Genel Meclis Toplantısı Kararları | 8-9.09.2012

HDK Genel Meclisi 48 Genel Meclis Üyesi ve Diyarbakır İl Meclisi’nin katılımıyla 8-9 Eylül 2012 tarihinde Cegerxwin Kültür Merkezi Salonu’nda toplandı. 8 Eylül Günü Diyarbakır’daki 8. cezaevine dönüştürülmek istenen eski TEKEL Fabrikası önünde bir basın açıklaması yapıldı. Yine aynı gün öğle saatinde “Barış Anneleri”nin her cumartesi yaptığı açıklamaya katılındı ve HDK adına konuşma yapıldı. Toplantının ikinci günü ilk gün yapılan siyasi değerlendirmeler ve alınan kararlar basın toplantısında kamuoyuna açıklandı.

Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar şöyledir:

Gündem:
1) Siyasal durum değerlendirmesi
2) Kürt sorununda “Ölüm Değil Çözüm, Çatışma Değil Müzakere” kampanyası (1 Eylül etkinliklerinin değerlendirmesi ve 16 Eylül Ankara toplantısı hazırlıkları)
3) Parti kuruluş hazırlıklarının değerlendirilmesi
4) Seçim Yönetmeliği ve HDK Genel Kurul hazırlıkları
5) Bilgilendirme (planlaması yapılan kimi pratik konuların görüşülmesi)

Kararlar:

1- Siyasal Durum
Siyasal durum değerlendirmesi için kolaylaştırıcı metin çerçevesinde tartışmalar yapıldı. (Ek 1) Ayrıca bazı konularda yapılan değerlendirmeler de aktarıldı. Bu değerlendirmeler “Siyasal durum metni ile birlikte ele alınmalıdır.

ALEVİ TOPLUMUNUN SORUNLARI
- Alevilere yönelik saldırıların püskürtülmesinde HDK’nin daha aktif, daha görünür olması kararlaştırıldı. Yerel Meclislerde Alevilerin etkinlik, geleneksel günler, inançlarına yönelik saldırılar ve diğer gelişmeler konusunda daha duyarlı davranılması, Alevi halkın sorunlarının paylaşılması ve sahiplenilmesi konularına bir kez daha dikkat çekildi. CHP milletvekili H. Aygün’ün alıkonulması ve salıverilmesini Aleviler ve Kürt hareketi arasında bir sorun ve ayrışma nedeni olarak kullanmak  isteyen anlayışlara karşı yapıcı ve kazanıcı bir yaklaşımın sergilenmesi gerektiği vurgulandı.
- 7 Ekim’de Ankara’da yapılacak olan Alevi mitingine HDK’nin kurumsal olarak katılımının tüm bu gelişmelere ve değerlendirmelere katkı sunacağı benimsendi.

SURİYE VE ORTADOĞU
- Uluslararası bir sorun haline gelmiş olan Suriye’deki gelişmeler, emperyalist müdahale hazırlıkları ve AKP Hükümeti’nin savaş kışkırtıcısı tutumu, işgalci ve provokatif politikaları ve savaş hazırlıkları karşısında daha etkili bir çalışma içinde olmak gerektiğini benimseyen Genel Meclis, Hatay’daki gelişmeleri yakından izlemek ve kısa sürede bir heyet olarak Hatay’a ve bölgeye bir ziyarette bulunmak için planlama yapılmasını kararlaştırdı.
- Emperyalist müdahaleye yönelik gelişmelerin teşhirinde geç kalındığı, Suriye’deki gelişmelerin takibinde daha titiz davranılması, daha aktif bir politik tutumun gösterilmesi gerektiği; Kürt Bölgesi’ndeki gelişmelerin yerinde izlenmesi için bir heyetin gönderilmesi; hem Suriye yönetimi karşısında hem de emperyalist müdahale, ÖSO ve diğer hak ihlalleri karşısında doğru siyasal tutum alan örgüt ve partilerle ilişki ve diyalogun geliştirilmesi, dayanışmanın sağlanması ve mümkünse görüşmelerin yapılması kararlaştırıldı. HDK’nin 20-21 Ekim’de İstanbul’da gerçekleştireceği “Ortadoğu Konferansı”nın tüm bu gelişmeler göz önünde bulundurularak geniş ve etkili hale getirilmesi için çalışmaların hızla planlaması, savaş karşıtı etkinliklerin güçlendirilmesi kararlaştırıldı.

