26 Nisan 1986 yılında gerçekleşen Çernobil Nükleer Santrali’ndeki patlamadan günümüze 26 yıl geçti. Yakın geçmişimizin en büyük felaketlerinden biri olan Çernobil’de açığa çıkan radyoaktif serpinti Hiroşima'ya atılan bombanın 350 kat fazlasıydı. Kazadan sonra Çernobil'in çevresinde çalışan binlerce insan kan kusarak, etleri lime lime dökülerek ve acı içinde kıvranarak can verdi. Bölgede sağ kalan insanlar radyasyon nedeniyle ya sakat kaldı ya da kanser gibi birçok hastalığın pençesinde yaşamaya çalıştı. Binlerce insan, yüzlerce yıl dönülemeyecek olan bölgeden zorunlu olarak göç etti. İnsanlar, “barışçıl atomun” da öldürebileceğini, ne yazık ki böyle bir felaketin sonucunu yaşayarak öğrendiler.
Son olarak Japonya’da yaşanan benzer bir nükleer felaketin henüz ne izi ne de etkisi geçmiş değil. Yaşanılan bu felaketlerden hiç ders çıkarmayan, her şeyi ve her değeri kar hesabına göre düzenleyen sermayenin iktidarları bu felaketlerin asıl sorumlularıdır.
Birçok ülke nükleer santral kapatırken, AKP Hükümeti yenilerini kurmanın peşinde
Birçok ülkede nükleer santrallerin kapatılması süreci yaşanırken, AKP iktidarı 5 adet nükleer santral yapılacağını açıklayarak insana, doğaya yabancı ve bir o kadar da düşman olduğunu gösteriyor. Özel anlaşmalarla Meclis ve yargı sistemini devre dışı bırakıp, halkın tepkisini yok sayan hükümet, Akkuyu’da nükleer santral için Rus’larla anlaşmalar yapmış, hatta ikinci nükleer santralin de Sinop’ta Çin’liler tarafından kurulabileceğini açıklamıştır. Akkuya’ya yapılacak nükleer santral için çalışmaların hızlandırılmasını ve engellerin kaldırılmasını isteyen Başbakan Erdoğan, nükleere karşı direnen halka ilişkin niyetini de açıkça ortaya koyuyor. Başbakan, nükleere santrale karşı duran halkı bertaraf edilmesi gereken bir engel olarak görüyor.
Söyledikleri yalanlarla ‘enerjisiz kalacağız’ korkuları yaratıp halkı ikna etmeye çalışıyorlar. Türkiye’de yaşayan halkların böyle bir enerjiye ihtiyacı yok. Sermayeye yeni talan alanları açılırken, yaşam alanlarımız ve tarım alanlarımız yok ediliyor. Bundan muradı olanlar, sermaye ve onun iktidarı ile, onların işbirlikçileridir.
‘Enerji çeşitliliği yaratıp enerjide dışa bağımlılıktan kurtulacağız’ yalanı inandırıcı olmaktan uzak olduğu kadar, gerçeğin ters yüz edilmiş halidir. Nükleer santral kurmaya çalışan ve santralin işletme deney ve tecrübesinden yoksun olan bir ülkenin iktidarı yalanda sınır tanımıyor. İran’la yürütülen sözde müzakerelerde, emperyalist ülkelerin sözcülüğüne soyunup buradan rol çalmaya çalışan hükümet, ülkemizin nükleer atık deposu haline gelmesine neden olacak adımları hızla atıyor.
Çernobil felaketinden sonra özellikle Karadeniz bölgesinde yaşayan halkın bu felaketin sonuçlarını hangi boyutta yaşadığına dair hiçbir araştırmaya girişmeyenler, insanların kanser ve benzeri hastalıklarla neden yüz yüze kaldıklarını ve öldüklerini görmeyip üç maymunu oynayanlar, sermayenin kuklaları olan hükümetlerdir. Geçmişte ‘bölgede radyasyon yok’ deyip çaylarını utanmadan halkın gözüne baka baka içenlerle günümüz iktidarı arasında hiçbir fark yoktur. Her ikisinin de sadakati sermayeyedir.
Çernobil’de ve Karadeniz’de nükleer patlama nedeniyle ölen insanları, Çernobil’den zorunlu olarak göç edip evlerine hiçbir zaman dönemeyecek insanları unutmayacağız ve unutturmayacağız. Ülkemiz insanlarının %80’inin nükleer santral istemediğini biliyoruz. Buna rağmen yalan ve dolanla bu santralleri yapmaya çalışan hükümete izin vermeyeceğiz. Nükleer santrallere ve nükleer silahlara hayır…
HDK Yürütme Kurulu