzerinde büyük bir zulüm ve şiddet uygulanmaktadır. Tam üç aydır bu saldırılar peş peşe gelmiştir. Bugüne kadar 20’yi aşkın insan yaralanmıştır, 1 ağır yaralı aynı şekilde hayat mücadelesi vermektedir. Hasan Ferit Gedik isimli genç insanımız bu saldırılarda yani peş peşe gelen saldırılar sonucu hayatını kaybetmiştir. Şimdi bu genç insanın cenazesine de bir zulüm uygulanmaktadır. Armutlu’da polis bu cenazenin Gülsuyu’na nakledilmesine izin vermemektedir. Gerekçede “Sizin güvenliğinizi alamıyoruz.” denilmektedir. Düşünebiliyor musunuz, sokakları zapt eden, insanların demokratik gösteri hakkına izin vermeyen devletin polisi bu insanların güvenliğini alamayacağından sızlanmaktadır. Bu nedenle de iki gündür bu cenaze orada, cemevinde bekletilmektedir. Bu, kabul edilebilir bir durum ve gerekçe değildir.
Biraz önce konuşan Değerli Milletvekili, eski Emniyet Genel Müdürü ülkemizin en çok uyuşturucu yakalayan bir ülke olmasıyla, bir polis kolluk gücü olmasıyla övünmektedir. Ama şimdi şu soruyu sormanın zamanıdır: Bu şebekeler, bu çeteler bir yandan uyuşturucu pazarlığını ilkokul önlerine kadar devam ettirmekte, öbür taraftan da halkın boyun eğmesi için bu şekilde genç insanları öldürebilme ve polisin aslında engelleyemediği şekilde bir bakıma onun kollaması altında bunları yapabilmektedir. Ama, geçen yıl Diyarbakır Adliyesinin adliye emanetinden de kilolarca uyuşturucu çalınmıştır. Yani, bu acizlik, bu göz yumma ta oralardan Maltepe Gülsuyu-Gülensu Mahallesi'ne kadar gelmiştir yani yakalamalar ve mahkeme önüne çıkartmalar bu şebekeyi, bu organizasyonu, bu işleyişi, bu mekanizmayı durduramamaktadır. O nedenle, çok yerinde olduğu gibi bu önerge ciddi anlamda bu organize suçların işlenmesinde yerel mülki amirinden kolluk güçlerine ne derece yol oynamaktadır, ne derece göz yumulmaktadır bütün bunların ortaya çıkartılması açısından önemlidir.
Bir de değerli milletvekilleri, şu soruyu hep birlikte sormamız gerekiyor: Neden böylesi bir dönemde daha çok gençler bu saldırı ve şiddetle karşı karşıya kalıp hayatlarını kaybetmektedir? Mülki amirler, devletin kolluk gücü ve tabii ki siyasi irade böylesi bir ortama ne denli hazırlayacağı bir rol oynamaktadır?
Şimdi, kahraman polisler edebiyatını biliyoruz, destan yazan polisler edebiyatını biliyoruz. Şimdi kahraman valiler dönemi gelmiştir. Bu kahraman valilerden bir tanesi de Eskişehir Valisidir. Hatırlayacaksınız, orada sivil polislerin ve faşist birtakım insanların acımasızca öldürdüğü Ali İsmail Korkmaz’ın… Bu saldırı nedeniyle konuşan Eskişehir Valisinin bu konuşmalarını deşifre eden Radikal muhabiri İsmail Saymaz, şimdi bu Eskişehir Valisinin şiddetiyle karşı karşıyadır. Eskişehir Valiliğinin mailinden kendisine dün akşam bir tehdit maili gönderilmiştir. Ne denmiştir o mailde? Yine rahat durmuyorsundan, alçakça benzeri türde hakaretvari sözlerle, bir gazeteci, gerçeklerin, insan hakları suçlarının peşindeki bir gazeteci açıkça tehdit edilmiştir. Eskişehir Valisi “Bu maili ben göndermedim, benim mailimden gitmiştir ama içeriğine katılıyorum.” diyebilmiştir. Şimdi, İçişleri Bakanlığı, müfettişler, bu olayın üzerine gidebilecek midir? Gerçekten, halkımız, Maltepe’de, Gülsuyu-Gülensu’da, bu uyuşturucu ve arazi mafyalarına, onların ihanetine, onların kollarına teslim edilecek mi; yoksa bu işin üzerine gidilecek mi? Biz, burada, bu önerge vesilesiyle ciddi bir soruşturmaya, araştırmaya gidilerek orada halka sahip çıkılmasını istiyoruz.
Halka sahip çıkmak demek, o insanları gözaltına almak demek değildir. Bu olaylar olduğundan beri üç yıldır yürüyen insanlar, onlar gözaltına alınıyor, onların evleri basılıyor. Orada, halk meclisi eliyle, tıpkı Hasan Ferit Gedik gibi, mücadele eden insanların üzerine gidiliyor, onlar gözaltına alınıyor. Uyuşturucu şebekeleriyle mücadele edilecekse orada halkın yanında olmak ve o insanların arkasında durmak gerekir; yoksa o insanların evleri basılarak devrimcilerin, sosyalistlerin, yurtseverlerin, örgütlenerek o mahalleden bu çeteyi atmak isteyenlerin, halkın üzerine gitmek değildir.
Hepinizi, bu doğrultuda, Maltepe’de halkın yanında olmaya ve bu şebekelerle hep birlikte mücadele etmeye davet ediyorum. 2 Ekim 2013