EĞİTİM
- Eğitim ve öğretim alanındaki gelişmelerde 4+4+4 uygulaması karşısında sürekli bir mücadele içinde olmak gerektiği benimsendi. “Karşı çıkanlar laikçiler ve PKK’liler” açıklaması ile geniş kitle muhalefetini daraltmayı amaçlayan hükümet tutumu karşısında geniş halk desteğini sağlayacak, yerel çalışmaların büyütülmesi, Eğitim-Sen’in yapacağı etkinliklerin desteklenmesi, ayrıca başta anadilinde eğitim hakkı olmak üzere eğitimin, parasız, sınavsız ve hurafelerden arınmış halde, demokratik bir içeriğe kavuşturulması için mücadeleyi her alanda yükseltmek; bu yönde alınan kararların uygulanması için, panel, sempozyum, forum, çalıştay, boykot, Milli Eğitim Müdürlükleri önündeki eylemler vb. etkinliklerin gerçekleşmesini sağlamak; AKP ve MHP yakınlaşmasının bu alandaki politikaların ortaklaşmasında önemli bir faktör olduğu da gözetilerek, HDK’nin perspektifi doğrultusunda cephenin genişletilmesi için bir çaba içinde olmanın gerekliliği vurgulandı ve kararlaştırıldı. (Konuya ilişkin yapılan basın açıklaması metni EK2)

EMEK ALANINDAKİ GELİŞMELER
-Kapitalizmin derinleşmeye yüz tutan krizi “dayanışmayla” atlatılmak istenmiş olsa da, giderek yayılıyor. AB krizi büyüyor. Aynı zamanda dünya ölçeğinde gelişen bir hareket de var. AB’deki krizin giderek Türkiye’yi de etkileyeceği, krizin “Türkiye’ye ihraç edileceği” gözetilerek, bu alandaki gelişmeler karşısında aydınlatma ve tutum almayı sağlayacak bir çalışma yürütülmesi benimsendi.  AKP Hükümeti’nin çizdiği tozpembe tablo bir yana, geniş halk kitlelerinin alım gücü düşüyor, eşitsizlik büyüyor, işsizlik ve yoksulluk devam ediyor, iş kazaları /cinayetleri durmuyor.  Emek alanındaki gelişmelerin değerlendirilmesine ve bu alanda HDK’nin daha aktif müdahalesine olan ihtiyaca dikkat çekildi. Örneğin Antep Organize Sanayi Bölgesi’nde dokuma sektöründeki 7-8 fabrikada başlayan ve günlerce süren direniş karşısında HDK’nin Yerel Meclis ve Genel Meclis olarak yetersiz kaldığı, hükümetin işçi ve emekçilere yönelik saldırıları karşısında, işten atılanlara, örneğin THY’lilere yönelik dayanışma faaliyetlerinde daha etkili bir tutum için Emek Komisyonu’nun çalışmalarının titizlikle değerlendirilmesi vurgulandı.

AFYON PATLAMASI
Afyon’da askeri cephanedeki patlama ve 25 askerin ölümü gibi gelişmeler karşısında daha hızlı ve etkili bir tutum ve çalışmanın tüm meclisler tarafından yürütülmesi, savaşa ve silahlanmaya karşı barışı ve halkların kardeşliğini öne çıkaracak bir çalışmanın yürütülmesi vurgulandı. İzmir’de yaşanan ve 61 kişinin ölümüne yol açan mülteci faciası gibi gelişmeler karşısında daha hızlı refleks gösterilmesine dikkat çekildi.
PKK’nin alıkoyduğu askerlerin ailelerine kavuşmasına yönelik ailelerden gelen taleplerin karşılanması için HDK’nin bir arayış ve çözüm içine girmesinin toplumdaki barış talebine katkı sunacağı önerisi değerlendirildi ve benimsendi.

MİLLETVEKİLİ DOKUNULMAZLIKLARI VE YARGI
- BDP’ye yönelik saldırganlığın, “dokunulmazlıkların kaldırılması” tartışmalarıyla birlikte, gelişmelerin Blok milletvekillerini Meclis’ten uzaklaştırmaya varacağı yönündeki hazırlıklar karşısında, seçimler öncesinde HSYK vetolarında ortaya konulan tutuma denk bir tepkinin geliştirilmesi için zaman kaybetmeden çalışmaların başlatılması kararlaştırıldı.
- Yargılama alanındaki gelişmelerin vahim bir boyut kazandığı, BES’lilerin basın açıklamasından ceza almaları ve hapse atılmalarından, Şerzan Kurt, Sevag Balıkçıyan, Baran Tursun davasına; KCK duruşmalarından basın davalarına kadar bir çok gelişmenin Başbakan’ın “yargıya talimat verildi, onlar gereğini yapacak” açıklamasına uygun işlediğine dikkat çekildi.

