Yeni Yükseköğretim Kanunu Taslağı ile birlikte otuz yaşını geçmiş kâbusun yeni versiyonu üzerine tartışmalar alevlendi. Küreselleşen sermayenin yeni biçimine ayak uydurmaya çalışan ‘yeni’ YÖK, üniversiter anlayışın hala direnen son kalelerine nihai darbeyi, üniversiteleri şirketleştirerek, vurmaya hazırlanıyor. Tamamen sermaye odaklı bu yeni yapılanma ile küresel dünyada rekabet eden tekno-ticari-bilim anlayışının önü açılmaya çalışılıyor. Bugünün bürokratik-hâkim politik anlayışıyla da uyumlu olan bu gelişme, toplumsallığa kolaylıkla sırtını dönerken, bilimin, bilim insanının, kısaca tüm üniversiter anlayışın özgüllüklerini piyasanın nesnelliğinde eritmeyi, “çeşitlilik, kurumsal özerklik, şeffaflık, esneklik” gibi sözcüklerle süsleyerek yerine getirmeye çabalamakta.
Kapitalizmin bugünkü işleyiş çarkını üniversitelerin kendisini yeniden üretme ilişkisinde görmemiz mümkün. Bu çark üniversiteleri, diğer tüm yapılarda olduğu gibi, kapitalist üretim ilişkilerine eklemlenen, dışarıdan sürece müdahil olan, işgücü eğitimi ve sanayi planlaması gibi alanlarla süreci destekleyen yapılardan bizzat üretim sürecinin parçası olan yapılara dönüştürdüğünü gösteriyor.
Bugünün YÖK’ü iş güvencesi yerine kalite güvencesini, toplumsal gereksinimlerin yerine piyasanın rasyonalitesini, kamu finansmanı yerine esnek finansman yöntemiyle kendi kaynağını yaratan üniversiteleri koyan bir oluşum içindedir. Yeni yasa taslağı bu açıdan önemli bir değişime karşılık gelmektedir. Bu yeni üniversite modeli, sermayenin aklıyla kendi kendisini yöneten bir yönetişim modelini bize sunarken, üretim ağları içinde aktif rol oynayabilecek ve bu sayede verimliliğini, karlılığını artırabilecek yeni bir fabrika inşası olarak da görülebilir. Bu, çalışanlar açısından emek gücünün yeni bir tahakkümü, öğrenciler açısından müşteri profilinin belirginleşmesi, toplum açısından da üniversiter haklardan yoksunlaşmak anlamını taşımaktadır.
Halkların Demokratik Kongresi olarak bu yeni yasa taslağına karşı olmakla yetinmeyip, YÖK’e, hayata geçirildiği 12 Eylül rejiminden bugüne, hep haykırdığımız gibi HAYIR diyerek karşı çıktığımızı toplumun her alanında dile getirmeliyiz. YÖK, toplumun bilim hakkını gasp eden bir anlayışın adıdır. 12 Eylül’de baskı, şiddet yöntemiyle sürdürdüğü gaspı, bugün sermayenin dili ve yöntemleriyle tekrarlamakta.
HDK, yaşamın tüm ortaklaşmış değerlerinin yine ortaklaşmış bir üretim faaliyetiyle üretilmesi ve paylaşılmasını savunur. HDK, toplumsal nitelikteki hizmetlerin, üniversiten hakların piyasadan ve iktidardan özerk bir biçimde var edilmesi konusundaki siyasal eylemliğini YÖK’e ve bu yeni yasa taslağına karşı da sürdürüyor. Kapitalizmin yaşamı tüketen, öldüren gücüne karşı, antikapitalist bir eylemlilikle, YÖK ve genelde eğitim sistemi üzerinden hayata hâkim kılınmaya çalışılan kâbusa karşı toplumun, emekçilerin, devrimcilerin gücüyle özgür bilim, özerk demokratik üniversite mücadelesi bugünden yarına çoğalarak ve güçlenerek sürecektir.