DOĞANIN TAHRİBİ
- Çevrenin ve doğanın kar hırsına kurban edilmesi, talan yoluyla suyun ve ormanların paylaşılması, bu amaçla kasıtlı orman yangınları sürüyor. Bunun son örneği Diyarbakır’da bir süre önce Shell tarafından başlatılan Şist (kaya) gazı aramaları oldu. Benzer çalışmaların Bafra, Trakya, Niğde ve Karadeniz’de sürdürülmesi hesaplanıyor. Şist gazı çıkarılırken yerin 3 bin ile 5 bin metre derinliğine inilerek açılan kuyulara su, kimyasal madde ve kum pompalanarak patlatılıyor. Bu yöntemle gaz çıkarılırken yüz binlerce ton su kullanılıyor. Kullanılan kimyasal nedeniyle toprak ve yer altı suları kirletiliyor. Böylece susuzluk, kuraklık, tarım topraklarının tahribi ve yaşam alanlarımızın kirlenmesi artıyor. Bu gelişmeler karşısında duyarlı olmak, buna izin vermemek için yerel meclislerin bir çalışma yürütmeleri kararlaştırıldı.

2- Kampanya ve 1 Eylül Değerlendirilmesi
“Ölüm Değil Çözüm, Çatışma Değil Müzakere” kampanyasının ve 1 Eylül etkinliklerinin değerlendirilmesi yapıldı.
- Yaz sıcağına ve tatil dönemi gibi elverişsiz koşullarda yürütülen bir çalışma olmasına rağmen, hem Kürt sorunundaki sıcak gelişmeler, hem de AKP Hükümeti’nin artan saldırıları karşısında gösterilen refleks bakımından kayda değer bir çalışma yürütüldüğü saptandı. Hemen her gelişme karşısında bir tutum sergilendiği, HDK’nin yetersizliklerle birlikte, yaz aylarında etkisiz kalmadığı ve gelişmelere 1 Eylül mitingleri, forumlar, açıklamalar, şenlikler, bildiri-afiş ve bülten özel sayı gibi araçlarla dikkat çekildiği değerlendirmesi yapıldı.
- 1 Eylül Dünya Barış Günü etkinlikleri öncesi tüm HDK Meclislerine gönderilen, mitinglerde HDK flamalarının taşınması yönlü Yürütme Kurulu kararına rağmen İstanbul Meclisi’nin bu kararı revize eden tutumunun doğru olmadığı, mitingde ortaya çıkan görüntünün HDK Mitingine uygun bulunmadığı, bu konularda daha özenli olunması gerektiği vurgulandı.
HDK bileşeni olmayan, gözlemci ya da izleyici durumunda olan siyasi parti ve oluşumlarla ilişkilerde ve yürütülen ortak çalışmalarda, bu çevrelerin mevcut durumunu korumaya katkı sunacak tutum yerine, HDK ile birleşmelerine katkı sunacak yöntem ve önerilerin geliştirilmesi için çabanın arttırılması benimsendi. Bu durumun dikkate alınarak adımlar atılması ve HDK içindeki siyasal parti ve gruplar açısından eşitsizlik yaratılmaması gerekliliğine dikkat çekildi.

3- Parti Kuruluş Hazırlıkları
Ekim ayında kuruluşu yapılacak olan parti için isim, logo ve kurucuların belirlenmesi gibi çalışmaların yerel meclislere de danışılarak hızla tamamlanması; Parti Kuruluş Komisyonu tarafından il ve ilçelerden gelecek önerilerin bir havuzda değerlendirilerek Genel Meclis’e ve Yürütme Kurulu’na sunulması benimsendi. Ekim ayında partinin kuruluşu yapıldıktan sonra ise il ve ilçelerdeki örgütlenme çalışmalarının Seçim Yasası’nı da gözeten bir şekilde en geç Nisan ayında yapılacak Büyük Kongre’ye kadar tamamlanması kararlaştırıldı.

4- Seçim Yönetmeliği ve Genel Kurul Hazırlıkları
10-11 Kasım 2012 tarihinde yapılacak olan Halkların Demokratik Kongresi 2. Olağan Genel Kurulu hazırlıklarının yapılması ve Genel Meclis toplantısında Seçim Yönetmeliği üzerine yapılan görüşmedeki öneri, uyarı ve eleştirilerin dikkate alınarak Seçim Yönetmeliği’ne son halinin verilmesi için Genel Meclis tarafından Yürütme Kurulu’na yetki verildi.

5- Bilgilendirme (planlaması yapılan kimi pratik konuların görüşülmesi)
Genel Meclis Komisyonlarının yaptığı bilgilendirmeler ışığında önümüzdeki dönem planlanan faaliyetler şöyledir:
1.    12 Eylül Askeri Darbesi’nin yıldönümünde etkinlikler düzenlemek ve düzenlenenlere destek vermek.
2.    16 Eylül 2012’de Ankara’da 81 ilden gelenlerle halk buluşması etkinliği.
3.    10 Eylül-20 Ekim 2012 arasında HDK Emek Komisyonu Çalıştayları
4.    30 Eylül 2012’de İstanbul HDK Eğitim ve Anayasa Komisyonu’nun ortaklaşa düzenleyeceği “Anadilinde Eğitim ve Yargıda Anadil Çalıştayı”
5.    7 Ekim’de, Alevi Federasyon, Vakıf ve Derneklerinin çağrısıyla yapılacak olan ve çalışmaları devam eden Ankara mitingine, HDK flama, pankart ve dövizleriyle katılım.
6.    7 Ekim 2012’de İstanbul’da HDK Halklar ve İnançlar Komisyonu’nun “Halklar ve İnançlar Konferansı”.
7.    20-21 Ekim 2012’de İstanbul HDK Antiemperyalizm ve Enternasyonalizm Komisyonu’nun “Uluslararası Ortadoğu Konferansı”.
8.    Hatay’ı HDK olarak bir heyetle ziyaret için, Hatay Meclisi ile birlikte çalışmanın planlanması.
9.    Suriye ve Kürt Bölgesi’ne ziyaret için koşulların yaratılması.
10.    TBMM’nin açılış tarihi olan 1 Ekim’de “Dokunulmazlıkların kaldırılması yönlü baskıları ve hazırlıkları protesto etmek üzere sokağa çıkmanın koşullarının yaratılması (İzmir’in önerisi)

Bir sonraki HDK Genel Meclis toplantısı 13 Ekim Cumartesi günü Ankara’da yapılacaktır.


Güncel siyasal gelişmeler üzerine notlar...

Geçtiğimiz Genel Meclis'ten bu yana, Türkiye’deki gelişmelere esas olarak Kürt sorunu ve Ortadoğu-Suriye merkezli yaşananlar damgasını vurdu. AKP iktidarı hem ülke içinde hem de dışında çatışmacı ve savaş kışkırtıcısı bir siyasal pozisyona yerleşti. İktidar eliyle yürütülen otoriter, militarist, güvenlikçi yaklaşımlarla toplumsal ve siyasal sorunlar çözümsüz mecralara itilirken, yeni gerginlikler, çatışmalar ve darboğazlar yaratıldı ve yaratılıyor. Huzursuzluk ve felaket yaratan ortam sadece süren çatışma ve savaş koşullarıyla sınırlı kalmıyor. Afyon’daki cephane patlamasından, mültecilerin feci şekilde ölümüne kadar birçok gelişme sistemi ve mevcut durumu bir kez daha sorgulatıyor. Ekonomideki gelişmelerin de çizilen toz pembe tablolara rağmen işçi ve emekçiler için, üreticiler ve yoksullar için hayatı daha da çekilmez kıldığı görülüyor. Ulaşım zammı ve artan hayat pahalılığı da buna işaret ediyor. KCK adlı operasyondan tutuklu gazetecilerin 10 Eylül’de ilk defa mahkemeye çıkıyor olması, Şerzan Kurt Davası’nda polis tahliyesi, Baran Tursun ve Sevag Balıkçıyan davalarındaki gelişmeler, Başbakan’ın yargıya ısmarlamaları, nasıl bir hukuk işleyişiyle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Buradan hareketle gelişmeler kısaca şöyle değerlendirilebilir.

I. Kürt sorunu
Kürt sorununu bir güvenlik meselesi olarak tanımlayan ve buna uygun askeri politikalar geliştiren devlet anlayışı, bugün AKP eliyle yeniden üretiliyor ve uygulanıyor. Böylelikle Kürt sorununda barışçıl, demokratik ve eşit yurttaşlık temeline dayanan adil çözüm olanakları gün be gün törpüleniyor.

AKP iktidarının Kürt halkına adeta savaş ilan ettiği demokratik özerklik ilanından (14 Temmuz 2011) bu yana bir yılı aşkın bir süre geçti. Bu dönemde Roboski gibi bir katliam yaşandı. Siyasi ve askeri sorumluları 9 ay geçmesine rağmen ortaya çıkarılmadı, olay örtbas edildi. Abdullah Öcalan İmralı'da katı ve mutlak bir tecrit altına alındı. KCK operasyonları adı altında yürütülen saldırılarla Kürt siyasal hareketi kitlesel tutuklamadan geçirildi.

Kürt siyasal ve toplumsal muhalefetini muhatap almadığını ilan eden AKP iktidarı, Kürt halkının yasal ve anayasal eşitlik, anadilinde eğitim, merkezi vesayetçi yerel yönetimler karşısında demokratik yerel yönetimler, yerinden yönetim ve özerklik gibi taleplerini reddetmeyi sürdürüyor. Başbakan her fırsatta Kürt sorununun bittiğini ifade ederken, inkarcı bir zorbalık düzenini dayatıyor.

Artan gerilim, çatışmaların ve savaşın yeniden gündemleşmesini beraberinde getirirken, hükümetin, Kürt sorununun çözümünde demokratikleşme yönünde adımlar atmak yerine şiddette ısrar etmesi yüzlerce genç insanın canını yitirmesine yol açıyor.

Ancak öyle görünüyor ki, gelinen noktada AKP Hükümeti’nin “savaşla çözme”, “savaşla tasfiye etme” politikası iflas ediyor. Bu çökmüş politikayı OHAL benzeri uygulamalarla, BDP-Blok vekillerini Meclis'ten atarak veya BDP’yi kapatarak vb. uygulamalarla bir müddet daha sürdürebilirler.

Bütün olumsuz gelişmelere rağmen, HDK 1 Eylül mitinglerinde öne çıkan temel politik örgütlenme oldu. “Ölüm değil çözüm! Çatışma değil müzakere!” başlıklı siyasal faaliyetler bu dönemin ihtiyaçlarına bir kez daha parmak basılmasını sağladı. 1 Eylül'de sokağa çıkanlar sadece barış değil, çözüm taleplerini dile getirdiler. HDK, 1 Mayıs’tan sonra bir kez daha Türkiye’nin neredeyse bütün illerinde bayrak gösterdi. Önümüzdeki dönemde kalıcılığına dair bir adım daha atmış oldu. Çözümsüz barış olamayacağı fikrinin Türkiye’nin her köşesinde işlenmesi ihtiyacı önümüzdeki dönemin en önemli çalışmalarından biri olacaktır.

II. Suriye ve Ortadoğu
1 Eylül'ün ikinci temel gündemi ise Suriye ve Ortadoğu oldu. AKP iktidarı Suriye konusunda çok yönlü bir fiyasko ile karşı karşıya bulunuyor. Gelişmeler, Türkiye’yi İran, Irak merkezi yönetimi ve Suriye ile hasım etti. Türkiye üç komşusu ile çatışmalı duruma düştü. Öte yandan tampon bölge oluşturma, askeri müdahalede bulunma hevesleri şimdilik kursağında kalan AKP, onbinlerce sığınmacı ile başbaşa kaldı. Sığınmacı yoğunlaşması bölgesel ve yerel sorunlar üretmeye başladı. Hatay'da sığınmacı görünümü altında serbestçe faaliyet yürüten HSO çeteleri ve onların güdümündeki unsurlar ile yerel halk arasında giderek tırmanan bir çelişki ortaya çıktı. Halk ile bu kişiler arasında büyük bir gerilim yaşanıyor. Hatta bu durum Hatay 1 Eylül'üne de yansıdı. 10 bin kişilik büyük bir etkinlik oldu ve medya bunu bir "Esad mitingi" olarak yansıtmaya çalıştı.

Tüm gelişmeler bir kez daha gösterdi ki, Suriye’ye yönelik emperyalizm güdümlü her türden askeri müdahaleye karşı durmak, bu dönemin temel yaklaşımını oluşturuyor.

Diğer yandan Suriye Kürdistanı'nda halk kendi yönetimini kurumsallaştırıyor, demokratik özerk otoriteyi sağlamlaştırıyor. Böylelikle Türkiye’nin Suriye Kürtlerinin geleceğine dair planları en azından bugün için geçerliliğini yitiriyor. AKP iktidarı, Suriye’deki Kürt muhalefetini PYD hariç, SUK’un parçası kılmak hedefine sahipti. Bunun amacı Kürt sorununu Suriye’de de “zayıf tanıma” etrafında sınırlamak, özerklik/federasyon gibi seçeneklerin gerçekleşmesinin önüne geçmekti. Ancak bu plan tutmadı. Suriye Kürtleri, hem Baas statükosuna son vermek hem de SUK’un statükosunu tanımamak yönünde adımlar attılar. Bu gelişmenin Türkiye siyasetine yansıması, Kürt toplumunda özerklik fikrinin giderek güçlenmesi olacaktır.

III. Toplumda gelişen muhafazakarlık
AKP iktidarının yarattığı çatışmacı siyasal iklim, toplumun çeşitli kesimlerinde Alevi inancından halka yönelik saldırıların yaşanmasına yol açtı. Malatya Sürgü beldesinde oruç tutmadığı gerekçesiyle bir Alevi aileye kitlesel linç girişiminde bulunuldu. Alevi toplumu, devrimciler ve demokratlar pek çok il ve ilçede hızla sokaklara çıkarak ve çevre ilçelerden Sürgü beldesine giderek büyük bir dayanışma örneği sergiledi. Ailenin sürgün edilmesini de bu dayanışma önledi. Yine Kartal'da cemevinin yakılması, Alevi evlerinin işaretlenmesi, Pendik'te iki polisin cemevi çalışanlarını ölümle tehdit etmesi gibi olaylar da bu dönemde yaşandı. Aleviler bu girişimlere karşı 30 Eylül'de Ankara'da büyük bir miting düzenleyecek. HDK olarak bu mitingin destekçisi ve katılımcısı olmak büyük önem taşıyor.

Kadınlara dönük erkek şiddeti, yargı-devlet desteği ile devam ediyor. Bunlardan en çarpıcısı Ö.C davasıydı. Sakarya’da görülen Ö.C davasında tutuklu sanıkların tümü tahliye edildi, davaya yayın yasağı getirildi. Dava sadece tahliye kararı ile değil, kentteki idari ve adli yetkililerin sanıklara verdiği destekle de gündemde. Sanıkların avukatlığını Muğla’da yaşanan olayda olduğu gibi, Sakarya’da da Baro Başkanı yapıyor. Kadına yönelik şiddete karşı mücadele gündemdeki yerini ve ağırlığını koruyor.

IV. AKP’nin yeni arayışları
Öte yandan AKP Hükümeti giderek kaybettiği halk desteğini yeniden yükseltmek için adımlar atmaya başladı. Bunlardan biri harçların kaldırılması oldu. Ancak ikinci öğretim harçları ve eski dönemlerde harç kredisi almış öğrencilerin faizli geri ödemeleri kaldırılmadı. Resmi Gazete'de yayınlanan yönetmelikte, "katkı payı öderler" ifadesi yine yer aldı. Bu da kapıyı ödeme taleplerine açık bıraktı. Ayrıca harçlar yerine eğitimin diğer unsurlarının fiyatlarının artırılması da gündemde.

AKP'nin üniversitelerdeki disiplin yönetmeliğinde yaptığı değişiklik de aynı şekilde demagojik özellikler taşıyor. Üniversitede siyasetin serbest bırakılacağı iddiasıyla getirilen yönetmelik, sadece polisler için siyaset serbestisi getiriyor. Polisler standlar açarak gençliğe tehdit ve taciz dolu bildiriler dağıtırken, öğrenci gençlik gruplarının stand açması, bildiri dağıtması, Eskişehir'de olduğu gibi, güvenlik ve polis zoruyla engelleniyor.

Öte yandan eğitim dönemi de sancılı açılıyor. AKP'nin 4+4+4 eğitim sistemi eğitimde büyük bir sorun yumağı yaratmaya aday. 5 yaşındaki (60 aylık) çocukların velileri okula yollamak istemiyor. Tek çare olarak velilere "fiziki-ruhsal yetersizlik" raporu almak dayatılıyor. Bu raporla ilgili olarak da Erdoğan "çocuklara ihanet olur" açıklaması yaparak ön kesiyor.

Yine okullarda seçmeli ders adı altında fiilen zorunlu olacak iki yeni din dersinin getirilmesi de yeni sorun alanları olarak ortaya çıkıyor.

Eğitim Sen'in 15 Eylül mitingi ve 17 Eylül tarihinde yapacağı ders boykotu, politikanın önemli gündemleri arasında yer alıyor. HDK, bu alanda üstüne düşeni yapmalıdır.

V. Meclis’te yeni dönem, yeni baskılar
Önümüzdeki dönemin en temel politik sorunlarından birisi Meclis’in açılmasıyla gündeme gelecek. Konu milletvekili dokunulmazlığı ve parti kapatma... MHP dokunulmazlıkların "terör nedeniyle" delinmesini ve bu "suçlardan" milletvekillerinin yargılanabilmesini öngören anayasa değişikliği önerisi getirdi. CHP, kürsü dokunulmazlığı sınırlaması dışında dokunulmazlıkların kaldırılması yönünde ışık yaktı. AKP'nin eğilimi ise bu konuda anayasayı değiştirmek değil, BDP'lilerin dosyalarını inceleyerek kendilerince "en uygun" gördüklerini dokunulmazlıkların kaldırılması için Meclis gündemine getirmek. Başbakan, bununla da yetinmeyerek, anayasal bir suç işledi ve yargıya yapılan yönlendirmeyi açığa vurarak BDP ile ilgili olarak gerekenin yapılmasını söylediklerini ifade etti.

Milletvekillerinin dokunulmazlıklarına yönelik her girişimin karşısında yer almak, BDP’nin kapatılması yönündeki hazırlıklar karşısında tutarlı ve kararlı bir tutum takınmak bu dönemin temel meselelerinden birisi olacaktır. Bu bağlamda HDK’nin barış ve çözüm talepleri etrafında siyasal çalışmalarını derinleştirmesi, bir aydınlar ve demokratlar inisiyatifinin yaratılması için çabalaması büyük önem taşımaktadır. Türkiye emek ve demokrasi güçlerinin, seçilmiş vekillerin arkasında duracağını göstermek büyük önem taşıyor.

Öte yandan Meclis açıldığında gündeme gelecek diğer konu ise yerel seçimlerin öne alınmasıdır. HDK olarak bu konuya hazırlık yapmak, seçimlere girecek ittifak partisinin bir an evvel kurulması için adım atmak bu dönemim yakıcı görevlerinden birisidir.

Gündeme gelecek diğer konu ise yeni anayasa çalışmaları olacaktır. Şu çok açık ki, BDP-Blok vekillerine yönelik atılacak her engelleyici adım hem anayasa çalışmalarının baltalanması anlamına gelecektir hem de Kürt siyasal hareketinin Meclis’ten ve siyaset alanından uzaklaşmasına yol açacaktır.

Güvenlikçi perspektiften yola çıkarak demokrasi yönünde adım atmayan çevrelere her fırsatta karşı çıkılmalıdır. Anayasa yapım sürecinin önemli bir fırsat sunduğu ve bu fırsatın AKP iktidarı tarafından tepildiği ve çarçur edildiği her fırsatta vurgulanmalı ve topluma anlatılmalıdır.

Bütün öngörüler önümüzdeki dönemin son derece gerilimli geçeceğine işaret ediyor. HDK, kendi örgütlülüğünü ve politik önceliklerini bu döneme uygun bir anlayışla ve tarzda sürdürmeli, genişleme perspektifini bir an bile gözden yitirmemelidir. Böyle bir dönemde kaçınılmaz olarak toplumun çeşitli kesimlerinde ortaya çıkan geri çekilme ve yakıcı sorunlardan uzak durma eğilimine teslim olmamalı, kendini daraltacak bir dilden ve uygulamalardan uzak durmalı, güven verecek adımlarla bu havayı dağıtacak önlemler almalı, Türkiye politikası yaptığını gözden yitirmemelidir.

Hiçbir savaş sonsuza kadar sürmez. Barış ve çözüm mücadelesi, eşitlik ve özgürlük talepleri er yada geç sonuca ulaşacaktır.